Sosyoloji Tarihi

İtaat – Sosyal Etki

Sosyal etki altında gerçekleşen bir başka davranış türü de itaattir. İtaat, bireyin kendine bir otorite figürü tarafından yöneltilmiş bir talebe ya da buyruğa uyması­na denir. Sosyal psikolojinin en iyi bilinen, en sansasyonel, en çarpıcı çalışması hangisidir derseniz, cevap herhalde Stanley Milgram’ın itaat konusundaki deneyle­ri olacaktır. 1960’lı yıllarda Milgram insanların kötücül bir otoriteye nereye kadar itaat edeceklerini ölçmek istedi. Sırf o yönde bir emir almış oldukları için göz gö­re göre masum bir insanın canını yakabilirler miydi? Onu bu soruyu sormaya iten, Nazi Almanyası savaş suçlularının yargılanırken sürekli kullandığı “ben kötü bir şey yapmadım, sadece bana verilen emirleri yerine getirdim”, “ben şahsen kimse­yi öldürmedim yalnızca Auschwitz’deki imha programının başmdaydım, emirleri veren Hitler’di” gibi ifadeler olmuştu. Belirli koşullar altında en sıradan insan bile bir caniye dönüşebilir miydi?

Milgram, deneklere çalışmasının maksadını “cezalandırmanın öğrenme üze­rindeki etkisini araştırmak” şeklinde yansıtmıştı. Denekler laboratuvara girdikle­rinde ya öğretmen ya da öğrenci olmak üzere kura çektiler. Oysa bu kura hile­liydi, denekler her seferinde öğretmen rolüne atanıyorlardı. Bu rolde yapmaları gereken, yandaki odada kelime çiftleri ezberlemeye çalışan ve bir tür elektrikli sandalyeye bağlanmış diğer deneği (bkz. Resim 6.2, alt panel) test etmek, soru­lara yanlış cevap verdikçe onu elektrik şoku vererek cezalandırmaktı. Denekler bir “şok jeneratörü”nün önüne oturtuldular (bkz. Resim 6.2, üst panel). Makine­nin üzerinde 15 volttan başlayıp 450 volta kadar 15 voltluk aralıklarla artarak gi­den küçük kollar vardı. Kolların altında, verilecek elektriğin düzeyini şüpheye mahal bırakmayacak şekilde tarif eden “hafif yoğunlukta şok”, “yüksek yoğun­lukta şok”, “tehlike: çok şiddetli şok” gibi ifadeler yazıyordu. Hatta son iki kolun (435 ve 450 voltluk kolların) altında XXX işaretleri vardı, ki bunları hayra yormak

herhâlde zordu. Deneyin gereklerine göre, öğrenci her yanlış yaptığında ona ve­rilen elektriğin dozu 15 volt arttırılacaktı. Bu arada öğrenci rolündeki “denek” el­lili yaşlarda, gözlüklü, biraz kilolu bir adam-Milgram’ın asistanıydı ve elbette ki elektriğe bağlı değildi.

Deney başladığında öğrenci de yavaş yavaş yanlışlar yapmaya başladı. Öğret­men rolündeki deneklerin duydukları aslen hep teybe alınmış aynı senaryoydu. Buna göre, öğrenci beşinci hatayı yapıp da 75 voltluk elektrik şokunu aldığı andan itibaren inlemeye, tuhaf sesler çıkarmaya; 150 voltta deneyden çıkmak için yalvar­maya; 180 voltta “artık acıya dayanamıyorum” diye bağırmaya başlıyordu. Öğret­men rolündeki denek panelin üzerinde “tehlike: çok şiddetli şok” yazan yerlere geldiğinde ise öğrenci cevap vermeyi reddediyor, duvarlara vuruyor ve “beni bu odadan çıkartın” diye haykırıyordu.

Siz böyle bir durumda öğretmen rolünde olsanız ne yapardınız? Kaç voltta du­rurdunuz? Yoksa durmaz, 450 volta kadar gider miydiniz? Şunu belirtelim ki Mil- gram’ın deneyinde öğretmen rolündeki denekler son derece zor ve rahatsız anlar­dan geçiyorlardı (deney sonraları bu açıdan çok eleştirildi). Terliyorlar, titriyorlar, kekeliyorlar, “duymuyor musunuz adam ne hâlde, ya ona bir şey olursa bunun so­rumluluğunu kim alacak?” gibi sözlerle kaygılarını belirtiyorlardı. Deney görevlisi ise bu itirazlara kısa kısa “bir sonraki sözcükle devam edin”, “deney devam etme­nizi gerektiriyor”, “bir seçiminiz yok, devam etmelisiniz” gibi önceden hazırlanmış cevaplar veriyordu. Bu şartlar altında sizce deneklerin yüzde kaçı 450 volta kadar çıktı?

Milgram’ı ve ilerleyen yıllarda bu deneyi duyan hemen herkesi hayrete düşüre­cek şekilde, bu sorunun cevabı yüzde 65’ti: Kırk denekten 26’sı sonuna kadar ita­at etti, hiç hoş bir durumda olmadığı belli olan öğrenciye muazzam ölçüde tehli­keli 450 voltu verdi. Oysa Milgram deney öncesinde psikiyatristlere tahminlerini sorduğunda “ancak 1.000 kişiden biri 450 volta kadar çıkar” gibi bir yanıt almıştı. Bu deney ilerleyen yıllarda Milgram ve başka araştırmacılar tarafından dünyanın değişik yerlerinde tekrarlandı; sonuçlar pek değişmedi. Bu arada kadınlarla erkek­ler arasında itaat açısından bir fark da bulunmadı. Deneyin değişik varyasyonları ise bizi yıkıcı itaat davranışını azaltan faktörler konusunda aydınlattı. Örneğin Mil­gram, deneyi çalıştığı prestijli Yale Üniversitesi yerine şehrin içinde salaş bir bina­da tekrarladığında hissedilen otorite azaldığından itaat de azaldı. Gözetmenin oda­dan ayrılması, deneğin cezalandırdığı insanla aynı odada bulunması, onun elini tutması, emirleri telefondan alması gibi değişik senaryolarda da 450 volta çıkanla­rın oranı yüzde 65’in altına indi. En önemlisiyse denekler öğretmen rolünü yanla­rında başka biriyle beraber üstlendiklerinde ve yine Milgram’ın asistanı olan bu di­ğer kişi şok vermeye devam etmeyi reddettiğinde, itaat oranı yüzde 10’a kadar düştü. Aynen Asch deneyinde gördüğümüz gibi, kötücül sosyal etkiye uymayı red­deden tek kişi bile çok büyük bir fark yaratabiliyordu.

Asch deneyi de Milgram deneyi de sosyal etkinin karanlık yüzü hakkındadırlar, Sosyal etkinin bizi nasıl kendi duyu organlarımıza, daha da fenası vicdanımıza, ah­lak anlayışımıza alabildiğine ters düşen hareketlerde bulunmaya itebileceğini göz­lerimizin önüne bütün çıplaklığıyla sererler.