Sosyoloji

Joel Kovel – Tarih ve Tin

Joel
Kovel – Tarih ve Tin

Özgürleşme
Felsefesi Üzerine Bir İnceleme

Tinden uzaklaştırma projesi teknokrasi, doğanın
yenilgiye uğratılışı, kutsal olanın kaybedilişi ve bütünün birbirinden kopmuş
parçalara ayrılışı ile birlikte ortaya çıkmıştır. (s. 12)

Tin kavramını bir kez dinden kopardık mı varoluşun
her alanında tinsel imkânlar görmeye başlarız: Cinsellikte, politikada,
gündelik yaşamın mütevazı etkinliklerinden. (s. 15)

Geleneksel toplumdan modern topluma geçiş,

Bu geçişin bizim açımızdan en önemli özelliği,
geleneksel topluma ait büyük dünya dinlerinin tinsel yaşamın temel araçları
olma işlevlerini yitirmeleridir. (s. 17/18)

…resmi din, tinselliğin özünü iktidara boyun eğmenin
bir yolu olarak yabancılaştırdı. Fakat bir şeyin yabancılaştırılabilmesi için
önce ortada olması gerekiyordu: Sadece tinselliğin mevcudiyeti değil,
tinselliğin gerçekten önemli olduğuna ve varoluşun koşullarını tanımlama gücü
bulunduğuna inanç da gerekliydi. (s. 19)

Mallara ve paraya,

…tapan bir toplumda bir şeylerin bozuk olduğu
sonucuna varmak için Karl Marx’a gitmeye gerek yoktur. (s. 22)

Kâr uğruna insanların çoğunu umutsuzluk ve
yoksulluğa iterek gezegenin intiharına yol açan bir dünya düzeni, tinsel
merkezi olmayan bir öldürme/üretme makinesidir. (s. 24)

Olanaksız olan eğer gerçekleştirilecekse önce hayal
edilmelidir ve bu en sağlıklı yoldur. (s. 25)

Bir şeyin içinde olanlar o şey için bir sözcüğe
sahip değillerdir, çünkü buna gereksinimleri yoktur. Ancak tinden uzaklaşma
çağı tinselliği varoluşun geri kalanından koparmamıza ve onu aramamıza yol
açmıştır. (s. 32)

“…insan sadece
nefesle yaşamaz, nefese güç veren O’nunla yaşar.”
Katha
Upanişad

Dinsel veya tinsel etkinlik doğrudan doğruya
topluluğun kolektif yaşamından kaynaklanır. Devletin ve sınıf sisteminin
yokluğu, benliğin evrenle ilişkili tecrübesi üzerinden yabancılaşma ve
soyutlama perdesinin kaldırır. (s. 37)

(Rudolph Otto “Kutsallık Fikri”)

İnsanın dış
görünüş olarak sahip olduğu her çokluk, kendi özünde birdir. Buradaki bütün
oraklar, ağaçlar, taşlar ve diğer şeyler Birdir. Bu en derin derinliktir
.” Meister Eckhart

Tinsel deneyim, deneyimin geri kalanından ayrılır ve
yaşamsal güç duygusu, sınırları parçalayan tin olarak hissedilir. Eğer bu
ayrımı alır ve algı değil de eylem yönünde takip edersek esinlenmenin alanına
varırız. (s. 43)

Varlığın güçle dolması…

(Kılıç sanatı hakkında)

Bir adam bu
sanatta ne kadar iyi yetiştirilirse yetiştirilsin, bütün psikolojik
engellemelerden kurtulup zihnini boş tutmadıkça (edindiği tekniği bile aklından
çıkarmalı) teknik bilgisinin ustası olamaz.
D.T. Suzuki (s. 45)

Bu teknik bir hile değil; kozmik ruhun tezahürüdür.
(s. 46)

Bir anlamda ruh, bize tin’den daha yakındır; çünkü
tinler her yerde olabilirken –ve olurken- ruh, kim olduğumuzu ve kendimize ne
yaptığımızı belirtir. Dolayısıyla ruhu, benliğin aldığı tinsel form olarak
tanımlayabiliriz. Eğer tin benliğin kendi ötesinde olan bir şeyle ilişkiliyse o
zaman ruh da bu ilişkiye giren benliktir. (s. 47/48)

“Altı bin yılın
sonunda dünyanın ateş tarafından yutulacağı konusundaki antik gelenek,
Cehennemden duyduğum kadarıyla doğrudur.

Işıldayan
kılıcıyla yaşam ağacını koruyan melek o zaman görevini bırakma emrini alır ve o
bunu yaptığında evren tamamen tükenecek ve sonsuz ve kutsal görünecektir. Oysa
şimdi sonlu ve yozlaşmış görünüyor.

Eğer algının
kapıları temizlenirse insana her şey olduğu gibi görünecektir: Sonsuz olarak.”

Blake (s. 50)

(dil) benliğin varoluşundaki temel problem.

…içsel olarak, tin-varlıklardan oluşmuş ruhlar
olduğumuz fikri, insanların bürokratik ve rasyonel toplumun gereklerine uymaya
zorlandıkları modern, teknoktratik çağın sağduyusuna aykırıdır. Tin-varlığın
gerçekliği modern devlette bir kenara bırakılır; çünkü eğer benlik göçüp gitme
veya ayrılma kapasitesine sahip bir şey olarak görülürse modern ofisleri,
fabrikaları, bilgisayarlı modern vergi defterlerini ve askeri mekanizmayı
yönetmenin bir yolu olmazdı. (s. 57)

Kartezyen devrim

Oluşmakta olan modernliğin kendi deneyimlerinin
sistemleştirilmesidir.

Bu felsefe, doğa üzerinde güç kurmanın peşindedir ve
bu gücü kazanmak için doğayı ölü bir töze indirger. (s. 58)

…ne kadar çok tahakküm kurarsa o kadar bağımlı hale
gelir. (s. 68)

“Ruh, kartal
kadar yücelere çıkması gereken insan düşüncesine karşılık gelir.”
(s. 72)

…bir şeyin arzunun nesnesi olması onu gerçek yapmaz.

Baba / evrene yaşam soluğunu veren / tin-güç yerine
geçer

Oğul / cisimleşmiş kelam / logos

Kutsal Ruh / Tanrının yerleşik deneyimi / tin-varlık
yerine geçer. (s. 80)

Tanrı
gizlendi, dünyada olup bitenlerin anlamı yok artık
.” Paul Ricoeur (s. 81)

Freud dinin düşünsel gerekçeleri kadar tinselliğin
fenomenolojik temellerini de yıkmaya çalışıyordu.

Freud tinin etkinliklerini istediklerimizden
türetmiştir. Fakat bu, kim olduğumuzu göz ardı eder.

Benliğin tinsel formunu anlatmak için geleneksel ruh
terimini kullanmıştık.

Şimdi ise benliğin tinsel olmayan formunu anlatmak
için,

Ego (terimini kullanıyoruz)

Ego ve ruh benliğin formlarıdır. (s. 105)

İnsanların egoyu bir tür gururlu kişilik olarak
düşünmeleri kaydadeğer bir olgudur; çünkü düşündüğümüz kendini oluşturma öznel
olduğu kadar nesnel olarak da abartılmıştır. Aynı zamanda egosal varlık
kopuşları sonsuz miktarda çoğaltmaya eğilimlidir.

…bir varlık biçimi olarak yarılma egosal benlik için
esastır. Bunun nedeninin egosal varlığın tinsel bir merkezden yoksun olması ve
bu nedenle birbirleriyle bilişsel bağlarını yitirmiş her tür yola sapabilmesi
olduğunu düşünüyorum. Öteki ile olan içsel bağlılığını inkâr ettiği için ego,
son derece farklı ve hatta çelişkili eylem biçimlerini benimseyebilir. Aynı
zamanda tepeden bakan kibirliliği, kendi parçalanmış varlığını ve hatta bazı
durumlarda ruh ile bir arada varolmasını bile sağlayabilir. (s. 106/107)

Anlamlılık daha çok bir kişinin gerçeklikle nasıl
yüzleştiğine bağlıdır.

…anlamlı yaşamak bir anlam yaratma ve bu anlamı
yaşama katma yoludur.

Anlamlı bir yaşam, bizim yaşadığımız yaşamdır;
anlamsız bir yaşam ise bizim için yaşanan bir yaşamdır.
(s. 114)

Kapitalist topluma özgü, acı bir
paradoks ortaya çıkar. Benliğin zafer anı ve bir bütün olarak sistemdeki
iyiliklerin kaynağı, aynı zamanda onun yabancılaşma anıdır. Benlik kendi başına
ve radikal bir şekilde ayrı kaldığı durumda, ötekiler ile dolu dünya ile
çevrilmiştir. Böylelikle yabancılaşma, sermayenin ekonomik yaşamı kadar tinsel
yaşamını da betimler. Bu yabancılaşan dünyada ötekiliğin tin-varlığa gelişme
yolu tıkanmıştır. (s. 116)

Ölü kutsaldır ve insan bu
kutsallığın bozulmasına ve cesedi basitçe doğaya terk ederek onu incitmeye
katlanamaz. Bu ölen kişiye duyulan saygıdan daha fazla bir şeydir. (s. 129)

İnsan doğasının fırsatçı, açgözlü
ve sömürücü olduğunun söylendiği yerde, insan tini baskıya karşı direnmek için
ortaya çıkar; kısacası bu, özgür olma dürtüsüdür. “Ruhu öldüremezsiniz” ifadesi
insan tininin ölümsüz ve aşkın karakterini belirtir. Bu fikir nesnel olarak
doğru olabilir ya da olmayabilir ama görünen o ki insanlar bu düşünce
olmaksızın yaşayamıyorlar. (s. 132)

Fakat Tanrı bilgeleri şaşırtmak için dünyanın aptalca şeylerini
seçmiştir ve Tanrı güçlü olanları şaşırtmak için dünyanın zayıf şeylerini
seçmiştir ve dünyanın aşağılık ve horgörülmüş şeyleri Tanrı tarafından
seçilmiştir ve olmayan şeyler, olan şeylere yokluğu getirmek için
seçilmişlerdir.
” (Korintoslulara Mektup, 1:27-28)

Asıl problem bir şehvet, ayartma ve tenin
“kısıtlanması”ndan çok insanın Tanrı’ya giden yolu yitirmesi, Tanrı’nın
karanlığa gömülmesi olan günahkârlıktır. Dolayısıyla günahkârlık cinselliğe
değil, cinsellik “tinine”, yani cinselliğin nasıl temellük edildiğine bağlıdır.

…günah, her zaman, gurur ya da nefis sevgisidir ve
bu arzu ile tin arasındaki farklılaşma noktasını oluşturur. (s. 156)

Haz, arzunun gerçekleştiğini gösteren temel bir
işarettir. Bu nedenle varlığın gerçekleşmesi için gereklidir. (s. 163)

…şiddetsiz acı çekmede ise benlik nesneyi özgür
bırakır ve ruha doğru yönelir. (s. 180)

Efendilik onların tinsel güçlerinin gerçekleşmesini
engelleyen günahkârlığın kaynağıdır. (s. 183)

Beden, evrenin hem benlik hem de doğa tarafından
sahiplenilen bir parçasıdır.

Ten, öznelliğin de bulunduğu maddedir; özne-nesne
olarak madde… (s. 184)

Beden, ruhun temel bir ifadesidir, ruh onda somut
bir gerçeklik kazanır; çünkü ruh, maddeden yararlanmaksızın gerçekleştirilemez.
(s. 185)

“…verdiği
armağanların hiçbiri

Zaten kendimizin
olanlardan başka bir şeye sahip olmamızı istemesinden başka bir nedenle
verilmemiştir. İnsanlara, onların annelerine verdiğinden başka bir armağan
vermemiştir, ne de başka canlılara. Bunu bize öğretmek ve bunu fark etmemizi
sağlamak için sık sık bizden dünyevi ve tinsel mülklerimizi almıştır, bunları
edinme onuru bize değil ona tanınmıştır. Ve biz ister bedenlerimiz olsun ister
ruhlarımız, aklımız, gücümüz, dünyevi mallarımız ve payelerimiz,
arkadaşlarımız, akrabalarımız, evlerimiz, topraklarımız; her şeyi sanki bizim
değil de bize ödünç verilmiş gibi sahiplenmeliyiz.
”  Meister Eckhart (s. 190)

Dil kullanmakla benlik kendini doğadan ayrı tutar.
(s. 192)

Eğer bir adam
içe dönük bir çalışma yapıyorsa bütün güçlerini ruhunun bir köşesinde bulunan
kendine yöneltmelidir ve bütün imgelerden ve biçimlerden saklanmalıdır; ancak o
zaman çalışabilir. Sonra bir unutma ve bilmeme durumuna girmelidir. İçinde
söz’ün duyulacağı bir durgunluk ve sessizlik içinde olmalıdır; o zaman sözcük
tam bir bilgisizlik içinde duyulup anlaşılabilir. Kişi hiçbir şey bilmediğinde,
netleşir ve açığa çıkar. Böylece Tanrısal Bilgisizliğin farkına varırız ve
bizim bilgisizliğimiz doğaüstü bilgi tarafından soylulaştırılır. Ve kendimizi
alıcı olarak tutarsak, çalıştığımızdan daha mükemmel oluruz.
Meister Eckhart  (s. 200/201)

Chuang-Tzu, sevgi eksiksiz oldukça Yol’un kusurlu
olacağını yazarken sanırım haklıydı; çünkü sevgi arzuya göre hareket eden
ayrılmış bir varlığın yazgısıdır. Bu yüzden sevgi nefretten çok uzak değildir
ve sevginin büyük dini Hıristiyanlık, dünyaya en büyük nefret ve katliamları
getiren din olmuştur. (s. 222)

…ruha açık olan konuşma yolları,

  1. Eleştiri

  2. Poesis

Eğer eleştirel düşünce gerçekliği nesnel olarak
kavramaya çalışan ruhu ifade ediyorsa, poesis de ruhun kendi varlığının dilini
yansıtma gücünü ifade eder. (s. 268)

Ölüm korkusu yanlış yani kötü yaşamanın en belirgin
işaretidir.

Wittgenstein  (s. 274)

History and
Spirit

An Inquiry into
the Philosophy of Liberation

Türkçeleştiren: Hakan Pekinel

Ayrıntı Yayınları

Eylül 1994

İlgili Makaleler