İmam Rabbani Hz. Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi
Ebü’l-Berekât Ahmed b. Abdilehad b. Zeynilâbidîn el-Fârûkî es-Sirhindî (ö. 1034/1624) Nakşibendiyye tarikatının Müceddidiyye kolunun kurucusu.
14 Şevval 971 ‘de (26 Mayıs 1564) Doğu Pencap’taki Sirhind’de (Serhind) doğdu. Nakşibendiyye tarikatı mensupları arasında İmâm-ı Rabbânî [ilâhî bilgilere sahip âlim] ve “müceddid-i elf-i sânî [hicrîn, binyılın müceddidi] unvanlarıyla tanınır.
Soyunun ikinci halifeye dayandığını iddia eden Kabil asıllı bir aileye mensuptur. Tasavvufa ve özellikle vahdet-i vücûda dair birkaç risalenin müellifi olan babası Çiş-tiyye ve Kâdirî şeyhi idi.
Ahmed-i Sirhindî öğrenimine babasının yanında başladı. Küçük yaşta Çiştiyye ve Kâdiriyye tarikatlarına intisap etti. Sonraki yıllarda eleştirdiği vahdet-i vücûdu babasından büyük bir şevkle öğrendi. Siyâlkût’a giderek Şeyh Ya’küb Keşmîrî’den hadis, Kadı Behlûl Bedahşânî”den tefsir, Mevlânâ Kemal Keşmîrî’den aklî ilimler okudu. Bu sırada Kübrevî şeyhi olan hocası Ya’küb Keşmîrî’ye intisap etti. Öğrenimini tamamlayıp memleketine döndüğünde on yedi yaşında idi. Yaklaşık üç yıl sonra muhtemelen hocası Şeyh Ya’küb’un aracılığıyla Agra’ya gidip Bâbürlü Hükümdarı Ekber Şah’ın sarayına girdi. Burada Feyzî-i Hindî ve Ebü’1-Fazl el-Allâmî adlı iki kardeşle dostluk kurdu. Noktasız harflerle Sevâtı’u’l-ilhâm adlı bir tefsir yazan Feyzî’ye yardım etti. Ebü’1-Fazl ile bir süre sonra aralan açıldı. Ebü’l-Fazl’ı, akılcı felsefeye peygamberliğin gerekliliğinden şüpheye düşecek derecede önem verdiği için eleştirdi. Aralarındaki ihtilâfın bir tartışmaya dönüştüğü ve tartışma sırasında Ebü’l-Fazl’ın Sünnî âlimlere hakaret ettiği rivayet edilmektedir. Sirhindî ilk eseri İşbâtü’n-nübüvve’y’ı bu sırada kaleme aldı. Onun Agra’dan Sirhind’e dönmek üzere ne zaman ayrıldığı bilinmemektedir. Yolculuğu sırasında bir süre kaldığı Şânesar’da muhtemelen kendisini almak için gelen babasıyla buluştu ve orada eşraftan Şeyh Sultan’ın kızıyla evlendi. Sirhind’e döndükten sonra babasının gözetiminde seyrü sülûkünü devam ettirdi. Babasından Kelâbâzî’ninef-Ta’arıuî, Sühreverdfnin ‘Avârifü’l-ma’ârif ve Muhyiddin İbnü’I-Arabî’nin Fuşûşü’J-hikem adlı eserlerini okudu. Babasının öldüğü yıl (1007/1598) hacca gitmek üzere Sirhind’den ayrıldı. Delhi’de. Nakşibendiy-ye tarikatını Hindistan’da yayan Hâce Bâ-ki-Billâh ile karşılaştı. Teklifini kabul ederek bir süre onun yanında kaldı; bu arada kendisine intisap etti. Bâki-Billâh’ın bazı müridleriyle birlikte Sirhind’e döndüğünde daimî bir istiğrak haline girdi ve inzivaya çekildi. Bu hal zail olunca Bâki-Billâh ile mektuplaşmaya başladı [bu mektuplar onun Mektûbât adıyla derlenen eserinin temelini oluşturur; Mektûbât’ta Baki-Billâh’a yazılmış yirmi altı mektup bulunmaktadır] Bir yıl sonra Delhi’ye giderek şeyhini tekrar ziyaret eden Sirhindî. 1012’deki(1603) üçüncü ve son ziyaretine kadar onunla mektuplaşmayı sürdürdü. Bu ziyaret sırasında Bâkî-Billâh oğullarının manevî eğitimi için onu görevlendirdi ve aynı yıl içinde vefat etti. Sirhindî kısa bir süre sonra Tâceddin Osmânî, Şeyh İlâhdâd gibi halifeleri geride bırakarak şeyhin en önemli halifesi konumuna geldi.
Sirhindî 1028 (1619) yılında Bâbürlü Hükümdarı Cihangir tarafından, manevî makamının yüksekliği ve bilhassa sülük esnasında ilk üç halifeyi aştığına dair iddialarından dolayı sorgulanmak üzere Agra’ya getirtildi. Verdiği cevaplarla ikna olmayan Cihangir, onun tutuklanarak Gevâliyâr (Gvvalior) Kalesi’ndeki hapishaneye gönderilmesini emretti. Cihangir’in Sirhindî’yi. yıllar önce Bâki-Billâh’a yazdığı bir mektupta geçen bu iddialarından dolayı tutuklattığını kabul etmek biraz zor görünmektedir. Dârâ Şükûh’un. muhaliflerinin onun hakkındaki iftira ve kötülemelerinden bahsettiği dikkate alınarak Cihangir’in asıl tutuklama sebebinin bu iddialar olmadığı, açıklamak istemediği birtakım baskılar altında kaldığı söylenebilir. Öte yandan Sirhindî, Cihangir tarafından kibirlilikle suçlandığını, kendisinin hükümdar önünde secde etmeyi reddettiğini söyler.