Tarihi Şahsiyetler

Kılıçzade Hakkı Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Kılıçzâde Hakkı (1872-1960) Son dönem fikir ve siyaset adamı.

Niş’te doğdu. Asıl adı İsmail Hakki’dır. 1877-1878 Osman!ı-Rus Savaşı Doksa-nüç Harbi sırasında ailesiyle birlikte, çe­şitli etnik gruplar arasında yoğun bir ka­rışıklığın yaşandığı Manastır’a göçmek zorunda kaldı, burada babasını kaybetti. On üç yılını geçirdiği bu ortam onun kişi­liğinde derin izler bıraktı. İbtidâî, askerî rüşdî ve idâdî tahsilini Manastır’da ta­mamladı. İttihâd-ı Osmânî Cemiyeti’nin kurulduğu bir ortamda Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun’a kaydoldu 1890 Bu dönemde entelektüel çevrelerde hâkim olan biyolojik materyalizmden ve Ömer Hayyâm’ın fikirlerinden etkilendi. 1894te topçu üsteğmen rütbesiyle okuldan me­zun oldu. Selanik. Manastır, Bağdat, Ye­men, Edirne ve İstanbul kolordularında, ayrıca Bağdat Askerî İdâdîsi”nde kitabet muallimliği görevlerinde bulundu. 1911′-de Mustafa Kemal’in Erkân-ı Harbiyye seyahatine katıldı. Aynı yıl İstanbul’daki Sütlüce Mâmûlât Ambarı müdürlüğüne ve 1912’deönce İstanbul Merkez Kuman­danlığı Efrâd Dîvânıharp riyasetine, ar­dından muhafızlık maiyetindeki dîvânı­harp üyeliğine tayin edildi. Bu görevi sıra­sında binbaşlığa kadar yükseldi.

1912 Balkan Savaşı yenilgisi İsmail Hakkı’yı da çözüm önerileri üretmeye yönelt­ti; bu amaçla kaleme aldığı “Pek Uyanık Bir Uyku” başlıklı yazısı İctihad mecmua­sında yayımlandı. Garpçılar’ın programı ve Atatürk inkılâplarının taslağı niteliğinde kabul edilen bu yazısıyla Garp­çı ve biyolojik materyalist fikirleri benim­seyen İctihad ailesine dahil edilen İsmail Hakkı’ya İctihad ailesi tarafından Kılıçzâde unvanı verildi. Askerlik, siyaset, eği­tim, kadın, ekonomi, din, dil, hukuk, ma­hallî idare, özel teşebbüs, kılık kıyafet gi­bi konularda radikal önerilerin sunulduğu makalesinde II. Meşrutiyet dönemi aydınlarından farklı şekilde bir “ütopya” ortaya koydu. Aynı mecmuada, Balkan yenilgi­sine ve Osmanlı Devleti’nin çöküşüne ge­rekçe olarak gördüğü softalık, dervişlik ve bâtıl itikadları şiddetle eleştirdi.

Kılıçzâde, bir yandan İctihad’daki ya­yın faaliyetini sürdürürken bir yandan da bu mecmuada yayımlanan makalele­rini İ’tikadâl-ı Bâtılaya İ’lan-ı Harb adlı kitapta bir araya getirdi. Dini tezyif ettiği ve din inkılâbı hazırlanmasına çalış­tığı ileri sürülerek mahkemeye verildiyse de bir sonuç elde edilemedi. Ancak yazı­larında softalar ve “saraya”larla müca­dele edilmesini istediği gerekçesiyle 15 Ocak 1914’te emekliye sevkedildi. Bu sırada Celâl Nuri ile (İleri) Abdullah Cevdet arasında meydana gelen “Şîme-i Husû­met – Şîme-i Muhabbet” tartışması Celâl Nuri’yi İctihad’a ra­kip bir dergi çıkarmaya yöneltti. Asıl ama­cı yeni bir “ekmek kapısı” bulmak olan Kı­lıçzâde ile Celâl Nuri arasında yapılan gö­rüşmede 16 Şubat 1914’tefürriyef-i Fikriyye adıyla bir mecmuanın yayımlan­masına karar verildi. 19 Şubat 1914’ten sonra İctihad’daki yazılarına ara veren Kılıçzâde Hürriyet-i Fikriyye’üe din, ev­lilik, ekonomi ve askerlik alanında çağdaş anlayış ve uygulamaların getirilmesi ge­rektiğini yazdı ve Voltaire’den çeviriler yaptı. Celâl Nuri ve arkadaşları dergilerin­de Abdullah Cevdet’i sert bir dille eleşti­rirken Kılıçzâde, Abdullah Cevdet aleyhi­ne bir tek yazı dahi yazmadığı gibi dinî fikirlerinden dolayı Celâl Nuri’yi eleştirdi. Bu bağlamda Garpçı-Türkçü bir çizgi takip etti.

Türk kadınlarının tesettürden kurtul­ması, cuma hutbelerinin Türkçe okunma­sına dair makalelerle pozitivist ve mater­yalist yazıların çıkmasından dolayı yayı­mına birkaç defa ara verilen Hürriyet-i Fikriyye’de Latin harfleriyle ilgili maka­lelerin neşri hükümet tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Kilıçzâde, Dahiliye Nâzın Talat Paşa’nın huzuruna çağrıla­rak uyarıldı. Söz konusu makaleler yayım­lanmaya devam edince dergi kapatıldı (Mayıs 19U); yerine önce Serbest Fikir, bunun da yasaklanması üzerine (Haziran 1914) Uhuvvet-i Fikriyye çıkarılmaya başlandı, ancak Ağustos 1914’te o da ka­pandı.

Mayıs 1914’te İ’tikadât-ı Bâtılaya İ’Iân-ı Harb’in ikinci baskısı yapıldı. Kılıçzâde bu defa hükümet değişikliği iste­mekle itham edildi ve Abdullah Cevdet’le birlikte tutuklanarak yargılandı, ancak bir ay sonra Dîvân-ı Harb-i Örfı’nin kararıyla beraat etti. Ardından İstanbul’dan ayrıl­maya karar verdi, 12 Haziran 1914’te Ça­nakkale’ye muhacirin kâtibi oldu: aynı za­manda Çanakkale Muallim Mektebi’nde müdürlük ve riyaziye öğretmenliği görev­lerini de yürüttü. 1917’de İzmit Muhâcirîn müdüriyetine tayin edildi. Millî Müca­dele yıllarında Mustafa Kemal’in isteği üzerine halkın millî irade etrafında top­lanması için çalışmalar yaptı; bir yıl sürey­le İzmit Muhtelit Orta Mektebi’nde fahri olarak tarih, coğrafya. Türkçe ve ma’lûmât-ı medeniyye derslerini okuttu.

Gerek hükümetin fikir hürriyetine kar­şı olan tutumundan gerekse memuriyet hayatından dolayı Ağustos 1914’te ara vermek zorunda kaldığı basın hayatına 1918 yılı ortalarında Kocaeli gazetesinin kuruculuğu ile yeniden başlayan Kılıçzâde Hakkı millî hareket lehinde yazılar yazdı. İstanbul Gazetecileriyle İzmit Kasrı Mülâkâtı’na (16-17 Ocak 1923) Celâl Nuri’­nin İleri gazetesinin İzmit muhabiri ola­rak katıldı, Mustafa Kemal’e yeni hükü­met ve din konusunda çeşitli sorular yö­neltti. Dokuz yıllık bir aradan sonra 1 Şu­bat 1923’te İctihad mecmuasında yaz­maya başladı ve yepyeni bir hükümetle mücâhedesine yeniden giriştiğini ilân etti.

Mustafa Kemal’in isteği üzerine 11 Ocak 1924 tarihinde Hür Fikir gazete­sini kuran Kılıçzâde inkılâbın felsefesine aykırı faaliyetleri eleştirdi. Ocak ayı sonla­rında İleri gazetesiyle ilişkisini tamamen kesti. Bundan böyle gazetesi aracılığıyla. Ebû Bekir er-Râzî’nin görüşlerinin Jean Meslier, Reinhardt Pieter Anne Dozy, Ludwig Büchner, Kari Vogt ve Ernest Haeckel’in düşünceleriyle büyük benzer­likler gösterdiğini basit bir üslûpla halka anlatarak biyolojik materyalizm, poziti­vizm ve laikliğin yerleştirilmesi için bü­yük çaba sarf etti. Cumhuriyetin ilk yılla­rında çeşitli suçlardan dolayı birkaç defa yargilandıysa da beraat etti.

Kılıçzâde, 4 Kasım 1925’ten itibaren yazılarında Kilıçoğlu Hakkı adını kullandı. Abdullah Cevdet’in nüfus politikasıyla il­gili görüşlerinin “Avrupa’dan damızlık adam celbi” şeklinde takdim edilmesini kabullenmedi; ancak onu, İngiliz Muhibleri Cemiyeti’nin beyannâmesini imzala­mış olmasından dolayı eleştirdi ve 16 Ara­lık 1926’dan itibaren İctihad mecmua­sındaki yazılarına son verdi. Mustafa Ke­mal ve İsmet İnönü ile yakın ilişkiler ku­ran Kılıçzâde, Atatürk ilkelerinin kökleş­mesinde büyük rol oynadı. Milletvekilli ol­ması sebebiyle işleri yoğunlaşınca 1931′-de Hür Fikir’i kapattı. Mustafa Kemal’in isteği üzerine siyasete atıldı. İli. Meclis döneminde Kocaeli, sonraki dört dönem­de de Muş milletvekili oldu. Milletvekilli­ğinin son yıllarında Necip Fazıl Kısakürek ile yaklaşık üç ay süren bir kalem çatış­masına girdi (1945). Sağlığı elvermedi­ğinden sonraki seçimlere katılmadı. On dokuz yıl süren parlamento hayatı boyun­ca dinî yaptırımların devlet hayatı içinde yer almaması için mücadele etti.

Maarif Komisyonu’nda da çalışan Kılıç­zâde Hakkı, 1948 ve 1949 yıllarında Ay-lık Ansiklopedi’üe astronomi ve tarihle ilgili yazılar yazdı. Kitap ve makalelerinde içtimaî hadiseleri fen bilimleri aracılığıy­la yorumladı. Katı kuralları sebebiyle İslâ­miyet’in toplumsal gelişmenin önünde önemli bir engel olduğunu ileri sürdü. İs­lâm dinini sosyolojik verilerle, vahiy inan­cını marazî psikoloji ile açıkladı. İslâmi­yet’in toplumda oynadığı rolün yerine bi­limi koymak istedi. İslâm’ın salt dinî kıs­mından ziyade içtimaî kısmını ön plana çıkarmaya çalıştı; yeni tefsirlere ve yeni ictihadlara ihtiyaç olduğunu ileri sürdü. Tesettürün kaldırılmasını, tekeşliliği, La­tin harflerini, hukukun üstünlüğünü, la­ikliği ve biyolojik materyalizmi savundu. Eğitim, askerlik ve ekonomi alanında mo­dernleşmenin zorunlu olduğunu vurgu­ladı. Garpçı-Türkçü fikir çizgisini haya­tının sonuna kadar sürdürdü. 14 Nisan 1960’taöldü.

İlgili Makaleler