SosyologlarTeoriler

İnsan Ekolojisi Robert A. Park

İnsan Ekolojisi Robert A. Park

Robert Ezra Park (1864-1944) 1920’lerde ve 1930’ların başlarında gelişen Chicago Sosyoloji Okulu’nu yaratan, yönlendiren ve bir arada tutan Amerikalı sosyologdur. Robert Park Pennsylvania, Harvey- vlle’de doğdu, ancak kısa bir süre sonra ailecek babasının işadamı olarak çalıştığı Minnesota, Red VVing’e göç ettiler. John Devvey ile birlikte çalıştığı ve ondan büyük ölçüde etkilendiği Minnesota ve Michigan Üniversitelerinde okudu. 1894’te tanınmış Michiganlı bir avukatın kızı Clara Cahill’le evlendi ve 11 yıl Detroit, Denver, New York ve Chicago’da muhabir olarak çalıştı. Ona haberin kokusunun nasıl alınacağını, ayrıntının önemini ve kent hayatının rengi ve canlı- bğının değerini öğreten bu deneyim oldu. Park, akademik hayata Harvard’a VVilliam James’in öğrencisi olarak döndü ve daha sonra Berlin Üniversitesi’nde George Simmel’le çalıştı. Dokuz yıl kadar Amerikalı zenci lider Booker T. VVashington’un yanında sekreterlik yaptı ve Amerika’da ırk sorunu konusunda özel bir görüş kazandı; daha sonra 50 yaşındayken Chicago Üniversitesi Sosyoloji Bölümün­de Albion Small ve W.l. Thomas’la bir araya geldi. Onların önderliği ve ilhamıyla Chicago Sosyoloji Okulu filizlendi ve sonraki yirmi yıl boyunca Amerikan sosyolojisine egemen oldu. Park 1929’da emekli oldu ve yurtdışında dersler vermeye başladı, daha sonra, 1936’dan vefat ettiği 1944 yılına kadar Fisk Üniversitesi’nde, Nashville zenci enstitüsünde çalıştı.

R.E. Park’ın Amerikan sosyolojisi üzerindeki etkisi büyüktür. Ame­rikan kentlerinin, özellikle Chicago’nun Güneydoğu Avrupa’dan ge­len göçmen akınlarıyla dolup taştığı bir dönemde, kent hayatının gelgitlerinden büyülenen Park öğrencileriyle birlikte bağımsız bir kent sosyolojisi disiplini kurdu. Robert Park Amerikan kentlerinin varlıklarını sürdürmekle kalmayıp, aynı zamanda nasıl uyum sağladık­

 

larını ve çok sayıdaki etnik grup ve ırkı “Amerikan hayat tarzı” içinde eriterek nasıl başarılı bir şekilde geliştiklerini açıklamaya çalışırken, kentin kaosu içinde kaybolmadan, Durkheim, Darvvin ve Simmel gibi AvrupalI düşünürlerin fikirlerini Amerikan sosyolojisine tanıttı. Öğ­rencilerini Chicago sokaklarına girmeye ve bir geçiş toplumunun zengin ayrıntılarını görmeye yönlendirdi. Park’ın ayrıntılı empirik araştırmalara vurgusu yeni sosyolojik tekniklerde, katılmalı gözlemde önemli bir gelişme yarattı; fikirleri çoğunlukla yapısal işlevselcilikle ilişkilendirilse de, Everett Hughes, Herbert Blumer ve Hovvard Becker gibi önde gelen sembolik etkileşimcileri aynı ölçüde etkiledi. Park Sosyoloji Bilimine Giriş (1921) kitabı için Ernest Burgess’le birlikte çalış­tı. Fakat makaleler, derlemeler ve diğer yazılarının çoğu, sonradan öğrencilerinden Everett Hughes tarafından üç cilt halinde yayınlandı.

FİKİR

Bir kentle veya büyük bir kentsel alanla ilgili çalışma yaptığınızda karşınıza bazı farklı iskân ve yerleşim örüntüleri çıkar. Çoğu kent, her biri kendi alansal sınırları, karakteri ve topluluk duygusuna sahip (veya bunlardan yoksun) mahalleler veya alanlara ayrılabilir: eski- kentin (inner-city) fakir, köksüz ve etnik gruplarının yoksul mahallele­ri ve gettoları, orta sınıfın ağaçlıklı banliyöleri ve zenginlerin şehir dışındaki villaları. Bu tür mahalleler, çoğunlukla kendi özel hayat tarzları ve davranış kalıplarını ‘özel olarak üretir’ görünürler. Bazıları oldukça sabit, ötekilerse yeni insanlar taşındığı ve mevcut sakinler yakın bir mahalle veya bölgeye taşındıkları için sürekli akış halinde gibidir. Dolayısıyla modern kentler, karakterleri değiştiği ve sınırları genişlediği için, karmaşık bir değişim ve istikrar, uyum ve evrim süre­ci içinde görünürler. Fakat böyle bir kentsel gelişimin sebepleri ve yönleri nelerdir; böyle gözle görülür bir karmaşadan düzen nasıl ortaya çıkmaktadır?

Park ve Burgess bu soruları cevaplandırmak için insan ekolojisi kuramını geliştirmişlerdir. Onlar biyolojiden bitki ve hayvan yaşam biçimlerinin çevreyle ilişkileri içinde incelenmesini, belirli bir alanda dengeli ve birbirine bağımlı bir yaşam biçimi veya topluluk oluşturan her özel tür tarafından yaratılan bir yaşam ağını veya ekosistemi anlatan ekoloji kavramını ödünç almışlardır. Zamanla bu doğal toplu­luk, yerini alma (succession) adı verilen, her doğal yaşam ortamının yeni bir tür tarafından istilâ edildiği bir evreler dizisinden geçerek, basitten karmaşığa doğru ilerleyen yaşam biçimleri üretir. Çevreye hâkim baskın bir tür ortaya çıkıncaya kadar bir dengesizlik veya deği­

 

şim hali vardır ve bir sonraki istilâya kadar yeni bir topluluk ve denge (ağı hüküm sürer. Park doğal ayıklanma, rekabet ve hayatta kalma mücadelesi gibi Darvinci ilkeleri Emile Durkheim’ın “toplumlar temel kültürel ve ahlâkî bir konsensüs tarafından yönetilirler” düşüncesiyle •e bireyin özgürlük ihtiyacı ile toplumun sosyal kontrol ihtiyacı ara- sndaki gerilimi anlatan anomi (bkz. Anomi) kavramıyla birleştirir. Bu nedenle, insan ekologları, kenti, kendine ait bir hayatı olan, insanların sürekli olarak karmaşık bir hayat mücadelesi ve alansal rekabet süreci içinde çevrelerine uyum sağladıkları, en güçlü olanın hâkim olduğu, en zayıf olanın kent merkezinin arka taraflarında kaldığı bir ‘sosyal orman’, bir tür organizma olarak düşünmeye başlamışlardır. Ancak doğada olduğu gibi, alansal bir rekabet dönemi bir kez hafiflediğin­de, insanlar da bitkiler gibi belirli bir mahalleye yerleşir, kök salar ve bir topluluk duygusu geliştirirler. Yeni bir istilâ ve yerini alma çağı taşlar, zira kent merkezindeki yeni gruplar yoksul mahalleleri istilâ eder ve en yakın mahalleyi istilâ etmek için, bütün kente yayılan bir dalga etkisiyle, mevcut sakinleri dışa doğru iterler. Sonuçta yeni bir kentsel yerleşim örüntüsü, yeni bir kentsel güç dengesi, yeni bir denge ve uyum ortaya çıkar. Park’ın öğrencilerinden Rodrick McKen- zie bu kentsel evrim sürecini şöyle özetler:

Tıpkı doğada bir türün belirli bir alanda hâkim bir yaşam biçimi olarak diğerinin yerini alması gibi, insan topluluğunda da alan kullanım örüntüsü, değişen çevre koşullarına mevcut kullanıcı­lardan daha iyi uyum sağlayan yeni rakiplerin bu alanı istilâsıyla değişir. Bu istilâ ve yerini alma süreci, insan topluluğunda, arazi kullanım değerlerinde bir değişim olarak ve böylece, gözde yerler için rekabet alanını ekonomik açıdan daha güçlü rakiplere (örne­ğin bir işletmeye) bırakma, ekonomik açıdan daha zayıf mevcut kullanıcıları (örneğin sakinleri) zorlama biçiminde kendini göste­rir. Daha sonra başarılı bir istilânın ardından bir denge kurulur ve yerini alma evresi tamamlanır (McKenzie, Saunders 1981).

(

 

Burgess’in mekânsal dağılım modeli

Şekil 1 Burgess’in Tek Merkezli Şehir Bölgeleri                              j

 

Ernest Burgess de ünlü ortak merkezli kentsel bölgeler düşüncesini ; önerir. Burgess (1925), çoğu kentin, belirli ‘sınıftan’ insanların yerle- \ şimine yatkın bölgelerde durgun sudaki dalgacıklar gibi dışarıya j doğru yayılma eğiliminden söz eder ve ortak merkezli, daire biçimin­de düzenlenmiş beş temel kentsel bölge tasarlar. Kent merkezinde geçiş bölgesinin çevrelediği bir Merkezî İş Bölgesi (MİB) vardır, bu geçiş bölgesini işçi konutlarından oluşan bir bölge kuşatır; onu daha kaliteli apartmanların bulunduğu yerleşim alanı ve nihayet uydu kentlerdeki kentte çalışıp banliyölerde oturanlar bölgesi izler. Zen­ginlerin kent dışı alanda yaşamaya gücü yeterken, fakirler ve etnik grupların geçiş bölgesinin kirli ve kenar mahallelerinde yaşamaktan başka seçenekleri yoktur. Kent nüfusu artar ve sanayi bir istilâ ve yerini alma sürecine bağlı olarak gelişirken, her bölgenin sakinleri

 

jeni kentsel yerleşim örüntüleri, yeni sosyal tabakalaşma ve topluluk «üntüleri oluşturarak sürekli dışa doğru yayılırlar.

KAVRAMSAL GELİŞİM

İnsan ekolojisi kuramı yirminci yüzyılın başlarında Chicago’da ve «fiğer belli başlı Amerikan kentlerinde görülen birçok süreci açıklıyor pbi görünmüştür; özellikle:

  • Göçmen dalgalarının ve ilk sanayileşme döneminin yarattığı yerleşim örüntülerini ve kentsel topluluklar ve ayrışmaların ge­lişimini.
  • Geçiş bölgesindeki Küçük Sicilya ve Çin Mahallesi gibi kentsel gettoların yaşam biçimlerini.

Bark ve Burgess’in kuramları bu bölgelerin haritasını çıkartan zengin tarama çalışmaları üretmiş ve Zorbaugh’nun Altın Sahil ve Kenar Ma- Ule çalışması (1929) gibi yoksul ve zengin komşulukların ‘doğal’ tarihine ışık tutan birçok araştırmaya ilham kaynağı olmuştur. Bu analiz büyük ölçüde geçiş bölgesine ve onun açıkça görülen düzen­sizliğine, sosyal ve ahlâkî düzen eksikliğine ve bölgedeki sürekli akışa ndaklanmıştır. Bu bölge, en az istikrarlı, suç ve sapma üretmesi ihti­mali en yüksek alan olarak görülmüştür. Dolayısıyla bu dönemdeki bâçok çalışma, gençlik çeteleri, fahişeler, uyuşturucu bağımlıları ve Clnik gruplarla ilgilidir. İnsan ekolojisi, özünde, kent hayatını evrim, mkabet ve piyasa güçlerinin özel kentsel yasalarına dayanarak açık- bma girişimidir. Bu kuramsal çerçeve sadece bir kent bilimciler kuşa- 9 yaratmakla kalmamış, aynı zamanda bugün hâlâ popüler olan lavramlar -bir mahalleyi ‘işgal eden’ göçmenler, suç üreten iç- hentler gibi fikirler- miras bırakmıştır. Bu çerçeve Louis VVirth’in klâsik makalesi ‘Bir Yaşam Biçimi Olarak Kentleşme’ye (1938) ve tüm bir topluluk araştırmaları geleneğine ilham kaynağı olmuştur.

Ancak, 1930’lara doğru bu kurama yönelik eleştiriler, ironik ola­rak, kısmen onun başlattığı saf empirik çalışmaların bir sonucu olarak artmıştır:

iNsanların duygusal nedenlerle göç etmek için ne kadar gönülsüz olduklarını göstermiştir.

  • Ancak bu yaklaşıma yönelik başlıca eleştiri, yaklaşımın kentsel gelişmeyi doğal bir şey, bir şekilde âdil ve kurallara uygun bir iskân dağılımı yaratan kişisel olmayan piyasa güçlerinin bir so­nucu olarak resmetmesinedir. Daha radikal yazarlara göre, böy­le muhafazakâr bir analiz mevcut servet ve güç eşitsizliklerini meşrulaştırmakta, özellikle belirli kilit grupların (işadamları, plânlamacılar, politikacılar) hayatımızı ve kentlerimizin gelece­ğini yatırım, istihdam ve iskân konusundaki kararlarıyla kontrol edebilme güçlerini göz ardı etmektedir. Havvley (1950), Duncan (1932), Schore (1965) ve Mann (1965) insan ekolojisi kuramını geliştirmek için çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Fakat 1960’ların ortalarına doğru hem bu yaklaşım hem de kardeş araştırma geleneği olan topluluk araştırmaları, çatışma ve güç temelli kuramlar lehine reddedilmiştir. Bu kuramlar kaynakla­rındaki paradigmalar gibi, özünde muhafazakâr bir yapıya sa­hiplerdir; onlar toplumsal konsensüsü açıklamakta iyi, ancak hızlı sosyal değişmeyi ve çatışmaları açıklamakta zayıflardır. 1960’larda kentsel çevrede Siyah güç, yurttaşlık ve kadın hakları hareketleri, öğrenci isyanları patlak verirken, bu kuramlar Batı sanayi kentlerine yayılan kargaşalar ve isyanlarla ilgili hiç bir açıklama getirememişlerdir. Kent sosyolojisi bir tür paradigma devrimi yaşarken, Park ve Parsons’ın kuramları yerini Marx ve VVeber’in radikal çatışma yaklaşımlarına bırakmıştır.

İnsan ekolojisi fikri, bugün gözden düşmüş olsa da, kent sosyolojisi­nin gelişiminde hâlâ kurucu bir kuram olarak görülmekte; Park’ın katılmalı gözlem ve ‘olgu toplama’ teknikleri Gerald Suttles’ın Chica­go (1968) ve Ken Pryce’nin St Paul, Bristol araştırması (1979) gibi iç- kentle ilgili etkili çağdaş çalışmalara esin kaynağı olmaya devam etmektedir.

 

Burgess’in bölge modelini diğer kentlere uygulama girişimleri her zaman işe yaramamıştır. Bu model, rekabete ve herkesin aynı gözde yerler için mücadelesine vurguda bulunarak, kültü­rel ve kişisel faktörlerin insanların nerede ve nasıl yaşadıklarını nasıl etkilediğini göz ardı etmiştir. Firey’in (1945) Boston’daki Beacon Hill ve bir İtalyan kenar mahalle sakinleri çalışması, in-

İlgili Makaleler