Sosyoloji Tarihi

KAPİTALİZM Nedir ? Karl Marx’ın ANALİZİ

üzerine olan görüşlerini de temellendirmiştir. Marx’a göre ilkel toplumda insanlar anlayamadıkları olaylar kar- şısında din ve benzeri gerçek bir temele dayalı olmayan mistik açıklamalar üret- mişlerdir. Bu bakımdan din ve benzeri mistik açıklamalar, aslında insanın kendi hayal ürününden başka bir şey değildir. Ancak insan kendi hayal ürünü olan din- sel ve benzeri mistik açıklamaların kaynağını kendi dışında başka yerlerde arar; böylece kendi ürettiği düşüncelerden kopmaya ve uzaklaşmaya başlar. Başka bir deyişle, din insanın kendi hayal ürünü olduğu halde, onun kaderini belirleyen ba-
ğımsız, dışsal ve yabancı bir güçmüş gibi algılanır. Sonuç olarak insanın kendi ürettiği düşünceler, kendi kontrolünden çıkmaya ve hatta onu kontrol etmeye baş- lar (Cuff ve diğ., 2006).
Marx için dinin, yabancılaşmış bir düşünsel ürün olmasının dışında, başka bir önemli boyutu daha vardır. Buna göre, dinsel ve benzeri mistik açıklamalar, özel- likle sınışı toplumlarda egemen sınıfın imtiyazlı sınıfsal çıkarlarını ve hakimiyetini
meşrulaştırma araçlarına dönüşmüşlerdir (Cuff ve diğ., 2006). Örneğin, zengini de fakiri de tanrının yarattığı veya egemen sınıfın kudretinin tanrıdan geldiği şeklin- deki düşünceler egemen sınıfın hâkimiyetini meşrulaştırma işlevi görür. Marx aynı zamanda dinin baskı ve sömürü altındaki kesimlerin acılarını katlanılır kılmaya ça- lıştığını da vurgular. Din, acımasız bir dünyada ezilenin sığındığı bir duygudur. An- cak din, insanların baskı ve sömürüden kaynaklanan acılarını dindirecek ve onla- rı yoksulluktan kurtaracak gerçek çözümler sunmak yerine, dikkatlerini öte dünya üzerinde yoğunlaştırır (Haralambos ve Holborn, 1995, s.450). Bu da egemen sını- fın imtiyazlı konumunu meşrulaştırmasına ve sürdürmesine yardımcı olur.

Özetle Marx için din, hakim sınıfın hakimiyetini ve baskısını meşrulaştıran bir mittir. Bundan dolayı Marx için sömürü ve yabancılaşma gibi din de tarihsel bir ol- gudur ve onu var eden sosyal koşullar ortadan kalkınca kaybolacaktır (Haralam- bos ve Holborn, 1995, s.450). Başka bir deyişle, Marx’ın ideal toplum tipinde ne sömürü ne yabancılaşma ne de dine yer yoktur.

KAPiTALiZM ANALiZi
Marx, tarihsel gelişme sürecinde ortaya çıkan son çelişkili üretim biçimi olarak ta- nımladığı kapitalist üretim biçimine özel bir önem atfeder. Ünlü başyapıtı Kapi- tal’de kapitalizmin analizini yapar. Bu analizde Marx, klasik iktisatçıları temel ola- rak iki açıdan eleştirmektedir. Birincisi klasik iktisatçılar kapitalist ekonomide, ekonomiye konu olan olay ve olguların sadece görünen yönünü analiz etmişler- dir. Oysa ona göre, görüneni değil görünenin ardında yatan gerçek toplumsal iliş- kilerin açığa çıkarılması gerekir. Bu anlamda Marx’ın kapitalizm analizi, aynı za- manda klasik iktisadın eleştirisini içeren bir bakış açısına sahiptir. Örneğin klasik iktisadın kurucularından Adam Smith, ekonomide ücret, kâr ve rant olmak üzere üç tür bölüşüm ilişkisi tespit etmiştir. Ancak Smith bu bölüşüm ilişkilerinin aslında eşitsiz geliştiğini analiz etmemiştir. ikincisi, klasik iktisatçılar ekonominin yasaları- nı evrensel görmektedir. Marx’a göre ise her ekonomik rejimin (üretim biçiminin) kendine özgü yasaları vardır. Bu anlamda kapitalist rejim kendine özgü işleyiş ya- saları ile diğer sınışı toplumlardan farklılaşmaktadır. Marx, Kapital adlı üç ciltlik eserinde kapitalist sistemin işleyiş biçimini, toplumsal yapısını ve tarihini ayrıntılı bir biçimde açıklamaktadır (Aron, 2006).
Marx’ın kapitalist üretim biçimi üzerine yaptığı araştırmasının başlangıç sapta- ması şudur: Kapitalizm diğer üretim biçimlerinden farklı olarak kendine özgü özel meta üretiminin en yüksek olduğu bir sistemdir. Diğer bir deyişle, her şeyin alı- nıp satıldığı ve her şeyin fiyatının olduğu bir sistemdir. Özel meta üretim sistemi olarak kapitalizmin özünü ise artı-değer (kâr) yaratma ve bu yaratılan artı-değe- ri sürekli çoğaltmak oluşturmaktadır.

Meta ve Meta Üretimi
Maddi malların üretimi insan toplumlarının varoluş temelini oluşturur. insanlar ki- şisel ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak için ürettikleri mallar özünde bir kulla- nım değeridir. Her üretici birim toplumsal işbölümünden dolayı başkaları ve/veya toplum için kullanım değeri üretir. Meta insan emeği tarafından üretilen, kullanım değerine ve değiş-tokuş edilebilme özelliğine (değişim değeri) sahip bir üründür. Tüm metaların ortak yanı ise, insan emeği tarafından üretiliyor olmalarıdır. Yani in- san emeği tarafından yaratılan metanın hem kullanım hem de değişim değeri var- dır. (Schellenberg, 1999, s.52-54). Marx iki değişim türünden söz etmektedir. Bi- rinci tür değişimde, yani maldan mala giden değişim; ihtiyaç olan bir mala karşı sahip olunan başka bir mal verilir. Mala karşı mal verilen değişim türünde eşit- lik ilkesi vardır. Diğer bir deyişle, bu süreçte herhangi bir fazla ya da kâr elde et- me durumuna rastlanmaz. ikinci tür değişimde, malın değişiminde para kullanı- lır ve bu değişim türü maldan geçen para olarak tanımlanmaktadır. Özel meta üretim sistemi olan kapitalizmin ayırıcı özelliği maldan geçen para değişimidir ve amaç değişim süreci sonucunda başlangıçta sahip olunandan daha fazlasına sahip olmaktır (Aron, 2006, s.150). Özel meta üretim sistemi olarak kapitalizm, sadece her şeyin alınıp satılmasıyla belirlenmez. Üretim araçlarının kapitalist özel mülki- yeti ve işgücünün metalaşması, özel meta üretim sisteminin temel koşullarını oluş- turmaktadır.

işgücünün Metalaşması
Marx, işgücü ya da iş yeteneğini bir insanın bedeninde, canlı kişiliğinde var olan ve üretim sürecinde harekete geçirdiği fiziksel ve ruhsal yeteneklerin tümü olarak ifade etmektedir. Kapitalist meta üretiminde, basit meta üretiminden farklı olarak; işgücünün kendisi de metaya dönüşür. işgücünün metalaşması, bir meta gibi onun da alınıp satılır hale gelmesidir. Basit meta üretiminde üretici hem kendi işgücünü kullanmakta, hem de üretim araçlarının sahibi durumundadır. Bundan dolayı da ürettiği ürün kendisine aittir. Kapitalist meta üretiminde ise, işçi mülksüzleştiği için üretim araçlarının sahipliğinden yoksundur ve kendi işgücünden başka satacak hiçbir şeyi yoktur. Bundan dolayı da işçinin ürettiği ürüne üretim araçlarına sahip kapitalist el koymaktadır. Diğer bir deyişle, kapitalist meta üretim sisteminin temel koşullarından biri üretim araçlarının özel  mülkiyetinin  kapitalistlerin  elinde ol- ması, diğeri ise, yaşamını sürdürmesi için işgücünü satmaktan başka çaresi olma- yan özgür ücretli işçilerin olmasıdır. Sonuç olarak, Marx’a göre kapitalist meta üre- tim sisteminde paranın sermayeye dönüşmesinin önkoşullardan biri işgücünün metalaşmasıdır. Çünkü metalaşan işgücü kapitalist meta üretim sisteminde değeri yaratmakta ve/veya değerin (kârın) kaynağını oluşturmaktadır (Schellenberg, 1999, s.64-65). Marx artı-değer (kâr) olarak nitelediği katma değerin kapitalist üretim sü- recinde maddi malları üreten işgücü üzerinden yaratıldığını savunmaktadır.

Kapitalist Üretim Süreci
iş süreci, tarihsel olarak insan yaşamının doğal bir koşulu olarak ihtiyaçların karşı- lanmasına hizmet eder. insanların çalışması sonucunda yaratılan ürünler temel ola-
rak kullanım değeri üretme sürecidir. Marx kapitalist üretim sürecinde, artı-değe- rin yaratılma sürecini anlamak için emeğin ve üretim sürecinin çift yönlü özelliği- ne bakılması gerektiğini düşünmektedir. işgücü metanın hem kulanım değerini hem de değerini yaratıyor olmasından dolayı, kapitalist üretim süreci hem kulla- nım değeri üretme süreci hem de artı-değer üretme süreci olmak üzere ikili bir özelliğe sahiptir. Kapitalist üretim süreci işçilerin sömürülmesi yoluyla sürekli bir artı-değer yaratma üzerine kurulmuştur. Ayrıca, Marx’a göre kapitalist üretim süre- cinde üretici tarafından yaratılan ürün, basit meta üretimindeki gibi üreticinin ken- disine ait değil, üretim araçlarının özel mülkiyetine sahip olan kapitaliste aittir. Basit meta üretiminden farklı olarak, üretime yaratılan sermaye artı-değer aracılı-
ğıyla sürekli çoğalmak zorundadır. Sonuç olarak, kapitalist üretim süreci kula- nım değeri ve artı-değer üretme süreçlerinden oluşmaktadır (Schellenberg, 1999, s.70-77).
Bu bölümün ikinci paragrafında sözünü ettiğimiz, özel meta üretim sistemi olarak kapitalizmin özünü oluşturan artı-değerin nasıl yaratıldığını anlamak için, önce Marx’ın metalaşan işgücünün değerinin (işçinin aldığı ücret) ne olduğuna bakalım.

Metalaşan işgücünün Değeri (Emeğin Değeri)
Marx’a göre metalaşan işgücünün değeri herhangi bir malın değeri gibi ölçülür. iş- gücünün değeri kendisinin ve ailesinin geçinmesi için gerekli mal ve hizmetlerin miktarına denk düşer. Üretim sürecinde fiziksel, ruhsal ve sinirsel enerjinin kullan- ma yeteneği (yani işgücü) insana bir kerelik verilmiş değildir. Bu işgücünün sürek- li yenilenmesi yani yeniden üretilmesi gerekir. Örneğin, fabrikada çalışan bir işçi işgücünü yeniden üretebilmek için, yemek yemek, başını sokabilecek bir yere sa- hip olmak, uyumak, giyinmek ve bilgisini genişletmek zorundadır. işgücünün her gün kendini yenilemesi ve ertesi gün işe başlaması için ihtiyacı olan bu geçim araçlarını (gıda, konut, ev eşyası vb.) satın alması gerekir. Sonuç olarak, işgücü- nün değeri, kendisinin ve ailesinin yeniden üretimi için gerekli olan geçimlik mal ve hizmetlerin (geçinim gereçleri) değeriyle belirlenir (Schellenberg, 1999, s.78).

Artı-Değer
işçi işgücünün değerini ücret biçiminde almaktadır. işçinin aldığı ücret, üretim sü- recinde harcadığı belli bir zamana denk düşmektedir. Örneğin işçi on saat çalışma- sına rağmen aldığı ücret iş sürecinde harcadığı beş saate denk düşmektedir. Çalış- ma süresinin yarısını kendisi, diğer yarısını da patronu için harcamaktadır. Marx’a göre kapitalist, işçiyi sadece kendi işgücünün değerine denk düşen saatler içinde çalıştırmak üzere satın almamıştır. işçi, kapitalist tarafından bir iş günü çalıştırılmak üzere satın alınmıştır. Marx iş süresini zorunlu iş süresi ve artı-iş süresi olarak tanımlamaktadır. Zorunlu iş süresi işçinin aldığı ücrete karşılık gelir. Ancak iş gü- nü (süresi) devam eder ve işgücünün burada yarattığı değere kapitalist el koymak- tadır. Diğer bir deyişle artı-iş süresi işgücünün yarattığı değerin kapitalist tarafın- dan el konulan kısmını oluşturur. Artı-değer ise, işçi tarafından artı-iş sürecinde (fazla çalışma) üretilen ve kapitalist tarafından el konulan değer miktarıdır. Sonuç olarak, işçinin ücret olarak aldığı değeri üretmek için gerekli çalışma süresine zo- runlu çalışma denir. Bu sürenin dışında kalan çalışmaya fazla çalışma denir. Faz- la çalışmada (artı-iş süresi) üretilen değere artı-değer denir. Yani zorunlu iş işgü- cünün değerine, artı-iş ise artı-değere karşılık gelmektedir. Bu kavramlar Marx ta- rafından bilimsel soyutlama yoluyla artı-değeri belirlemek için kullanılmaktadır.

İlgili Makaleler