KİLİSE, KATEDRAL, SİNAGOG
KİLİSE, KATEDRAL, SİNAGOG
Yaygın dünya dinlerinin kilise, katedral ve sinagog gibi kurumsal |Plip yapılanmalarını karşılaştırmalı olarak açıklayabilmek.
Cemaat, ümmet ve millet kavramları İslam toplumlarını açıklayıcı birer anahtar kavram olarak kilise, katedral ve sinagog kavramları da İslam dışındaki diğer dinleri, örneğin Hıristiyan ve Yahudi dinî geleneklerini açıklamak için kullanılmaktadır.
Bu bağlamda Kilise Hiristiyan geleneğinde hem kutsal mekânı yani tapınağı, hem de yerel ya da evrensel Hristiyan toplumunu veya Hıristiyanlıktaki çeşitli akımları, mezhep ve diğer dinî hareketleri ifade eden bir kavramdır.
Sözcük olarak olarak kilise, birini dışarıya çağırmak, toplantıya davet etmek, toplamak” anlamındaki Grekçe ekkaleo fiilinden türetilen ve topluluk yerine kullanılan ekklesia kelimesinden gelmektedir. Aslında kavramın üretildiği Yunanca eklesia sözcüğü, yurttaşların oluşturduğu resmî bir topluluk ya da meclis anlamına geliyordu. Kavram Hıristiyan tarihinde özel bir anlam kazanarak süreç içinde bütün dünyadaki ya da yalnızca belli bir bölgedeki Hıristiyan inanırları, hem de bir çatı altında toplanmış belli bir cemaati belirtmektedir. Yahudi sinagog örgütlenmelerine karşı ilk Hıristiyanların Hz. İsa’nın yeni dindaşlarını oluşturmak, onları geliştirmek ve dini bütün bir doğrultuda yapılandırmak üzere oluşturdukları güçlü kurumsal arayış ve çabaları kilise örgütlenmelerini ortaya çıkarmıştır.
Kilise Hıristiyanlık inancını benimseyenlerin oluşturduğu topluluk, mezhep ve mabed anlamına gelmektedir. Her bir kilise, üyeleri tipik olarak üst ve orta sınıflardan gelen, geniş, bürokratik ve hiyerarşik bir dinsel örgütlenmeyi temsil etmektedir. Buna bağlı olarak her kilisenin kendi rahipleri, özel ayinleri ve resmî bir ayin kitabı vardır. Kilise kavramı doğrudan Hıristiyanlıkla ilgili bir kavramdır. İnsanlar kiliseyle birlikte doğar ve yeni doğdukları zaman vaftiz edilerek kilisenin sürekli üyeleri olur.
Kilise Hiristiyanlar tarafından oluşturulan, havari Petrus’un otoritesi altında kurulan, havarilerin önderliğinde geliştirilen, Kutsal Ruh tarafından teyit edilen, görünmeyen lideri Mesîh ile birleşmiş, üyelerini kurtarıcının doktrinini tasdikte onun kanununu uygulamakta, sakramentlerini kullanmakta birleştiren görünür bir topluluğu ifade etmektedir. Nitekim Yeni Ahit’te, organik bir toplum olarak kilisenin “yeni İsrail” şeklinde bizzat İsa Mesih’in kurduğu ifade edilir.
Kilise kelimesinin Hristiyan geleneği içerisinde teorik bağlamda birbiriyle ilişkili, pratikte ise birbirinden ayrı dört anlamından söz etmek mümkündür. Bunlardan birincisi bütün bir hristiyan imanını ve bizzat doktrinin kendisini ifade etmektedir. Böylece Hıristiyan kilisesi denildiğinde ibadetten teolojiye kadar bütün Hıristiyanlık imanını tanımlayan geniş bir anlam kastedilmiş olur. Kelime ikinci olarak mezhep anlamına gelmektedir. Bu durumda Katolik kilisesi, Ortodoks kilisesi ve Protestan kilisesi denildiğinde mezhep farklılıkları anlaşılır. Kilisenin daha özelleşmiş ve Hıristiyan teolojisinde işlenmiş üçüncü kullanımı cemaat kavramı ile ilişkilidir. Hıristiyanlık başından beri şeriat kavramından ziyade ritüel kavramına yönelmiştir. Bundan dolayı son olarak da ritüelin yerine getirildiği mekân olarak kilise kavramı, Hıristiyanlıkta diğer dinlerin çoğundan daha önemli bir anlam kazanmış ve bu konudaki pek çok teolojik çalışmaya kaynaklık etmiştir
Erken dönem Hıristiyanlıkta temelde başpikoposluk makamına dayalı bir şema içinde üretilen Kilise yapılanması çeşitli anlaşmazlık ve huzursuzluklar karşısında birlik fikrinin zedelenmesine ve yara almasına yol açmıştır. Buna karşılık, sonunda giderek kaybolan küçük mezheplere rağmen Kilise, varlığını her zaman muhafaza etmeyi başarmış, 1054’te Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılmasından, 16. yüzyılda da Protestan Reform Hareketi sonucunda Batı Kilisesi’nin kendi içinde parçalanmasından sonra, kendilerini gerçek ve tek kilise sayan ya da en azından gerçek kilisenin parçası olarak gören çeşitli kollara ayrılmıştır.
Her şeye rağmen kilise, Hıristiyan toplumunun birlik ve beraberlik idealini ifade etmektedir. Bugün değişik kiliseler sadece teolojik açıdan değil, toplumsal yapılanma düzeylerinde de kendi aralarında ayrışmaya mecbur kalmakta; nihayet bu kiliselerin varlığı ve bağımsızlık arayışları, birlik düşüncesini hayali bir beklentiye dönüştürmektedir. Din alanında parçalanma, rekâbet ve birbirlerinin düşünce ve eylemlerini öğretiye ters ilan etme gibi hemen her bölünmeden sonra ortaya çıkması mukadder bu gibi gelişmeler karşısında Kilisenin bütüncül ve toparlayıcı anlam birliği bir hayli zedelenmiştir. Bununla birlikte Kilise kutsaldır ve onun kutsallığı sonuçta her bir hristiyanın manevi tercihini anlamlı kılmaktadır. Kilise içindeki bölünmeler, Kilisenin birliği ya da tekliği ilkesiyle bağdaşmayan bir görünüm sunması özellikle 4. yüzyıldan itibaren kavramın içeriklendirilmesi konusunda yeni birtakım tanımlama ve açıklamaların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Örneğin, Au- gustinus’a göre gerçek kilise yalnızca Tanrı’nın bildiği görünmez bir varlıktır. Bütün Hristiyanlar başında İsa’nın bulunduğu doğaüstü bir topluluğun, İsa’nın gizemli bedeninin bir üyesidir. Reform döneminde bu kurama başvuran Martin Luther, üyeleri Hıristiyanlığın çeşitli kollarına dağılmış bulunmakla birlikte gerçek kilisenin yeryüzünde bilinen bütün kurumlardan bağımsız olduğunu öne sürerek kilise içindeki bölünmeleri savunmaya çalışmıştır. II. Vatikan Konsili (1962-1965) “İsa’nın gizemli bedeni” kavramının yorumunu genişleterek onun bütün insanların kurtuluşu için yeryüzüne geldiğini vurgulamıştır. Hz. İsa’nın dünyada görünür tek bir kilise kurmak istediğine inanan birçok Hristiyan da ekumenik hareketi içinde kilisenin birliğini yeniden kurmaya çalışmaktadır.
Mekânsal olarak kiliseden görece daha büyük bir mimari yapı özelliği taşıyan Katedral ise Hıristiyanlık’ta piskoposun resmî tahtı olarak bilinen “katedra”nın bulunduğu mekândır. Piskopos tahtı olarak kullanılan katedral, Papanın iman ve ahlak konularında bütün inananları bağlayan resmî konuşmaları için kullanılmaktaydı. Katedraller ilgili piskoposun kilise hiyerarşisindeki konumunun yükselmesine (bölge piskoposları, başkiposlar ya da metropolitler, trikler ve Katolik Kilisesinde Papa) bağlı olarak önem kazanmaktadır.
Katedral kiliselerinin büyük ve görkemli yapılar olması gerekmese de tarih boyunca katedrallerin çoğunda bu özelliklerle karşılaşmak mümkündür. Bölgesel kilise örgütlenmesi başlangıçta Roma İmparatorluğunun yerel örgütlenmesine uyduğu için, o dönemden beri katedrallerin köylerde değil kentlerde kurulmasına özen gösterilmiştir. Batı’da Orta Çağ başlarında, katedral bulunan kentler katedral kenti olarak anılmışlardır.
Sinagog, Yahudilikte toplantı ve eğitim amaçlı olarak kullanılan toplu ibadet yeridir. Sinagoglar Yahudi cemaatlerini temsil eden kohenlerin, Kudüs tapınağın- daki kurban törenlerine katıldıkları iki haftalık dönem boyunca Kudüs dışındaki cemaat temsilcilerinin bir arada ibadet etme geleneğinden kaynaklanmıştır. Böylece sinagoglar bir yönüyle ibadet mekânına işaret ederken bir yönüyle de Yahudi inanç topluluklarının birlik ve beraberliğini temsil etmektedirSinagog ise Yahudi dinî inanış ve anlayışının temerküz ettiği geleneksel dinî yapılardır. Varlığıyla o her zaman bir dinî topluluğa, bir inanç ve ritüele atıfta bulunur. Böylece Kilise ve Katedralde olduğu gibi belli bir fiziksel mekâna değil ondan daha derin bir şekilde bir dinî/toplumsal düzeneğe, yapı ve yapılanmaya işaret eder.
.