Tarihi Eserler

Karatay Medresesi -Konya- Nerede, Tarihi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Karatay Medresesi. Konya’da XIII. yüzyıla ait en önemli Selçuklu medreselerinden bîri.

Alâeddin tepesi eteğinde Kemaliye Medresesi karşısında yer alan yapı mer­kezî avlusunu Örten kubbesi, çini deko-rasyonundaki zenginlik ve incelik bakı­mından diğer medreselerden ayrılır. Mi­marı bilinmeyen eser, avlusu kubbeli med­rese şemasına uygun olarak planlanmış ve taçkapı kitabesine göre 649 (1251) yılında Sultan II. İzzeddin Keykâvus zamanında Celâleddin Karatay tarafından yap­tırılmıştır. Medresenin Selçuklu devrinde Konya’nın kültür hayatında önemli bir yer tuttuğu, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî çağı derviş ve fakihlerinin bir buluşma ve toplantı yeri olduğu kaynaklardan anla­şılmaktadır. XIX. yüzyıl sonlarında terke­dilmiş olan yapı 1954’te onarılmış, Konya Müzesi Çini Eserleri seksiyonu olarak ye­niden kullanılmaya başlanmıştır.

Plan olarak orta avlunun örtülmesiyle şekil kazanan ve kendine özgü bir gelişme izleyen medrese tipleri arasında yer alır. Taçkapısı ile ana kütle arasındaki boşluk, bugün mevcut olmayan kısımlar, gerçek­te bu kesimin nasıl bir plana sahip olduğu konusunda değişik görüşlerin ileri sürül­mesine sebep olmaktadır. Mevcut mimari izler ve benzeri diğer eserlere göre bütünleştirilen planın simetrik ve dengeli bir kuruluş gösterdiği söylenebilir. XII. yüzyılın ikinci yarısından sonra yapılmış olan Tokat ve Niksar’daki Yagıbasan medreselerinin ardından daha gelişmiş bir planın ortaya çıkması beklenen bir sonuçtur.

Dış cephede tezyinatın yoğunlaştığı taçkapı, cephenin tam ortasında değil güneydoğu köşeye sola doğru çekilmiş durumdadır. Yer yer gri-beyaz mermer uygulaması renk unsurunu arttırırken Ortaçağ Selçuklu tezyinatının hemen bü­tün unsurları kullanılmıştır. En üstteki enli kitabe Selçuklu sülüsüyle inşa tarihi­ni ve Karatay’ın ismini vermektedir. Bu­nun altındaki yüzey, sivri kemeri kuşatan iri düğümler yapan bir geometrik örgü ve üç kabara ile dolgulanmıştır. İki renkli, kakma tekniğinde tasarlanmış düğüm motifinin aynı şehirdeki Alâeddin Camii’-nin taçkapısında tekrarlanışı her iki yapıyı birbirine yaklaştıran anlamlı bir benzer­lik unsurudur. Sivri kemerin içine yerleş­tirilen mukarnaslı kavsara tepe kısmın­da düz bir çizgi ile âdeta kesilmiştir. Burmalı sütunçelerin iki yanındaki çift renkli büyük panolar, kilim desenlerini andıran geometrik bir kompozisyon düzeni gös­terir. Dikdörtgen kapı boşluğunu çeviren kitâbeli bitkisel çerçeve ve lentoya otu­ran profilli kilit taşları tezyinî etkiyi büs­bütün arttırmaktadır.

Taçkapıdan geçilince ulaşılan, günü­müzde bahçe görünümündeki kısmın za­manında kubbeyle örtülü bir mekân ol­duğu anlaşılmaktadır. Bu kesimde ana binaya üst seviyede bitişik Türk üçgen­lerine ait izler bunların geçiş unsurları olduğunu ve 7,60 x 7,60 m. ölçüsünde bu kare mekânın bir kubbeyle örtülü bu­lunduğunu gösterir. Giriş holü niteliğin­deki bu kesimden küçük bir kapıyla bü­yük kubbeli orta mekâna geçilir.

İlgili Makaleler