İmamlık Nedir, Şartları, Adabı, Ücreti, -Fıkhi Açıdan- Hakkında Bilgi
Fıkıh literatüründe imamet amme hukuku alanında “devlet başkanlığı”, ibadetlerde ise “cemaate namaz kıldırma” anlamında kullanılır ve muhtemel bir karışıklığı Önlemek için de birincisine “büyük imamet [el-imâmetü’l-kübrâ / el-imâmetü’l-uzmâ] ikincisine “küçük imamet [el-imâmetüs-suğrâ] ya da “namaz imamlığı [ imâmetü s-salât] denilir. Ancak imam kelimesi, sözlükteki “önder ve öncü” anlamıyla da bağlantılı olarak dinî literatürde bundan daha zengin bir kullanıma sahip olmuş, fıkıh ekolleri gibi geniş kapsamlı fikir hareketlerine ve sosyal oluşumlara öncülük eden, görüşleri ilim muhitinde geniş yankı uyandıran âlimler de imam diye anılmıştır. Devlet başkanlarına “halife, sultan, emîrü’l-mü’minîn” gibi adların verilmesi ve bunun yaygınlık Kazanmasıyla birlikte yalın olarak imam kelimesiyle namaz kıldıran kimsenin kastedildiği ve böyle bir kullanımın giderek yaygınlık kazandığı da söylenebilir. Cemaatle namazda imamlık yapmaya i’timâm, imama uymaya iktidâ, uyan kimseye de muktedî veya me’müm denilir.
Namaz İslâm dininin temel ibadetlerinden biri olduğu gibi namazların cemaatle kılınması da dinin şiar ve sembolleri arasında görülmüş, bundan dolayı cemaatle namaz öteden beri dinî hayatın canlı bir tezahürü olmuştur. İmamlık görevi, Hz. Peygamber’in bizzat ifa edip örneklik etmesi sebebiyle âdeta bir yönüyle ona ha-lefiyet gibi görülüp sâlih amellerin en hayırlılarından biri kabul edilmiştir. Namaz kıldıracak kimsede aranan şartlar, göreve ehliyette öncelik sıralaması, görevin ifasına ilişkin hükümler, imama uymanın geçerlilik şartlan gibi konularda fıkıh literatüründe geliştirilen ayrıntılı hükümler de bu ilginin ürünüdür. Bu zengin birikimde Resûl-i Ekrem’in sözlü ve fiilî sünnetinin, ayrıca onun döneminden itibaren oluşmaya başlayan ve İslâm’ın yayılışıyla birlikte önemli bir konum kazanan imamlık görevi konusunda ilk dönemlerden devralınan dinî geleneğin büyük payı vardır.
İmamlığın Şartları