Kimdir

İMÂM-I A’ZAM KİMDİR? HAYATI VE ESERLERİ

Ebû Hanîfe Nu’mân b. Sabit b. Mirzebân el-Kûfî, bütün İslâm âleminin en büyük müctehidi olan bir zâttır. Velâ’ i’tibâriyle nisbeti “Teymî”dir. Silsile-i nesebinde müteaddid akvâl vardır. Ecdadının Irak ahâlîsinden veya Ensâr-ı Kirâm’dan veya ebnâ-yı Fârisden veya Horasan’ın Neşe’ beldesin­den olduğuna kail olanlar vardır. Pederi Sabit, sahavetinde Hazret-i Alî’ye hizmet ederek duasını almıştır.

Meâî-i şerif :  Her kim Allah’dan korkarsa, Allah ona bir mahreç -bir çâre-i halâs- yaratır ve anı ummadığı yerden rızıklandırır ve her kim Allah’a i’timâd ederse Allah ona yetişir, Allah emrini yerine getirir. Allah her  şey için muhakkak bir mikdâr tâ’yin etmiştir.,[70]

İmâm-ı A’zam (80) târihinde Kûfe’de dünyâya gelmiş, orada neşv ü ne­ma bulmuş, zamanının en parlak ilm ü irfan merkezlerinden biri bulunan Basra’ya da rivayete nazaran yirmi defa giderek oradaki ulemâya mülâkî olmuş, bâzı hevâ ve bid’at ehliyle münazaralarda bulunmuştur.

Emeviyyeden mervân b. Muhamnıed zamanında Irâkayn vâlîsi bulunan Yezîd b. Ömer İbn-i Hübeyre İmâm-ı A’zam’ı Küfe kadısı ta’yîn etmek iste­miş, kabul etmediğinden dolayı o mübarek zâtı döğdürrnüştür. Bu mezâlimden nefsini kurtarmak için kaçıp Haremeyn’de mücavir kalmaya başlamış, nihayet Abbâsiyye hükümeti vücûde gelince vatanına avdet etmiş, daha son­ra Ebû Ca’fer, Mansûr Halîfe tarafından Bağdad’a da’vet edilmiş, kendisi­ne tevcîh edilen (Kaadi’l-Kudât) mansıbını kabul etmediği için darb ve habs edilmiştir. Elli beş defa haccettiği ve nihayet hapishanede mesmûmen vefat eylediği mervîdir. İrtihalleri   (150) senesinde müsadiftir.

.Sultan Melik-Şâh Selçûkî’nin veziri Şerefü’l-Milk Ebû Sa’d. Muhammed, İmâm-ı A’zam’ın Bağdad’da bulunan kabri üzerine güzel bir türbe yaptırmış, sonra bu türbe, Osmanlı hükümdarları tarafından defeâtla ta’rnîr ve tezyîn edilmiştir. Elyevm bir ziyâretgâhtır.[71]

İmâm-ı A’zam’ın  Meşâyihi:

İmâm-ı A’zam’ın meşâyihi, yâni kendilerinden hadîs, fıkıh ahzetmiş ol­duğu zevat, dört bin kadardır. Bu hal, başka zevata nasib olmamış gibidir, İmâm-ı Şafiî’nin yalnız seksen şeyhi var imiş. Vâkıâ İmâm-ı Buhârî gibi bâ­zı eâzımın binlerce şeyhi vardır. Fakat bunlar meşâyih-i hadîsdir. Bunların herhalde birer büyük âlim olması lâzım gelmez. Meşâyih-i Fıkıh ise herhal­de pek âlim zâtlardan ibarettir. Bu cihetledir ki, bunların mikdârı daha az­dır.

Maahâzâ İmâm-ı A’zam’ın Ashâb-ı Kirâm’dan Enes b. Mâlik, Ebû İbra­him Abdi’llâh b. Ebî Evfâ, Sehl b. Sâid el-Ensârî, Âişe bintü Acer Hazara tını da görmek şerefine nail olduğu mervîdir, ki bu mazhariyyet de dört bü­yük müctehid arasında kendisine hâs bir meziyyet demektir.

Sonra : Hammâd b. Ebî Süleyman gibi ekâbirden fıkıh okumuş, Atâ, Nâfi’, Abdu’r-Rahmân b. Hürmüz, Adiyy b. Sabit, Seleme b. Küheyl, Ebû Ca’­fer Muhammed b. Alî, Katâde, Amr b. Dînâr, Ebû İshak gibi eâzımdan da hadîs ahzetmiştir. Kendisinden de Vekî’ b. Yezîd, Sa’d b. es-Salt, Ebû Asım Abdi’r-Rezzâk, Abdu’llâh b. Mûsâ, Ebû Nuaym, âbû Abdi’r-Rahmân el-Mukrî gibi birçok mesâhir hadîs rivayet etmişlerdir.

İmâm-ı A’zam’dan fıkıh ahzeden zevat ise pek çoktur. Bahusus, İmâm-ı Ebû Yûsuf, İmâm-ı Muhammed b. el-Hasen, Züfer b el-Hüzeyi, Hasan b. Ziyâd, Vekî’, Abdu’llâh el-Mübârek, Bişr b. Gıyâs el-Merîsî, Afiye b. Yezîd,

Dâvûd et-Tâî, Yûsuf b. Hâlid eş-Şemenî, Nûh b. Ebî Meryem gibi her biri başlı başına bir müstehid olmak kudretini hâiz bulunan eâzım, bütün o bü­yük İmâm’ın birer çırağı, birer muakkibi olmakla müftehir bulunmuşlardır. İmâm-ı A’zam’ın silsile-i ilmiyyesi İmâm-ı Alî ile İbn-i Mes’ûd Hazretlerine müntehi olmaktadır. Şöyle ki, ilmi, Ebû Hanîfe Hammâd’dan, o da İbrahim Nehaî’den, o da Alkame ile Esved’den, bu ikisi de Hazret-i Alî ile İbn-i Mes’ûd’dan, bunlar da bizzat Nebiyy-i zî-Şân Hazretlerinden ahzetmişlerdir.[72]

İmâm-ı A’zam’ın  Tefsirdeki  Mevkii:

İmâm-ı A’zam, müfessirlerin ikinci tabakası ricâlindendir. Âyât-ı Kur’âniyyenin ihtiva ettiği dînî mesâil ve hakaayıkı anlamak ve anlatmak kudre­ti en ziyâde müctehidlerde tebarüz etmektedir. Bu cihetle Hazret-i İmâm, Üstâzü’l-Müfessirîn unvanına bi-hakkın lâyıktır.

Hangi bir âyet-i celîle’nin nassından, delâletinden, işaret ve iktizâsından yüzlerce meş’ele istinbâtına kadir olan bir büyük müctehidin en yüksek bir müfessir olduğunda kim tereddüd edebilir?

Vâkıâ İmâm-ı A’zam, tefsir nâmiyle bir kitâb vücûde getirmemiştir. Fa­kat onun bütün ictihâdâtı en evvel Kitâbu’llâh’a istinâd ettiğinden kendisi­nin en ziyâde ahkâma müteallik âyât-ı Furkaniyyeyi tefsir ve tavzih ile iştigal etmiş olması zarurîdir. Bu cihetle tefsirlerde münderic i’tikaada, ibâdâtâ, muamelâta müteallik binlerce mesâilin en büyük kâşif ve tercemanlarından biri de (İmâm-ı A’zam) olduğunda şüphe edilemez. Hele kendi mez­hebine tâbi’ fukahânın vücûde getirmiş oldukları tefsirlerde Hazret-i İmâm’ın da şüphe yok ki büyük bir hıssası vardır. Nitekim meşhur fakîh Cessâs’ın te’lîf etmiş olduğu (Ahkâmü’l-Kur’ân) unvanlı tefsiri bu cümledendir.[73]

İmam-ı A’zam’ın  İlm-i  Hadisdeki  Mevkii

İmâm-ı A’zara, büyük bir muhaddistir. Resûl-i Ekrem’in ahâdîs-i şerîfesi tulu’ eder etmez ziyaları bütün yeryüzüne yayılan güneş gibi az bir müddet içinde islâm âleminin her tarafını kaplamış, Hazret-i İmâm da bu feyyaz menba’dan bihakkın istifâde etmişti.

Dört bin kadar meşâyihi olan, zekâ ve hafıza i’tibâriyle de hârikalardan sayılan İmâm-ı A’zam’ın hadis ilmindeki ihâta-i külliyyesini takdir etmemek lâyık mıdır?

Hazret-i İmâm, büyük bir müctehid, yüksek bir münekkid ve mütefek­kir ve pek ziyâde müttekî idi. Binâenaleyh merviyyâtı, mühim bir intikaada tâbi’ tutar, kendince sabit olmayan hadislere hadîs-i sahîh hükmünü vermek­ten tevakki eder, Kıyâmet’e kadar payidar olmak üzere vücûde getirdiği mezhebini, bütün sahîh hadisler üzerine te’sîs etmek isterdi. Bu cihetle hadîs’e dâir merviyyâtını bi’n-nîsbe az görenler bulunabilir. Hayfâkî bu hâli düşünmeyenler, Hazret-i İmam’ın hadis ilmindeki ihatasını takdir edeme­miş, o büyük İmâm ile ona tâbi’ olanları “Ehl-i Re’y” diye tavsif etmişlerdir.

“İmâm-ı A’zam zamanında ilm-i hadis Haremeyn’de ziyâde intişâr etmiş ise de Küfe gibi yerlerde o kadar intişâr etmemişti. Binâenaleyh İmâm-ı A’zam pek o kadar ahâdîs-i şerîfeye destres olamamıştır,” diyenler de var­dır. Fakat bu iddia da her veçhile doğru değildir. Bahusus İmâm-ı A’zam, senelerce Mekke-i Mükerreme’de, Medîne-i Münevvere’de mücavir bulun­muş, bir nice muhaddislere musâhib ve mülâkî olmuştur.

İbn-i Haldun, Mukaddime’sinde “İmâm-ı A’zam, hadislerin şurût-ı sıhhatında teşeddüd göstermiş olduğu için anın yanında sahîh olduğu sabit olan hadîsler on yedidir.” demiştir ki, bu büyük bir hafvedir, bu söze aklanılmaması îcâb etmektedir. Nitekim (El-Kavlü’1-Fasl) da deniliyor ki ; “İmâm-ı A’zam’ın rivayet ettiği ahâdîs-i şerife on yedi değil, on yedi kitab teşkil et­miştir ki, bunlardan herbirine (Müsned-i Ebî Hanîfe) nâmı verilir. Bunları huffâz-ı Hadîs’den, ilm-i hadîs’e vâkıf zevattan birer cemâat esânîdiyle be­raber tahrîc etmişlerdir. Bunların arasında İmâm-ı Şafiî’nin Sünen’inden, Müsned’inden küçüğü pek az bulunur.

İmâm-ı Ebû Yûsuf derdi ki: “Ben hadîs-i tefsir ve îzah hususunda Ebû Hanîfe’den daha âlim bir zât görmedim.”

Yahya b. Muîn de demiştir ki : “Ebû Hanîfe sika idi. Yalnız hıfzetmiş olduğu hadîsleri rivayet eder, hıfzetmediklerini rivayet etmezdi.”

Velhâsıl bu büyük müctehidin Müsned unvanlı muazzam eserleri, ilm-i hadîs’deki kudret ve dirayetini göstermeye kâfidir. Bu mübarek eserler, ilk yazılan hadîs kitablarından ma’dûddur.

İmâm-ı A’zam’ın müctehidler arasındaki yüksek mevkiine, İlm-i fıkıh’daki kudretine, İslâm hukukundaki meslekine ve metânet-i ahlâkıyyesine dâir (Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahât-ı Fıkhiyye) ünvanlı eserimizde kâfî de­recede ma’lûmat vardır.

Velhâsıl : Bu muazzam İmam’ın vücûdu, bütün İslâm âlemi için bir rah­met bulunmuştur.  Rahmetu’Ilâhî Teâlâ aleyh.

Me’hazİar : Tezkiretü’l-Huffâz, EI-cevâhirü’l-Mudîe, El-Kevkebü’d-Dürriyye, El-Vasît fi’l-Edebî’l-Arabî ve Târîhihî, El-Bahrü’l-Muhît, Keşfü’z-Zünûn, Mevzûâtü’l-Ulûm,  El-Kavlü’1-Fasl, Akvemü’l-Mesâlik,  El-A’lâm.[74]

KAYNAK: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi (Tabakatü’l-Müfessirin), Bilmen Yayınevi

İlgili Makaleler