Edebi Şahsiyetler

Kınalızade Ali Efendi Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Kınalızâde Ali Efendi (Ö. 979/1572) Ahlâk-ı Alâî adlı eseriyle tanınan Osmanlı âlimi, devlet adamı ve şair.

916’da (151O) İsparta’da doğdu. Baba­sı çeşitli kadılıklarda bulunan Mîrî mahlaslı Emrullah Efendi, dedesi Abdülkadir Hamîdî’dir. Hamîd-ili’nin merkezi İspar­ta’da oturan Abdülkadir Efendi kına kul­landığından dolayı ahfadı da Kınalızâde (Hınnâvîzâde) lakabıyla tanınmıştır. Abdülkadir Efendi’nin bir müddet Fâtih Sultan Mehmed’e hocalık yaptığı ve onun çok ya­kını olduğu, daha sonra bir ara kazasker­likte bulunduğu, ardından İsparta’ya dö­nerek orada vefat ettiği söylenirse de İb­rahim Kutluk, Abdülkadir Efendi’nin Ka­nunî Sultan Süleyman devrinde kadılık ve kazaskerlik yaptığını bildirerek Fâtih’in hocası olamayacağını belirtir.

Ali Efendi, ilk öğrenimini İsparta’da yaptıktan sonra İstanbul’a giderek akra­bası Kazasker Kadri Efendi’nin nezâretin­de tahsiline devam etti. Mahmud Paşa Medresesi müderrisi Malûl Emîr Efendi’den. Dâvud Paşa Medresesi müderrisi Sinan Efendi’den, Ali Paşa Medresesi mü­derrisi Merhaba Efendi’den ders aldık­tan sonra Fâtih Medresesi’ne girip orada Kara Salih Efendi’den ve devrin meşhur âlimi Çivizâde Muhyiddin Mehmed Efen­di’den istifade etti, ardından da ona muîd Oldu (945/1 538).

Kınalızâde Ali Efendi’nin müderrisliğe ilk tayini, hocası Çivizâde ile Ebüssuûd Efendi’nin aralarının açık olmasından do­layı biraz zaman aldı. 950″de (1543) Edirne Hüsâmiye Medresesi’nde görevlendiril­dikten sonra 953’te (1546) Bursa Hamza Bey, iki yıl sonra yine Bursa’da Veliyyüddinoğlu Ahmed Paşa, 95Tde (1550) Kütahya’da Rüstem Paşa, bir yıl sonra İstan­bul’daki Rüstem Paşa, 960’ta (1553) Ha­seki, üç yıl sonra Sahn-ı Semân. 966 Mu­harreminde (Ekim 1558) Süleymaniye Medresesi’ne tayin edildi. Ardından Şam (970/1562), Kahire (974/1566), Halep [Zil­hicce 974 / Haziran 1567] Bursa, Edirne [Receb 976 /Ocak 1569]ve İstanbul (978/ 1570) kadılıklarında bulundu. Son olarak Abdülkadir Şeyhî Efendi’nin yerine Ana­dolu kazaskeri oldu.[Muharrem 979 / Ha­ziran 1571] Uhdesinde Anadolu kazasker­liği bulunduğu halde II. Selim’in maiyetin­de Edirne meştâsında muhtemelen bir sefer hazırlığı esnasında nikris hastalığı­nın nüksetmesi neticesinde vefat etti.[6 Ramazan 979 / 22 Ocak 1572] Ölümüne, “Elin Hınnâlızâde yudı gör âb-ı hayâtın­dan” ve, “İrtihâl eyledi kutb-ı ulemâ” mısralarıyla tarih düşürülen Ali Efendi, İstan­bul yolu üzerindeki Seyyid Celâli Türbesi civarında Nazır Mezarlığı’na defnedildi. Atâî onu bir yahudi doktorun kasten öl­dürdüğünü belirtmektedir. Uzunçarşılı, Ali Efendi’nin ölümüy­le ilgili olarak iki ayrı eserinde diğer kay­naklardan tamamen farklı tarih ve yerler belirtmektedir. Tayyib Gökbilgin de kabrinin Lala Şahin Paşa Mezarlığı’nda bulunduğunu ileri sürmektedir. Kaynaklarda hepsi de âlim ve şair olan Hasan Çelebi (meşhur tezkire sahibi; ö. 1012/1604), Mehmed Fehmi Efendi(ö. 1004/1596) ve Hüseyin Fevzi Efendi adla­rında oğulları bulunduğu bildirilmektedir.

Kaynaklarda Ali Efendi’nin hemen her mevzuda malûmat sahibi, bilhassa tefsir. fıkıh, felsefe, riyâziyyât, belagat ve inşâdda önde olduğu belirtilmektedir. Kâtib Çelebi onun hakkında, “Gerçekleri araş­tırıp bulan ulu Türk âlimi, dünyaya bir gelenlerdendir” ifadesini kullanmaktadır. Ayrıca fazilet sahi­bi, güzel ahlâklı, kâmil bir insan olduğu kaydedilmektedir. Üç dilde şiir söylemesi onun Arapça ve Farsça’ya olan vukufunu gösterir. Şiirleri sanatkârane bulunduğu kadar ifadesi serbest, lafızları da son de­rece sağlam ve yerindedir. Öte yandan Ali Efendi şair Emri’nin etkisiyle muamma­ya merak sarmış, bu türün edebiyatımı­za girmesini ve yayılmasını sağlamıştır. Ka­side ve gazel tarzında epeyce şiir yazan Ali Efendi’nin çok sayıda başka man­zumesi de vardır.

İlgili Makaleler