Edebi Şahsiyetler

İzzi Süleyman Efendi Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

İzzî Süleyman Efendi (ö. 1168/1755) Osmanlı vak’anüvisî.

İstanbul’da doğdu. Asıl adı Süleyman olup daha ziyadeşöhret kazandığı İzzî mahlasını muhtemelen Dîvân-ı Hümâyun kâtipliği sırasında almıştır. Babası, IV. Mehmed’in kızı Hatice Sultan’ın Baltacı­lar kethüdası olan Halil Ağa’dır. Bazı kay­naklarda babasının adı Halil Fehmî ola­rak zikredilip vak’anüvis Subhî Mehmed ile kardeş olduklarından bahsedilirse de [434] bu bilgi şüphelidir. Süleyman Efendi, ilk öğreni­mini âlim bir zat olduğu anlaşılan baba­sından görerek Farsça ve Arapça Öğren­di. Ardından özel hocalardan dersler alıp tahsilini ilerlettiği gibi devrin meşhur hattatı Eğrikapılı Hoca Mehmed Râsim Efendi’den sülüs ve nesih yazılarını meşkederek icazet aldı. Gerek babasının sa­raya yakınlığı gerekse yazısının güzelliği, şiir ve inşâdaki kabiliyeti sebebiyle Dîvân-ı Hümâyun kâtipleri arasına girdi, daha sonra kethüda kâtipliğinde bulundu. Si­lâhdar ve sipahi kâtiplikleri de yaptığı an­laşılan İzzî, 21 Recebi 146’da (28 Aralık 1733) küçük rûznâmçe pâyesiyle reis ve­kili olarak şark seferi seraskeri Abdullah Paşa’nın yanında yer aldı. Ardından ri-kâb-ı hümâyun mektupçu kaymakamı iken asaleten küçük rûznâmçeci oldu. 8 Şevval 1149’dan 8 Şevval 1150’ye kadar (9 Şubat 1737-29 Ocak 1738) bu görevde kaldı. Şevval 1150’de (Şubat 1738) kethü­da kâtipliği ilâvesiyle Piskopos mukâta-acılığı görevinde bulundu [435]ve 1739 Belgrad seferine kethüda kâtibi sıfatıyla katıldı; Belgrad’ın yeniden zaptı sırasında ordugâhta hizmet yaptı.

İzzî, Belgrad’ın alınmasından sonra Şev­val 1152’de (Ocak 1740) Maliye tezkirecili-ğine getirildi.[436] 1743’tebeylikçiliğe tayin edilen vak’anüvis Subhî Mehmed’in bu hizmetin ağırlığını ileri süre­rek iki görevi bir arada yapamayacağını bildirmesi üzerine 1 Receb 1158’de (30 Temmuz 1745) onun yerine vak’anüvis ol­du. Kendi ifadesine göre bu göreve tayi­ninde Reîsülküttâb Mustafa Efendi’nin önemli rolü olmuştur. Vak’anüvis olduk­tan sonra Subhî’nin beylikçilik görevi do­layısıyla yazamadığı 1157 Muharremin­den (Şubat 1744) itibaren vak’aların kaydı ile görevlendirildi. 9 Şevval 1159’da (25 Ekim 1746) vak’anüvislik görevine ilâve olarak Küçük Evkaf muhasebeciliğine ta­yin edildi. Ardından Nâİlî Abdullah Efendi’den boşalan teşrifatçılığa getirildi (Ekim 1747). Bir ara mevkufatçılık da yaptıktan sonra [437] 1753 senesi baharında hacca gidince vak’anüvislik gö­revi Seyyid Hâkim Mehmed Efendi’ye ve­rildi. Hacdan döndükten sonra teşrifat­çılık vazifesini yürütürken 18 Cemâziye-lâhir 1168’de (1 Nisan 1755) vefat ederek Eyüpte Nişancılar’da. mensup olduğu ve kzî Süleyman Efendi’nin Târih’min ilk sayfası (İstanbul 1199) bazı kira gelirlerini vakfettiği Nakşibendî Şeyh Murad Türbesi’ne defnedildi. Bura­ya yaptığı vakıflarla ilgili bir defter düzen­lediği bilinmektedir.[438]

Hayatından bahseden tezkirelere göre inşâ ve nesirde yetenek sahibi olan İzzî iyi bir şair değildi. Çeşitli vesilelerle düşürdü­ğü tarihlere kendi eserinde ve ondan bah­seden şuarâ tezkirelerinde sık sık rastla­nır. Şem’dânîzâde, Nâsır-ı Bahri adlı ge­minin denize indirilişi münasebetiyle ta­rih düşüren İzzî’nin Mekke Kadısı Kazâ-bâdî Ahmed Efendi’nin ölümü için dü­şürdüğü tarihin beğenilmediğini ve ten­kide uğradığını yazar.[439]

İlgili Makaleler