Felsefe Yazıları

Keynesçi İktisat-Ekonomi (Felsefe Akımları)

food/keynes” 187″ 273″ KEYNESÇÎ İKTİSAT

Keynesçi iktisat, İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes (1894-1945)´ın özellikle The General Theoryof Employinent, Interesi and Money (1936) (İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi) adlı eserinde ele aldığı iktisat teorisi ve politikasının oluşturduğu iktisat yaklaşımını ifade etmektedir. Sözkonusu eserde yer alan düşünceler ve analitik teknikler, Keynesçi Devrim olarak bilinen yeni bir iktisat akımının doğmasına neden olmuştur.

Keynes´in üzerinde durduğu ana konu, klasik ve neo-klasik yaklaşımı benimseyen iktisatçıların (piyasa sistemine dayalı özelteşebbüs ekonomisinde) dengenin sa­dece tam istihdam durumunda oluşacağına yönelik varsayımlarının gerçekçi olup olmadığıdır. Klasik ve neo-klasik iktisat yaklaşımı, dengenin sağlanmasında sistemin iç dinamiklerine büyük önem verdiğinden, ekonomik ilişkilere müdahale edilmemesi (Laissez faire) prensibini kabul etmekteydi.

Keynes, kapitalist bir ekonominin noksan istihdam durumunda dengeye gelebileceğini, klasik ve neo-klasik yaklaşımın genel değil, özel bir durumu yansıttığını kabul etmektedir. Daha açık bir ifadeyle kapitalist ekonominin otomatik olarak tam istihdam dengesini sağlayıcı güçlere sahip olduğunu kabul etmeyen, fakat laissez faire prensibine İnanan Keynesçi yaklaşım, bir anlamda bu prensibe dayalı kapitalizmin teorik temellerini reddetmektedir.

Keynesçi iktisat, özde bir efektif talep teorisidir. Efektif talep tüketim meyli ve ya­tırım eğilimi tarafından belirlenmektedir. Tüketim meyli tüketim miktarı ile ulusal gelir düzeyleri arasındaki ilişkiyi, yatırım eğilimi ise sermaye aktiflerinin muhtemel kârları ile yatırımı finanse eden fonların faiz oranlan arasındaki ilişkiyi ifade et­mektedir. Bundan dolayı, marjinal tüketim meyli Keynesçi teoride anahtar bir kavramdır. Öte yandan, efektif talep teorisinde yatırım stratejik bir rol oynamaktadır. Çünkü ulusal gelir, istihdam ve yatırım arasında karmaşık ilişkiler vardır. Ayrıca yatırım, tüketim mallarına harcana­cak satın alma gücünü de etkilemektedir. Bu özelliklerden dolayı Keynesçi iktisat yaklaşımında talep faktörü arza nazaran daha fazla bir ağırlığa sahip bulunmaktadır.

Telafi edici maliye politikası, Keynesçi yaklaşımın Önerdiği bir programdır. Özel sektörün oluşturduğu efektif talep tam istihdamı sağlamada yetersiz kaldığında, denge, kamu sektöründeki harcamaların artışını öneren bu politikayla sağlanacaktır. Şüphesiz bu politika özel sektör harcamalarını azaltmayan finansman esasına dayandığında, yukarıdaki sonucu verecektir. Diğer bir ifadeyle pozitif maliye ve para politikaları uygulanacağından, bütçe açıklarına izin verilecektir.

Keynesçi iktisat yaklaşımına yönelik eleştiriler, yüksek işsizlik düzeyi ile sürekli enflasyonun birlikte ortaya çıktığı 1970´lerdeki “stagflation” döneminde gündeme gelmiştir. Enflasyon ve tam istihdam arasındaki ters yönlü ilişkinin, Keynesçi politikalarla arzulanan seviyelerde dengelenememesi bu politikaların etkinlik sorununun tartışılmasına neden olmuştur. Keynesçi iktisat yaklaşımına yönelik eleştiriler şu noktalarda toplanabilir:

a) Efektif talepteki artışlar, ilk aşamada istihdamı artirsa bile uzun dönemde fiyat artışlarının kritik noktayı geçmesine neden olmaktadır;

b) Keynesçi politikalar II. Dünya Savaşı sonrasında büyük depresyonu ortadan kaldırmak amacıyla kullanılmış olmasına rağmen, enflasyo­nun bir başka nedeni olarak da ortaya çıkabilmektedir;

c) Başarılı malîye politikası için gerekli olan esneklik, politik açıdan sağlananı ayabilir. Ayrıca bu esneklik, uy­gulanacak politikanın etkinliğini azaltacak derecede uzun gecikmelerle etkili olabilmektedir.

Teorik açıdan, Keynesçi İktisat yaklaşımına yönelik iki önemli eleştiri vardır: Keynesçi maliye politikasına en önemli eleştiri monetarist (paracı) okuldan gelmiştir. Paracı okul, maliye politikasının üretim ve istihdam üzerinde etkili olama­yacağına inanmakta, bu nedenle de denk bütçe prensibini savunmaktadır.

Diğer eleştiri A.C. Pigou tarafından yapılmıştır. Keynesçi teorinin, esnek olmayan ücret ve fiyat gibi spesifik varsayımlara dayalı olduğundan, genel değil tersine spesifik bir teori olarak ele alınması gerektiği ileri sürülmektedir. Pigou, ücretlerin ve fiyatların aşağı doğru tam esnek olduğu kabul edildiğinde, bazı servet şekillerinin reel değerinin fiyat düşüşleri duru­munda artacağı ve dolayısıyla tüketim ve istihdamın da olumlu yönde gelişme göstereceğini kabul etmektedir. Literatürde bu ilişkiler “servet etkisi” olarak bilinmektedir.

Büyük Ölçüde geleneksel iktisada tepki olarak doğan Keynesçi iktisat, XX. yüzyılda hem iktisat teorisi, hem de iktisat politikası düzeyinde bir çok iktisatçıyı etkilemiştir. Günümüzde, değişen iktisadi ve tarihi şartlara bağlı olarak Keynesçi iktisat da kendini yenileme çabası içine girmiştir. Bu konuda ortaya çıkan iki akım dikkatleri üzerinde toplamaktadır. Bunlar, Post-Keynesçi akün ve Neo-Keynesçi akımdır. Neo-Keynesçi iktisat, ingiltere´deki Cambridge Üniversitesinde bulu­nan Post-Keynesçi iktisatçılar arasındaki küçük, fakat etkili bir grubun doktrinini ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır. Bunun yanında, İngiltere dışında bu doktrini savunan birçok iktisatçı vardır. Bu yaklaşımı savunanlar D.Ricardo ve K.-Marks´a da büyük önem vermektedir.

Post-Keynesçi iktisat yaklaşımı, Keynesçi ve Neo-Keynesçi yaklaşımların bir karışımı durumundadır. Ayrıca bu yaklaşım, sosyalist-radikal iktisat prensiplerini ve Neo-Klasİk Keynesçi teknikleri de içermektedir. Neo-Keynesçi ve Post-Keynes-çİ yaklaşımlar arasındaki en önemli farklılık, Keynes´in ve Ortodoks Keynesçilerin yorumlarını dikkate almalarıdır. Neo-Keynesçi yaklaşım Ortodoks Keynesçi yo­rumu bir sapma olarak görmektedir. Örneğin, Neo-Keynesçi yaklaşım Ortodoks yorumda bir paradoks olarak ele alınan stagflasyon problemine çözüm getirebileceklerini ileri sürmektedir. Öte yandan Post-Keynesçi yaklaşımın en önemli özelliği ise, herhangi bir denge sistemini gerçek dünyadaki ekonomilerin analizinde kullanılacak temel bir mantıksal yapı olarak görmemeleridir.

Nazım EKREN – SBA

İlgili Makaleler