İnsanlar Ne İster? – Psikoloji
Yaptığımız şeyleri neden yapıyoruz? Düşündüğümüz şeyleri neden düşünüyor, hissettiğimiz şeyleri neden hissediyor, söylediğimiz sözleri neden söylüyoruz? Bunlar muhakkak ki kolayca cevaplanacak sorular değildir ve farklı yaklaşımlar, farklı analiz düzeyleri bizi farklı açıklamalara götürecektir. Ama sosyal psikologla
ra göre, eylemlerimizin psikolojik kökenlerine inip baktığımızda sıklıkla aşağıdaki üç güdüden birini ya da birkaçını teşhis edebiliriz:
- Hayatımız üzerinde hakimiyet sahibi olmak: Bu güdü bizi kendimizi, başkalarını ve hayatın bizimle alakalı kısımlarını en doğru biçimde anlamaya ve bu bilgiyi kendi lehimize kullanıp hayatta arzuladığımız noktalara gelmemizi sağlamaya sevk eder. Kendimizi yetersiz, aciz, bir şekilde başarısız hissettiğimizde rahatsız ve mutsuz oluyorsak bunun sebebi bu güdüdür. Başımıza gelen olayları anlamlandıramadığımızda, sebeplerini kendimize açıklayamadığımızda tedirginlik hissediyorsak sorumlusu yine bu güdüdür. Hayatımızda hakimiyet hissinin eksikliği — bizi doğrudan etkileyen kararlar üzerinde söz hakkımızın, kontrolümüzün olmadığı, hayatın pasif bir izleyicisi olduğumuz hissi – ciddi bir kaygı ve stres kaynağı olduğu gibi sağlığımız için de büyük bir tehdittir.
- Sevmek, sevilmek, ait olmak: Başkalarıyla yakın ilişkiler içinde olmak, onlardan kabul ve kıymet görmek, güvenmek ve güvenilmek en temel psikolojik ihtiyaçlarımız arasındadır. Bu sebepten, mutluluğumuzu da mutsuzluğumuzu da belirlemekte başkalarıyla kurduğumuz ilişkilerin etkisi büyüktür. Kendimizi reddedilmiş, dışlanmış, yalnız hissetmek her zaman acı vericidir. İnsani bağlara duyduğumuz ihtiyaç öylesine büyüktür ki araştırmalar kronikleşmiş yalnızlık hissinin fiziksel sağlığı tehdit ettiğini, zengin ilişki ağlarının içinde olmanın ise ömrü uzattığını göstermektedir.
- Benliğimizi değerli görmek: Hepimiz kendimiz hakkında iyi hissetmek isteriz. İyi, düzgün, sevilesi bir insan olduğumuza, bir anlamda varoluşumuzun “doğru” olduğuna inanmak elzem bir psikolojik ihtiyaçtır. İltifat aldığımızda anında mutlu oluyor, eleştirildiğimizde ise anında tadımız kaçıyorsa sebebi budur. Benliğimizi değerli görme ihtiyacımız kendimizle ilintili her şeye yansır. İnanmak ister ve sıklıkla inanırız ki kimisiyle birlikte doğduğumuz, kimisini sonradan üzerimize geçirdiğimiz kimliklerimiz çok değerli, özel ve başkalarınmkinden üstündür.
“Ben”i ve “biz”i değerli görme arzumuz gerçekliğimizi inşa ederken seçimlerimizi etkiler ve hatta zaman zaman gerçekliği kendi lehimize çarptırmamıza yol açar. Bu olası bedellere rağmen, psikolojik sağlığımız açısından varlığımızın değerli olduğuna içtenlikle inanmamız şarttır: Bu his bizi varoluşsal kaygıya karşı korur, hayatla başa çıkabilmek için gerekli güç ve enerjiyi sağlar. Nitekim depresyonun temel belirtilerinden biri kendini değersiz ve önemsiz, bir “hiç” gibi algılamaktır. Depresyondaki kişinin gözünde kendi küçücük, hayat ise o oranda büyük, zor ve korkutucudur.
Ortalamanın üstü etkisi: Araştırmalar insanların çoğunluğunun kendilerini okul başarısı, iş performansı, zekâ, popülerlik, sportiflik, liderlik, araba sürme becerisi ve daha pek çok konuda “ortalamanın üstünde” gördüğünü belgelemektedir. Çoğunluğun ortalamanın üstünde olması istatistiki açıdan mümkün olmadığından, bu olgu benliğimizi değerli görme ihtiyacımızın bir uzantısı olarak görülür.