İslam Filozofları – Müslüman Düşünürler

İs­mail Hakkı İzmirli İlmi Kişiliği, Fikirleri, Görüşleri, Hakkında Bilgi

İzmirli İs­mail Hakkı, ilim anlayışını ve uyguladığı metodu açıklarken ilke olarak Hz. Pey­gamber dışında kimseyi günahsız ve ha­tasız kabul etmediğini belirtmiş, eski âlimlerin görüşlerine değer vermekle bir­likte kişileri veya ekolleri körü körüne tak­lit etmeden gerçeğe ulaşmaya çalıştığını söylemiştir. İzmirli bilhassa iyi bir nakilci olmakla övünmüş, nakillerde tahrife ve yanlış anlamaya meydan vermeme, delile dayanmayan bir fikri kendine mal etme­me konusunda titiz davranmıştır. Müslü­manlara yönelik sapıklık ve küfür suçla­maları yapmaktan kaçınmakla birlikte di­nî emir ve yasakları hafife alanlara mu­halefet etmekten de geri durmamıştır. Düşünce çizgisi hakkında ise İzmirli, Se­lef âlimlerine büyük bir saygı duyduğunu, yararlandığı İslâm düşünürleri arasında Gazzâlî’nin başta geldiğini kaydetmiştir.

Kendisine yönelik eleştirileri cevaplan­dırırken akaidde felsefî yöntemleri tercih etmediğini, tartışmalı meselelerde Sele-fiyye’nin yolunu izlediğini, inanç konula­rında vahye bağlı kaldığını, sadece kalben mutmain olmak ve inkarcılara cevap ver­mek amacıyla aklî istidlalleri kullandığını belirten İzmirli, görüşlerine ön yargıya dayanan bir kuşkuyla bakılmasını haksız bulduğunu ifade eder. İzmirli, Selef ekolüne meyilli tenkitçi bir İslâm âlimi, ilmî konu­larda ise rasyonel düşünen, ruhbeden ilişkisinde düaüzmi savunan ve idealizmi realizme tercih eden bir düşünür ele aldığı konular­la ilgili olarak zihinlerde şüphe uyandır­mak yerine kısa ve kesin hükümlere ulaş­mayı seven, kavramlar arasında çeşitli benzetme ve sınıflamalar yoluyla sentez­lere varmaya çalışan bir ilim adamıdır. Dinî hayatın bir realitesi ve bir eğitim metodu olarak gördüğü ta­savvufla Şâzeliyye tarikatı ve Cem’iyyet-i Sûfiyye kanalıyla münasebet kuran İz­mirli fikir dünyasında tasavvufa fazlaca yer vermemiştir. Tasavvuf ve ahlâk kitap­larında hadis diye zikredilen sözlerin ço­ğunun aslında mutasavvıfların sözleri ol­duğunu söylemesi, başta Şeyh Saffet ol­mak üzere zamanındaki bazı tasavvuf mensuplarıyla uzun tartışmalara girme­sine yol açmıştır. Hadislerin sıhhatinin tesbiti konusuna verdiği önem dolayısıy­la hadis ilmiyle yakından meşgul olmuş, Târîh-i Hadîs ve Siyer-i Celîle-i Nebe-viyye adlı eserlerinde bilhassa mevziî ve zayıf hadislerin kriterleri üzerinde dur­muştur.

Kelâm. XIX. yüzyılın sonlarından itiba­ren ortaya çıkan kelâmda yenilik hareke­tinin Türkiye’deki en önemli temsilcisi olan İzmirli, yaşadığı dönemde kelâm di­siplininin artık ilmî değerini kaybettiğini, günün ihtiyaçlarına cevap veren yeni bir kelâma ihtiyaç bulunduğunu ifade eder ve bu görüşü-nü kelâm tarihinde daha önce meydana gelen değişimlere dayandırır. Ona göre Fahreddin er-Râzî döneminde Bâkıllânî1-ye ait kelâm anlayışı ihtiyaca cevap ver­mediği gibi günümüzde de Râzî kelâmı yetersiz kalmıştır. Kelâm ilminin amacı ve temel konuları değişmemekle birlikte metodu ve kullandığı bazı deliller zama­na ve ihtiyaca bağlı olarak değişebilir. Ay­rıca din karşıtları ve inkarcı akımlar de­ğiştikçe bu ilmin savunma biçimi de fark-lılaşır. Müteahhir dönem kelâmının da­yandığı Aristo felsefesi üç asırdan beri geçerliliğini yitirdiğine göre bugünün ke-lâmcılan çağdaş Batı filozoflarının görüş­lerini inceleyip İslâm’a uygun olanlarını al­malı, uymayanları da reddetmelidir. Bu­nun yanında skolastik metot yerine ke­lâmda modern metodolojinin kuralları uy­gulanmalıdır.