Tarih

Klasik Kapitalist İktisat-Ekonomi (İdeolojiler Tarihi)

tarih/klasikkapitalizm” 175″ 175″ Klasik Kapitalist İktisat

Klasik kapitalist iktisat okulu, kapitalist iktisadi düşüncenin dayandığı ilk sistemli düşünceleri ihtiva eder. Genellikle tüm rekabet ve homo economicus (iktisadi adam) varsayımlarına dayanansoyutlamacı ve tümdengelimci anlayışa sahiptirler.

Bu okul 1776 ile 1873 yıllan arısında Batı Avrupa’da teşekkül etmiştir. İlk klasik, 1776’da yayımladığı “Milletlerin Zenginliği” adlı kitabı ile Adam Smith’dir.

Klasik iktisat deyimini ilk kez K.Manc tarafından kullanılmıştır. Ona göre klasik iktisat, W.Petty ile İngiltere’de başlar ve Sismondi ile Fransa’da son bulur. Bu deyimle daha sonraları, A.Smith ile J.S.Mill arasında geçen D.Ricardo, T.Malthus, N.W. Senior, J.B.Say gibi İngiliz ve Fransız iktisatçıları kastedilmiştir.

Klasik iktisat doktrini, sanayi devrimi ile birlikte XVIII. yüzyıl sonları İngiltere’sinde doğmuştur. Sanayi devrimi ile bir yandan kapitalist girişimci sınıf (burjuvazi) güçlenirken, öte yandan üretim araçları mülkiyetinden tamamen yoksun bir işçi sınıfı (proleterya) doğdu. Birleşik Amerika’nın bağımsızlığı ve Fransız ihtilali, fe­odal kurumları ve merkantilizmi tamamen etkisiz hale getirdi. Fizyokrasinin ön­cülük ettiği, özgürlük, ferdiyetçilik ve toplumun tabiat örneğinde yeniden teşkilatlandırılması düşüncelerini “bırakınız yapsınlar” şeklindeki iktisadi hayatın temel yaklaşımını temsil etmişlerdir.

Tarımda kapitalistleşme istekleri Fransa’da fizyokrasiyi doğurduğu gibi, sanayi devrimi de İngiltere’de Klasik İktisat Okulu’nu doğurmuştur. Fizyokrasinin gerisindeki “bırakınız yapsınlar” a dayalı liberalİst ideoloji, klasik kapitalist okulun da temel düşüncesi olmuştur. Bu düşünce aynı zamanda kapitalist girişimci sınıfın çıkarını yansıtmaktadır.

Fizyokratlardaki tabii düzenin mükemmelliği fikri, klasiklerin önderi Smith’de, yerini şahsi menfaat fikrine bırakır. İktisadi faaliyetlerin temelinde bu şahsi menfaat güdüsü hakimdir. Smİth, Fizyokratların aksine vakıaların gözlemine ve tarihî malumata dayanır. Smith, kendisinden önce gelenlerin fikirlerini geniş ölçüde kullanmakla birlikte, orijinal ve insicamlı bir teori oluşturmuştur. Smith iyimserdir ve gelişme inancına bağlıdır. Sadece ziratı değil, sanayi ve ticareti de verimli addeder. İş bölümüne büyük önem verir. Liberalizmi temel kabul ederken devletin görevlerini, iç ve dış güvenliği sağlamak ve bazı kamu yatırımları yapmak ile sınırlandırır.

Ricardo, Smith’ten daha radikal ve daha soyutlamacıdır. Diferansiyel rant ve mukayeseli üstünlükler, onun iki temel görüşüdür. Diferansiyel rant görüşüne göre, toprak kirasını belirleyen, verimsiz topraklara verimliler arasındaki farktır. Bu fark toprak sahiplerine gider. Oysa bu toprak sahipleri verimsiz toprakların üretime açılm asındaki yüksek maliyete katılmadıklarından, haksız bir kazançtır ve vergilendirilmelidir. Yine bunun için dış ticaret serbest bırakılmalı, özellikle gıda maddeleri ithalatı iteyerli toprak sahiplerinin nüfuzları ile kırılmalıdır. Ricardo kötümserdir. Bu kötümserlik özellikle ücret teorisinde görülür. Tam rekabet şartlan altında, ücretler daima asgari seviyededir. Ücretlerin yükselmemesi bir noktada serbest dış ticaret sayesinde gıda madde­leri ithalatına bağlıdır. Ricardo düşük rant, düşük ücret yanında sınaileşmenin teşvikini ve dolayısıyla karların yükselmesini savunur.

T.Malthus nüfus hakkındaki görüşleriyle tanınır. Ona göre gıda maddeleri aritmetik nüfus ise geometrik diziyle artar. Nüfus artışı önlenemezse, ücretlerin fizyolojik seviyeye inmesi kaçınılmazdır.

J.B. Say’a göre, her arz kendi talebini yaratır. Yani üretilen malların satılamaması diye bir mesele yoktur. Mahreçler (piyasalar) kanunu denen bu görüş, özellikle 1930’lara kadar kapitalist düşünceye hakim olmuştu.

Senior, “imsak teorisi” ile tanınır. Bu, malların gelecekte tüketilmesinin bugünkü tüketime tercih edilmesidir. İmsak, ancak insanın bugünkü tüketim eğiliminin yenilmesiyle olur. Bu, sermaye birikiminin, dolayısıyla kapitalist gelişmenin esasıdır.

J.S.Mill faydacı felsefe geleneğine bağlıdır. Dış ticaret teorisine karşılıklı talep unsurunu getirmiştir. Dış ticarete konu olan malların denge kıymetini, ülkelerdeki arz ve talep şartları belirlemektedir. Ona göre üretimin bağlı olduğu kanunlarla, bölüşümü yöneten kanunlar farklıdır. Üretimi yöneten kanunlar tabiî, buna karşılık bölüşümü yöneten kanunlar beşeridir. Tabii kanunlara müdahale edilemez. Oysa bölüşüm kanunlarına müdahale edilebilir. Mili bu ayrım ile, sosyal reformlara bir zemin hazırlama amacını güder. Zaten o, hayatının sonlarında sosyalizme meyletmiştir.

Bu okula yapılan tenkitler, daha kapitalizmin Avrupa’da yayılmaya başladığı zamanlarda ortaya çıkar. Çünkü özellikle Smith ve Say gibi iyimser okul mensuplarının varmış oldukları sonuçlar, fiili duruma ve gerçeğe uymuyordu. Sanayi kapitalizmi ile birlikte bir çok sosyal karışıklık başgöstermişti. İşçi sefaleti ortaya çıkmış, özellikle arz fazlasından kaynaklanan İktisadi buhranlar sözkonusu olmuştur.

Almanya ve daha sonra Birleşik Amerika’da çoğunlukla millî ihtiyaçlar klasik okula duyulan tepkilerin kaynağıydı. Yine klasiklerin soyutlamacı, tümdengelimci, evrensel batı merkezli yaklaşımları, bazılarınca kabul edilmemiştir. Bunlar arasında XIX. yüzyılın ikinci yarısını kapsayan ve adeta iktisadı temsil eder olan Alman tarihçi okulunun büyük yeri vardır. Alman iktisatçılarından A. Miller, iktisada ahlaki boyut kazandırmaya çalıştığı için romantik olarak suçlanmıştır. F.List, kalsik teorinin ancak İngiltere’ye yaradığını savunur. Çünkü yerli sanayiler kuvvetleninceye kadar, yabancı mallara yüksek gümrükler uygulamak gibi himayeci tedbirler alınması gerekir. Alman tarihçi okulu, özellikle Rİcardo geleneğinin evrensellik iddiasına karşı, iktisadi relativizmi ön plana çıkarır. Aralarında Weber gibi sosyolog ve Sombart gibi kapitalizm tarihçilerinin bulunduğu bu okul, yaygın bir etkiye sahip olmuştur. A.Marshall gibi neo-klasİk iktisadın önemli bir siması, iktisat teorisinin evrensel, yani her zaman ve her mekanda geçerli olamayacağını savunurken, tarihçi okulu destekliyordu. Ona göre klasik kapitalist okul, “İngiliz Medeni Hukukunu Hindistan’ın yerli halkına zorla empoze eden” kafa yapısının etkisiyle, teorilerini, “bütün dünyayı Londra’nın sermayedarlarından oluşuyormuş varsayımı” üzerine kurmuştu. Soyutlama yöntemi ise, yine ona göre, Ricardo’nun Yahudi olmasından kaynaklanıyordu.

Alman tarihçi okulu XIX. yüzyılın ikinci yarısında İngiliz iktisatçılarını bile etkileyecek ve bir İngiliz tarihçi okulunun kurulmasını sağlayacak nüfuza sahip olarak, klasik kapitalist okulun, sadece psikolojik verileri öne çıkaran neo-klasik okula dönüşmesinde ve sosyal reformların yapılmasında, Marksizm gibi, büyük rol oynamıştır.

Ahmet TABAKOĞLU – SBA

İlgili Makaleler