İNSANIN CANLILAR DÜNYASINDAKİ YERİ
İnsan, homosantrik bir bakış açısıyla, kendini bütün diğer canlılardan ayrı ve ayrıcalıklı bir konuma yerleştirir. Ayrıca sadece kendi türünü değil, bu türün içerisinde kendi ait olduğu grubu da biyolojik özelliklerine dayanarak ayrı ve ayrıcalıklı ilan eder. Irk olarak adlandırılan bu gruplar ilk bakışta göze çarpan biçimsel özelliklere dayanmaktadır. Doğru, güvenilir ve değişmez olduğu ön kabulüne dayanan bu sınıflandırmaların kökenini, gelişimini ve geçerliliğini, insanın canlılar dünyasındaki yerini de dikkate alarak değerlendirelim.
İNSANIN CANLILAR DÜNYASINDAKİ YERİ
Gündelik yaşamımızda her şeyi sınıflarız. Bazılarını renklerine, bazılarını boyutlarına, diğerlerini ise yoğunluklarına göre. Sınıflama varlıkları daha iyi anlamamıza, bunlar arasındaki ilişkileri çözümlememize yardımcı olur. İnsanın varlıklar dünyasındaki yeri de bizim tarafımızdan sıklıkla sorgulanır. Sosyal bir varlık olmamız bizi karınca ve arı gibi diğer sosyal canlılara yaklaştırmaktadır. Yavrularımızı doğurmamız ve onları süt veren memelerle beslememiz yarasa, balina ve kurt gibi memeli canlılarla benzerdir. El ve ayaklarımızın beş parmaklı olması primat takımının diğer üyeleriyle paylaştığımız bir özelliktir. Üzüntü ve sevincimizin dışa vurumu açısından şempanzelerle benzeriz. İki ayaklılık açısından serçeyle, yerde yaşamak açısından kertenkele gibi bazı hayvanlarla benzer bir uyarlanmaya sahibiz. Kimi özellikleri insana benzer olan bu hayvanlar nasıl sınıflanmalı? Arı, yarasa ve serçeyi uçabilmeleri nedeniyle; yarasa, şempanze ve insanı memeli olmaları nedeniyle; balık ve balinayı suda yaşamaları nedeniyle; serçe ve insanı iki ayaklı olmaları nedeniyle aynı gruplara yerleştirebiliriz. Demek ki canlıları sahip oldukları benzer özelliklerden yola çıkarak aynı sınıflara yerleştirebiliriz. Ancak, bu oldukça keyfi bir sınıflandırma olur. İnsanı hem kuşa hem de balinaya benzetirsek canlıları sınıflama girişimlerini ve insanın canlılar dünyasındaki yerinin nerede olduğu sorununu çözümsüzlüğe sürüklemiş oluruz. Bu sorunun çözümünü 18. yüzyılda yaşamış olan ünlü doğa bilimci Carl von Linne’nin (1707-1778) canlıları sınıflama denemesinde bulmaktayız. Biyolojik sınıflama sistemi olarak bilinen taksonomi, bilinen canlıların bir listesini vermekten çok, paylaştıkları özellikleri dikkate alarak onların birbirleriyle ilişkilerini belirlemeye dayanmaktadır. Yaşayan organizmalarda Tanrı’nın tasarımının doğasını anlamaya yönelik olan bu sınıflama, günümüzde evrimsel yapının tanımlanmasında kullanılmaktadır.
Canlılar birbirleriyle olan benzerliklerini farklı nedenlerden ötürü kazanabilmektedirler. Örneğin özellik ortak atadan aktarılmış olabilir. İnsan ile balinanın yavrularını doğurmaları ve bunları süt veren memeleriyle beslemeleri her iki canlının memeli olduğunu, dolayısıyla ortak bir atadan bu özelliği aldıkları söylenebilir. Plasentalı memeliler, bu özellikleriyle hem yumurtlayan canlılardan hem de keseli memelilerden farklıdır. Ortak atadan kalıtılan, birden fazla tür tarafından paylaşılan ve yapısal açıdan benzerlik gösteren organlara kökendeş (homolog) organlar denilmektedir. İnsanın kolu, yarasanın kanadı ve balinanın yüzgeci, aynı kemik sistemine sahip olmaları nedeniyle aynı kökenden gelen benzer organlardır. Ancak kökendeş organların aynı işlevleri yerine getirmeleri gerekmez. İnsanın kolu, yarasanın kanadı ve balinanın yüzgeçleri farklı işlevleri üstlenmekle birlikte bunlar, üst kol, önkol, dirsek, el bilek, el tarak, parmak ve tırnak/pençelerinin bulunmasıyla birbirine benzer, kökendeş organlardır.
Canlıların sahip oldukları özellikler arasındaki benzerlikler, bütünüyle kalıtımdan köken almamaktadır. Bazı özellikler, birbirlerinden bağımsız olarak, evrim sürecinde benzer ortamlara uyum sağlamayla da kazanılmış olabilir. Arı ve yarasa havada uçmaya benzer bir uyarlanma göstermektedirler. Ancak her ikisinin kanat yapılarına ayrıntılı bir şekilde bakıldığında, uçmayı sağlayan organlarının birbirlerinden bütünüyle farklı olduğu görülür. Yarasa ve arı uçmaya uyarlanmış, bizim kanat adını verdiğimiz organlara sahip olmalarına karşın, yarasada yer alan kemikler, kas ve sinir siteminin benzeri arının kanadında mevcut değildir. Kökenleri farklı olan, dolayısıyla evrimsel açıdan birbirleriyle ilişkili olmayan, ancak benzer işlevleri üstlenen organlara ise işlevsel ya da görevdeş (anolog) organlar denilmektedir. Arı ve insan evrimsel açıdan farklı kökene sahiptirler ve canlılar sınıflamasında farklı yerlere yerleştirilmektedirler. Biyologlar canlıları organlarının işlevlerine göre değil, yapı ve kökenlerine göre sınıflayarak kuşlar (serçe, güvercin), balıklar (hamsi, alabalık), memeliler (balina, yarasa, şempanze ve insan) ve böcekler (arı, kelebek, karınca vb.) şeklinde yapmaktadırlar. Böylece bu grupların birbirleriyle ortak özellikleri, onların geldikleri kökene ilişkin bilgileri de yansıtmış olur.
İnsanın kolu ve yarasanın kanadı farklı işlevleri olsa da ortak bir kökene sahip olan kökendeş (homolog) organlardır. Yarasanın kanadı ve kelebeğin kanadıysa işlevleri aynı ancak evrimsel kökenleri farklı olan görevdeş (anolog) organlardır.
Kaynak: Park, 2001, s.165
Prosimiyen: En erken primatlara benzeyen, küçük beyni, çıkıntılı burnu ve iri gözleriyle ilkel özelliklere sahip olan primat grubudur.DNA (Deoksiribo Nükleik Asit): Genetik kodu taşıyan moleküllerdir. |
Korda: Vücudun orta hattından uzanan merkezi sinir sistemidir. |
Özellikler yalnızca yapı ve kökenlerine göre değil, gelişmiş ya da ilkel özelliklerin korunması dikkate alınarak da yapılmaktadır. İlk memeliler beş adet parmağa sahiptir, dolayısıyla primat takımının üyelerinin de beş parmaklı el ve ayaklara sahip olmaları, primat takımında ilkel özelliklerin korunduğu anlamına gelmektedir. Buna göre tek toynaklı günümüz atında, bu gelişmiş bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte, gelişmiş ya da ilkel özellikler görecelidir. Primat takımının bir üyesi olan insanın beş parmağa sahip olması ilkel bir özellik olmakla birlikte, diğer parmaklarına oranla uzamış el başparmağı, türemiş organ olarak değerlendirilmekte ve prosimiyenlerdekinden daha hassas tutuculuk özelliğine sahip olan insan başparmağı gelişmiş bir özellik olarak kabul edilmektedir. Genetik özellikler, morfolojik özelliklerin yanı sıra canlıların sınıflamasında kullanılan yeni bir yaklaşımdır. Moleküler sistematik olarak da bilinen bu tür sınıflamalarda DNA dizilimi, DNA çaprazlanması, proteinlerin immünolojik tepkimelerinin karşılaştırılması gibi özellikler kullanılarak türler arasındaki genetik uzaklık belirlenmektedir.
Sınıf | İnsanrn Yeri |
Alem | Hayvanlar |
Şube | Kordalılar |
Alt şube | Omurgalılar |
Sınıf | Memeliler |
Alt sınıf | Plesantalı memeliler |
Takım | Primatlar |
Alt takım | Antropoidler |
Üst aile | Hominoidler |
Aile | Hominidler |
Cins | Homo |
Tür | Sapiens |
Tablo 4.1İnsan Türünün Canlılar Sınıflamasındaki Yeri |
Aynı kökenden gelen organlar, primitif ve türemiş organlar ile canlılar arasındaki genetik uzaklık dikkate alındığında insanın canlılar dünyasındaki yeri şöyle tanımlanabilir: Besinlerini sindiren, hareket etmesi, duyu ve sinir sitemine sahip olmasıyla insan, canlılar dünyasında mantarlar, tek hücreliler, virüsler, bitkiler âlemlerinin değil hayvanlar âleminin bir üyesidir. Hayvanlar âleminde süngerler, denizyıldızları, kurtlar, salyangozlar ya da kafadan bacaklılar gibi hayvanlarla değil vücudu boydan boya geçerek farklı kollara dallanan sinir sitemine sahip olması nedeniyle insan, kordalı hayvanlarla aynı şubede yer almaktadır. İnsanın da içinde yer aldığı grupta omurga adını verdiğimiz kemik bir yapıyla merkezi sinir sisteminin çevrelenmesi nedeniyle diğer omurgalılarla aynı alt şubede yer almaktayız. Omurgalılar arasında bazıları kuşlar, sürüngenler, kurbağagiller gibi yumurtlarken; sıcakkanlı, yavrularını plasenta içerisinde büyüten, onları süt vererek besleyen insan memelidir. Ancak, memeliler de kendi yaşadıkları uyarlanmaların bir sonucu olarak farklı anatomik özelliklere sahiptir. Bu nedenle memeliler etçiller, kemiriciler, tek toynaklılar, çift toynaklılar gibi birçok takıma ayrılmaktadır. İnsan bu takımlar içerisinde iri beyinleri, üç boyutlu görme yetisine sahip olma, ellerinde beş parmağın mevcut olduğu, pençe ya da toynağa sahip olmayan, primat adı verilen takımla benzer özelliklere sahiptirler.