Tarih

İskilipli Atıf Hoca Kimdir Hayatı, İdamı, Eserleri

İskilipli Mehmed Âtıf Efendi. Osmanlı son dönemi din adamı (D. 1876 Yozgat İskilip – Ö. 4 Şubat 1926 Ankara).

Yaşamı

Akkoyunlu aşîretinden Mehmed Ali Ağa’nın oğludur. İskilib’in Tophâne köyünde doğdu. Annesinin adı Nazlı Hanım olup, Çorum’un Kartaldağ yaylasında bulunan Arab Dede ismiyle meşhur şeyhin torunudur.

Henüz altı aylıkken annesi ölen Mehmed Âtıf Efendi, ilk tahsiline büyük babası Hasan Kethüdâ Efendinin desteğiyle köyündeki hocalarda başladı. Daha sonra İskilip kazası müderrislerinden Hoca Abdullah Efendi’den iki yıl ders aldı (1891). Tahsilini ilerletmek ve tamamlamak üzere İstanbul’a geldi. Medrese talebeleri arasında üstün zekâsı ve çalışma azmi ile hemen hocaları arasında tanınmaya başladı. Tahsilini devâm ettirirken geçimini de temine çalışıyordu. Âtıf Efendi, 26 yaşındayken 1902’de en iyi dereceyle icâzetini (diplomasını) aldı.

İcâzet aldığı aynı yıl içinde imtihanla ikinci olarak Dârülfünûn (üniversite)un ilâhiyât bölümüne girdi. Burayı üç yıl içinde bitirerek Fâtih Câmiinde Dersiâm (öğretim üyesi) olarak kürsüye çıktı, talebe okutmaya başladı.

Fâtih Câmii Dersiâmlık hizmeti yanında Kabataş Lisesi Arapça hocalığını da yürütüyordu. Bu sırada hakkında çeşitli ihbârlar ve iftirâlar yayıldı ve Bodrum’a sürüldü. Buradan medreseden bir arkadaşının pasaportu ile Kırım’a, oradan da Varşova’ya gitti. Meşrutiyetin ikinci defâ îlânı ile İstanbul’a döndü. Medrese müfettişi olarak göreve başladı (1910).

Çeşitli gazete ve dergilerde dînî ve ilmî makâleler yazdı. Bu dikkat çekici olan makâle ve yazıları Sebîlürreşâd ile Beyan-ül-Hak’ta yazdıklarıdır.

Âtıf Efendi, bir ara Çorum’dan aday olarak mebus seçilmek istedi. Mebus olmasını istemeyen İttihatçılar, Mahmûd Şevket Paşanın katlinde, 31 Mart Vak’asında dahli (etkisi) olduğu gerekçesiyle Sinop’a sürüldü. Dört-beş yıl sürgün hayâtı yaşadı. Sürgüne gönderilmesinin esas sebebi ise İttihatçıları tenkit etmesi, Çorum’dan mebus adayı olmasıydı.

İttihatçıların yanlış siyâset ve idâreleri neticesinde devlet otoritesi zayıflamış ve devlet batıyordu. Bu sırada İstanbul’a döndü. Şeyhulislâmlığa, uğradığı haksızlığın giderilmesi için dilekçe verdi. İsteği kabul edilerek Dârü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medreseleri Genel Müdürlüğüne atandı. Bu görevi sırasında medreselerin ıslâhı yolunda faydalı çalışmalar yaptı.

Âtıf Efendi, Balkan Harbinde donanmanın ihtiyâcını karşılamak için kurulan “Donanma-i Osmânî Muâvenet-i Milliye Cemiyeti”nde aktif görevde bulundu. Hatta bu cemiyet hakkında bir eser bile yazdı.

Yunanlıların İzmir’e çıkışlarını, kurduğu “Teâli-i İslâm Cemiyeti” vâsıtasıyla şiddetle kınadı ve protesto etti. Ayrıca 1920’de devrin ulemâ ve müderrislerinin haklarını korumak, İslâmı yaymak için “Müderrisler Cemiyetini” kurdu.

Huzur derslerine dâhil oldu. Bu hizmeti 1922’de ve müdürlük, müderrislik hizmetleri ise 1924’den sonra medreselerin kapatılması ile son buldu. Bundan sonra çileli ve üzüntülü hayâtı başladı. 1924’te, Batı taklitçilerinin toplumun örfüne aleni olarak uymayanların, halk ve emniyet mensupları tarafından hoş görülmedikleri bir dönemde yazmış olduğu Frenk Mukallidliği ve Şapka adlı eseri yayınlamış ve dönemin düşünüş ve yaşayışına uygun olan fikirlerini açıklamıştı.

Tutuklanma, Yargılanma ve İdam Kararı

Ancak, 25 Kasım 1925’te çıkan “Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kânun”a muhâlif olduğu için tutuklanarak Giresun’a gönderildi. Burada kurulu bulunan İstiklâl Mahkemesinde yargılandı. Söz konusu eserin, Şapka Kanunu’ndan önce yazıldığı ve iddiaların aksine bir suç unsuru bulunamadığına hükmedilerek İstanbul’a getirildi. Âtıf Hoca’nın serbest kalması beklenirken daha sonra 26 Ocak 1926’da başkanlığını Ali Çetinkaya’nın yaptığı Ankara İstiklâl Mahkemesi huzûruna suçlu olarak tekrar çıkarıldı. Soruşturma ve sorgulama 3 Şubat 1926’ya kadar devam etti.

İstiklal Mahkemesi; Erzurum, Rize, Giresun ve Sivas’ta meydana gelen Şapka Kanunu’na karşı hareketlerde Âtıf Hoca’nın rolü olduğuna inanarak ithamlarına başlamıştı. Uzun süren soruşturmalar sonucu, savcı şüphe ve zan dolu bir iddianame okumuş ve ” Falanca bunu şurada görmüş, falan şunu şöyle demiş” türünden karamizah örneği ifadelerle okunan bu iddianame sonucunda, diğer arkadaşları çeşitli cezalara çarptırılan Âtıf Hoca’nın da on yıl ile on beş yıl arası bir süre kürek cezasına çarptırılması istenmişti. Daha sonra mahkeme reisi, savunmaların ertesi gün dinlenmesini kararlaştırarak durşmayı ertesi güne ertelermişti.

1926 yılının Şubat ayının üçüncü çarşamba günü savunmaların dinlenmesinden sonra mahkeme heyeti, çıkan kânunun geçmişe dönük uygulanması kararıyla  Âtıf Hoca’nın idamına karar vermiş ve Hüküm (4 Şubat) perşembe günü sabaha karşı infaz edilmiştir.(1)

Ehl-i sünnet yaşayışına uygun bir hayat süren Âtıf Hoca, her zaman ve her yerde Ehl-i sünnet îtikâdını savunurdu. Bu yolun değişmez ve yılmaz müdâfiiydi.

Eserleri

Din-i İslamda Men’i Müskirat, Tesettür-ü Şer’i, Mir’atü’l-İslâm, İslâm Yolu, İslâm Çığırı, Frenk Mukallidliği ve Şapka, Medeniyet-i Şer’iyye Terakkiyât-ı Dîniyye’dir.

(1) İstiklal Mahkemeleri’nin durumu ve İskilipli Atıf Hoca dava ve durşmalarla ilgili detaylı bilgi için Bkz.
-Tahir’ül Mevlevi, İstiklal Mahkemeleri, Nehir Yayınları, İst. 1991
-İstiklal Mahkemesi Zabıtları, Ahmed Nedim, İşaret Yayınları, İst. 1993

İlgili Makaleler