İslam Tarihi

Kızılelma Nedir, Neresidir, Nerededir, Hakkında Bilgi

Kızılelma. Eski çağlardan beri Türk cihan hâkimiyeti idealini sembolik olarak ifade eden bir kavram.

En eski kaynaklardan başlayarak kızıl-elma tabirinin nereden geldiği açıkça be­lirtilmeksizin “erişilmesi istenen ülkü, el­de edilmesi amaçlanan muhayyel yer” an­lamında kullanıldığı görülmektedir. Bazı araştırmacılar, tabirin köklerinin Uzakdo­ğu’da mitolojik çağlara kadar uzandığını ortaya koymaya çalışırken bir kısmı da insanlık tarihi kadar eski olan bu motifin Batı dünyasında da mevcut olduğunu be­lirtir. Bazı çağdaş araştırmacılara göre ise ilk defa Orta Asya’da Türkler arasında do­ğan bu ülkü, Ergenekon destanında Ergenekon’dan dışarı çıkma ve kaybedilmiş olan eski yurdu tekrar ele geçirme ideali şeklinde görülür. Kavram zamanla, ger­çekleştirilmesi düşünülen idealleri ve zaptedilmesi gereken yerleri belirleyen bir sembol haline dönüşür. Orta Asya’da Oğuz Türkleri için kızılelma, hangi yöne giderlerse gitsinler hedefleri ve kazan­dıkları zaferin adı haline gelir.

Batı kaynaklarında asâ ile birlikte hü­kümdarlık alâmeti olarak kullanıldığı be­lirtilen kızılelma bazılarına göre İtalya’da Roma şehri, bazılarına göre de Roma’daki Saint Pierre Kilisesi’nin üzerinde bulu­nan ve denizden de görülebilen altın yal­dızlı küre ya da bu kilisenin üstü kırmızı bakırla kaplanmış kubbesidir. Ancak bu ideal Osmanlılar’da biraz daha farklı bir anlam kazanır. Oğuzlar, Selçuklular ve Os­manlılar tarafından Roma ve Bizans im­paratorluklarının hâkimiyeti altındaki ül­kelerin fethedilmesiyle Türkler’in cihan hâkimiyetinin gerçekleşeceği düşüncesi­ne varılması birbirini tamamlayıcı mahi­yette ideallerdir. Bundan dolayı özellikle İstanbul’un fethi bir anlamda kızılelma idealinin gerçekleşmesi şeklinde yorum­lanmıştır.

Bizans döneminde Ayasofya’nın önün­de dikili bir sütun üstünde at üzerindeki Justinianos heykelinin elinde altından bir küre bulunmaktaydı. Bu şekilde bütün dünyayı hâkimiyeti altında tuttuğuna inanılan imparatorun elindeki kürenin (kızılelma) yere düşmesi, Bizans da dahil birçok ülkenin Türkler tarafından zaptedileceğine ve İmparatorluğun çöküşüne işaret sayılmıştı. Ayrıca burada yer alan bir kitabede, “Bu top benim elimde durduğu sürece dünyaya sahibim” sözleri­nin yazılı bulunduğu; Justinianos’un, “Be­ni yıkacak kimse buradan geçecektir” de­diği de rivayet edilmektedir. Bizans halkı tarafından imparatorun sağ elinin sihirli bir güçle donanmış olduğuna, sol elinde bulunan altınla kaplı bronz kürenin de devletin refah ve ıstırabını sembolize et­tiğine inanılıyor, şehirde yaşayan halk za­man zaman heykelin önüne gelip ümit ve korkuyla şehrin geleceğini düşünüyordu. 1317’de kürenin üzerindeki haç bir fırtı­nada düştüğü zaman halk büyük bir kor­kuya kapılmış, daha sonra elma biçimin­deki top da düşüp parçalanınca bundan yakında devletin parçalanıp yıkılacağı mâ­nası çıkarılmıştır. Diğer bir rivayete göre de heykelin elindeki top Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul’u kuşatmasından kısa bir süre önce düşmüş, İmparator Konstantin iki defa onu tekrar yerine koymayı denemisse de başaramamıştır. Bazı hıristiyan seyyahlara göre cihan hâkimiyetinin tılsı­mını taşıdığına inanılan altın küre Bizans İmparatorluğu’nun uğuru sayılıyordu. XV. yüzyılda heykelin yıkılması ve kürenin ye­re düşmesi birçok ülkenin elden çıkacağı­na, bu ülkelerin Türkler tarafından fethi­ne ve imparatorluğun çöküşüne işaret sa­yılmıştı. Gerçekte ise bu elma (Reichapfel) İstanbul’un Türkler’ce fethinden çok ön­ce kaybolmuştu. Seyyah Clavijo. 1403’te bunun hâlâ yerinde olduğunu söylerken Bavyeralı Knappe Schiltberger 1427’de artık onu orada görememiştir. Evliya Çe­lebi ise Hz. Muhammed’in doğumu sıra­sında Nemrud’un ateşkedesinin söndü­ğünü. Tâk-ı Kisrâ ile birlikte Ayasofya ve Kizılelma-yı Rûm Kubbesİ’nin de çöktü­ğünü yazmaktadır.

İlgili Makaleler