Din ve Toplum

Kast Sistemi ve İnanç

Kast Sistemi ve İnanç

Kast, farklı toplumlarda örneğin Eski Mısır, Yunan site devletleri, Roma İmparator­luğu, Afrika ve Polinezya yerlileri gibi antik dünyanın bir çok toplumunda ve hat­ta Amerika’daki kölelik uygulamaları gibi modern dönemlerde ve bir anlamda da “sütunlaşma” ile modern toplum aşamasına geçen Hollanda toplumunda görülse de daha çok Hindistan’daki biçimiyle değerlendirilmekte olan bir sistemdir. Keli­menin kökeni Portekizcedir ve “ırk” ya da “soy” anlamına gelir. Hintliler kastı an­latmak için tek bir kelime yerine hayli karmaşık ve sistemin değişik unsurlarını işa­ret eden çeşitli kelimeler bütünüyle birlikte ifade ederler. Dolayısıyla kast sistemi, özelde Hindulara özgü bir sisteme, genelde ise kişilerin belirli bir toplumsal dü­zeyde dondurulduğu, hiyerarşik bir toplumsal örgütlenme tarzı anlamına gelir.

Hindistan’da yaşanan biçimiyle kast sistemi, bir inanç sistemi hâlinde örgütlen­miştir. Bu sistemde farklı kastlarda yaşanan kişilerin sadece hiyerarşik düzendeki yerleri değil, bütün bir hayat tarzları ve inançları önceden belirlenmiştir. Kastlar arasında inanç olarak geçişkenlikler mümkün iken toplumsal olarak mümkün de­ğildir. Dolayısıyla kastlar, kendi durumlarını ve toplum içindeki eşitsiz ve farklılaş­mış konumlarını doğal karşılarlar.

Her ne kadar bölgesel farklılıklar ve değişiklikler sergilese de kast sistemine an­lam veren inanç, günümüzdeki şekliyle Hinduizm’dir. Dolayısıyla Hinduizm, kast sistemini meşrulaştıran ve onaylayan ideolojik bir inanç olarak görünmektedir.

Hintlilerin kast sistemini ifade etmek için kullandıkları kelimelerden en önem­lileri “varna” ile “jati”dir. “Varna”lar kast sistemini oluşturan dört büyük tabakanın her birisine verilen genel ad iken “jati”ler her bir tabakadaki alt katmanları ifade et­mek için kullanılır. “Varna”, “sınıf, statü, renk” anlamına gelir.

Kast sistemindeki toplumsal katmanlar:

Hindu kast sisteminde dört büyük “varna” vardır. Bunlar, en üst “varna”dan başla­yarak şu şekilde sıralanır:

  1. Brahmanlar: Bunlar, entelektüel tabakadır. Brahmanizmin en önemli dinî kay­nakları olan Vedaları okuma ve yorumlama yetkisi bu tabakaya aittir. Bilginler ve rahiplerden oluşur.
  2. Kişatrıyalar: Bu tabaka da prensler, prensesler ve soylu savaşçılardan oluşur. Ge­nelde üst düzey memurlar da bu tabakada yer alır.
  3. Vaişyalar: Tüccarlar, iş adamları ve toprak sahibi çiftçilerden oluşan bir tabakadır.
  4. Sudralar: Bu tabaka da işçiler ve kölelerden oluşur. Aslında herhangi bir mesleği olmayan hünersiz kişilerdir.

Kast sisteminde Brahmanlar, kutsal metinleri öğrenmek ve öğretmen ile yüküm­lü iken kişatriyalar topluma liderlik ederler; toplumun “politik” katmanını oluşturur­lar. Savaş durumlarında ülkeyi korurlar ve bu nedenle girişimci ruhlu, azimli kim­seler olarak düşünülürler. Yasaları korumak, toplumun refah ve mutluluğu sağla­mak onların görevidir. Toplum içinde sıkıntılı ve muhtaç kişilere yardım etmek de görevleri arasındadır. Geçmiş dönemlerde ağırlıklı bir yer kaplarlarken modern dö­nemlerde ekonomik faydanın ve çıkarcılığın artmasıyla etkilerinin azaldığı gözlem­lenmektedir. Brahmanlar ile birlikte toplumun üst katmanını oluştururlar.

Vaişyalar ise sadece toplumda üretim mekanizmalarını yürütmekle kalmamışlar Hint kültürünün değişik yörelere taşınmasında da etkin roller üstlenmişlerdir. Eski dönemlerde bazı hanedanların vaişyalar arasından doğduğuna inanılmaktadır. Mo­dern Hindistan tarihine damgasını vuran Gandi de bu katmandan gelmektedir. Va­işyalar ile birlikte toplumun alt katmanlarında yer alan sudralar ise toplum içinde hiç bir niteliği, hüneri ve mesleği olmayan kişilerden oluşur.

Bu dört “varna” dışında, bir de “dokunulmazlar” addedilen “parya”lar vardır. Aslında “parya”lar da bir “varna” oluşturmaktadırlar ancak toplumun bütün kötü ve kirli işlerini yapmakla yükümlü bu kişiler, bu özelliklerinden dolayı “dokunul­maz” olarak adlandırıldığından kast dışı bir kategorileştirilmeye tabi tutulmuşlardır.

“Jati”ler ise “varna”lar arasındaki konumları ve statüleri belirleyen ve sayıları yüzleri bulabilen alt katmanlardır. Her bir “jati”nin geniş bir aile ya da kabile oluş­turduğu söylenebilir. Her bir “jati”nin kendisine özgü bir yargı sistemi de mevcut­tur. Genel olarak “jati”, geleneksel olarak bir mesleği bulunan ve kültürel, ritüel ve tüzel anlamda belirli bir bağımsızlığı olan küçük ve endogamik topluluklardır. Bunlara örgütlenmiş birlikler demek de mümkündür.

Özetlemek gerekirse kast sistemi, toplumun çeşitli katmanlara ayrıldığı bir sis­temdir. Kişilerin genelde doğuştan hangi katmanda yer alacağı belirlenmiştir. Ay­rıca kast sisteminde kişinin ait olduğu “varna” kadar “jati” de önemlidir çünkü “var­na” toplumun hangi tabakasında ait olduğunu gösterirken, yani kişilere statü verir­ken “jati”ler ise onun nasıl bir hayat tarzı yaşamaya mukadder olduğunu, hangi meslekle iştigal edeceğini, nasıl bir hukuka ve toplumsal düzene tabi olduğunu gösterir. Ayrıca “jati”ler endogamik gruplardır. Toplumun hiyerarşik yapısında ki­şilerin nasıl bir ritüeli izlemeleri gerektiğini de belirlerler.

Hindistan’da kast sisteminin belirli bir inanç tarafından desteklenmesi, kast sis­teminin kutsal addedilen kaynaklardan doğması nedeniyle değildir yalnızca. Bunun yanında kast sisteminin, “varna”lar hatta “jati”ler arası ilişkileri belirleyen bir inanç tarzı olması da kastın toplum içinde meşrulaştırmasının bir nedenidir. Burada en başat inanç, Karma ve reenkarnasyondur. Karma kişinin yazgısıdır. Kişinin önceki hayatında, “jati”sine uygun davranıp davranmadığı, ödevlerini layıkıyla yerine geti­rip getirmediği, ritüelleri bihakkın uygulayıp uygulamadığı, onun kast hiyerarşisin- deki yerini belirler. Dolayısıyla “karma”, kişiye kendisine uygun bir kastta doğduğu inancını verir. Anlaşılacağı üzere, kast sisteminin inanç temelli meşrulaştırılmasmda, ruh göçü adı da verilen reenkarnasyona (veya tenasühe) inanç da önemli bir yer tu­tar. Kişi, üzerine düşen görevleri yapmazsa, “jati”sine uygun davranmazsa, bir son­raki yaşamında, işlediklerinin cezası olarak alt kastlarda, hatta bir “parya” olarak doğmasının kaçınılmaz olduğuna inanılır. Bu nedenle kişiler, bir üst kastta yeniden doğmak için, bulunduğu konuma uygun davranmak zorundadır.

Öte yandan, kast sisteminde “varna”lar hatta onların alt katmanları olarak de­ğerlendirilen “jati”ler arasındaki ilişkileri kategorize etmek için, en uygun iki araç, “kirlilik” ve “mesafe” kavramlarıdır. “Kirlilik”, kişinin kastına uygun davranmama­sından doğar. Kişinin hayatının neredeyse her adımını belirleyen sistemdeki yeri, neyi yiyebileceğinden ve giyebileceğinden, neyi yapıp neyi yapamayacağına kadar bütüncül bir kurallar dizisi sunar. Örneğin, bir Brahman, bir “parya”nınki şöyle dursun, kendisinden alt “jati”deki bir kişinin yaptığı yemeği yiyemez. Yerse kirlen­miş olur ve tekrar temizlenmek için bir dizi ritüeli yerine getirmek zorundadır. Ak­si takdirde bir sonraki hayatında alt “jati”lerden birinden doğması mukadderdir. Ancak alt katmanlardaki birisi, kendisinden üst katmanlardan birisi tarafindan ken­disine sunulan yemeği yiyebilir.
“Mesafe” kavramı ise hayatın “kirlilik” ve onun doğurduğu sistemin bir netice­sidir. Bu kavram, “varna”lar ve hatta “jati”ler arasındaki toplumsal ilişkiler açısın­dan doğan sadece mekansal değil, bir hayat tarzı olarak oluşan uzaklığı ifade eder. Çoğunlukla, aynı “jati”de bulunanlar aynı mekânda, aynı mahallede ya da sokakta yaşarlar. Dolayısıyla, toplumsal katmanlar arasında sadece hiyerarşik değil, fiziki de bir mesafe oluşmuştur.”Kirlilik” sadece yeme-içme gibi birtakım kuralları belirlemez. Kişinin mesleki olarak yapması gereken işler de “kirlilik” kavramı çevresinde örgütlenir. Örneğin tarım bütün “varna”lar tarafından yapılacak işler arasında sayılsa da hayvancılıkla ilgili işlerin örgütlenmesi, “kirlilik” çerçevesinde gerçekleşir. Kirli sayılan domuz ve benzeri hayvanlarla ilgilenmek, dericilik gibi işlerle uğraşmak alt katmanların hat­ta “parya”ların işlerinden sayılır. Genel bir kaide olarak, bir kişi ne kadar üst bir
katmanda yer alırsa bir hayvanı dahi incitecek işlerle uğraşması, yine “kirlilik” ola­rak görülür. Evlilik ilişkileri de bu kural çerçevesinde düzenlenmiştir: Alt “jati”de bulunan birisi üst “jati”den birisiyle evlenemez ancak tersi durumlar görülebilmek­tedir. Kısacası, “kirlilik”, kastlar arasında mevcut olan sınırların ve kuralların ihlal edilmesinden doğan ve cezalandırılmayı gerektiren bir düzeni içerir.

Günümüzde kast sisteminde bazı gevşemeler görülse de sistemin modern şart­lara kendisini uyarladığı görülebilmektedir. Örneğin “jati”lerin kendilerine özgü bankaları, gazeteleri, otelleri vesaire bulunmaktadır. Ancak eğitimliler arasında kastlar arası düzenlemelerin yeniden biçimlendiğini gözlemlemek de mümkündür. Kast sisteminin günümüzdeki bir yansıması da siyasal alanın örgütlenişinde ortaya çıkmaktadır: Kastlar belirli siyasal örgütlenmelerde bir araya gelebilmektedir. An­cak kimi siyasi sorunlarda aynı kast içindeki grupların ihtilafa düştükleri ve farklı siyasal tavırlar geliştirdikleri de gözlemlenebilmektedir. Kısaca belirtmek gerekirse kast sistemi modern ortama kendisini uyarlasa da özellikle modern şartlarla uyuş­mayan bazı kurallarda iyileştirmelere gidildiği, örneğin “dokunulmazların şartla­rında düzenlemeler yapıldığı görülebilmektedir.