Sosyoloji

İlber Ortaylı – İstanbul’dan Sayfalar

İlber
Ortaylı – İstanbul’dan Sayfalar

İstanbul “Stinpolis – şehre doğru”
deyiminden gelir.

…böyle bir şehir evrensel bir sorumluluk
yükler sahiplerine.

Osmanlı toplumunda insanların asalet
düşkünlüğü de, asalet kurumu da yoktu; bildiğini, öğrendiğini kaydedip saklama
alışkanlığı da.

Fener (…) Rumların semtiydi.

Karagümrük (…) sefalet mahallesiydi.

Sulukule (…) Çingenelerin yeriydi.

Samatya, Kumkapı Ermeni mahalleleriydi.

İnsanları mahalle mahalle ayrı rafa
dizdiren olay din ve dildi.

Şehir büyüdükçe kirlenme arttı.

Dil

15. yüzyılın İstanbul’unda Bizans mirası
bir Musevi cemaat vardı. Romanyot diye bilinen bu gurup Yunanca konuşurdu.

15. yüzyıl sonunda Musevi mültecilerle
dünya başkentine İspanyolca girdi. İstanbul Musevilerinin İspanyolcası (…) Kastilya
lehçesidir.

Alliance mektepleri 1870’lerde eğitime
başlayınca Musevi aydın sınıfı Fransızcayı tercih ettiler.

Başkentte Rumcadan Farsçaya kadar bir yığın
dilde gazete çıkar, kitap basılırdı.

Mezarlıklar

Ölen bir kadın, hele genç bir loğusa ise
çiçeklerle süslenen gelinbaşlı bir mezar taşı; kaleler fetheden bir vezirin
kallâvi (…) sarıklı bir mezar taşı ilmiyye sınıfından önde gelen bir
efendinindir.

İstanbul yangınları nice yazmanın,
elişinin, sanat eserinin eridiği bir fırındı.

…günümüzde Siyasal Bilimler Fakültesi denen
bina, ünlü Bekirağa Bölüğü’ydü. Osmanlı’nın siyasal mahbesinde şimdi ilm-i
siyaset ve demokrasi kuramı öğretiliyor.

Ulema efendiler kızlarının zekâ ve
yeteneğini değerlendirmek ve bilgilerini genişletmek konusunda hiç de tutucu
davranmazlardı.

Tarihin yakasına sarılıp hesap sormak ilkel
bir düşünce tarzıdır.

Midhat Paşa / Cevdet Paşa (…) Rumeli asıllı
ailelerden gelirler.

Birinin adı Ahmet Şefik’ti; Babıali
bürokrasisi ona “Midhat” mahlasını verdi. Öbürüne de “Cevdet” adını İstanbul’da
medrese çevresinde verdiler.

Bu iki seçkin vezirin bir noksanları vardı;
birbirlerine saygı ve tahammül.

Basın

Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu, basının
devlet eliyle yaratıldığı iki ülkeydi.

Basın yönetimin sesi olarak kurulmuştu.

Beyoğlu

Beyoğlu, Beyoğlu olalı herkese kucak açan
bir yerdi. Beyoğlu’nun argosu, bütün Akdeniz, Balkan dillerinin bir
karışımıdır.

19. yüzyılda veba salgınları Beyoğlu’nu
dehşet kasırgası gibi savurdu. …zührevi hastalıklar her liman gibi, burada da
yaygındı.

Ramazan’da bir ay kapatılan İstanbul
meyhanelerinin ünü ve zarafeti Beyoğlu’ndakilerden aşağı kalmazdı. Ramazan’ın
bitiminde, yani arife günü meyhaneci gedikli müşterilerine özel bir davetiye
gönderirdi. Midye yahut uskumru dolmalarından oluşan bu davetiyeye “unutma bizi
dolması” deniyormuş.

Beyoğlu’nda Avrupalı tüccar ve girişimcinin
sevildiği söylenemez.

Venedik

Akdeniz’in ve İtalya’nın bazı şehirlerinde
Venedik Sarayları vardı, yani bir zamanların güçlü Venedik Cumhuriyeti’nin
elçilikleri… Cumhuriyet’in koruyucusu Aziz Marco olduğu için; San Marco
Cumhuriyeti, Adriyatik kraliçesi gibi unvanları da vardır bu tüccar
cumhuriyetinin.

Venedik Sarayı bugün İtalya’nın
İstanbul’daki elçilik evi olarak kullanılıyor.

Osmanlılar, Venedik elçilerine balyoz derlerdi,
bu bailo’dan bozma bir deyişti. Cenova elçisine podesta denirdi.

Rusya

Rusya ile 1492’den beri elçilik ilişkileri
içinde olduğumuz biliniyor. Ama İstanbul’da devamlı bir Rus elçiliği 18. Asır
başında kuruldu.

1700 yılının Temmuz başında Rusya ve
Osmanlı Devleti arasında imzalanan İstanbul Barış antlaşması ile imparatorluk
başkentine ilk yerleşik elçi geldi. İstanbul, ünlü yazar Lev Tolstoy’un ceddi
Pyotr Alekseyeviç Tolstoy ile böylece tanıştı.

1714’de Pyotr Tolstoy İstanbul’dan ayrıldı.

General Nikolai Pavloviç İgnatiev 1864’te
geldiği İstanbul’da en etkili diplomatlardandı.

Sadrazam M. Nedim Paşa ile dosttu.

1877’de İstanbul’dan ayrıldı. Plevne’de
Çar’ın karargâhında görev aldı.

Çarikov, Balkanları ve Osmanlı
İmparatorluğu’nu iyi bilen bir uzmandı. Kader, ihtilal yıllarında onu
İstanbul’a sürükledi.

Çar Rusya’sının son büyükelçisi Giers, 2
Kasım 1914’te İstanbul’u terk etti.

Tarihte Temmuz ayı devrimler ayıdır. 14
Temmuz 1776’da Amerikan kolonileri bağımsızlıklarını bir haklar bildirgesiyle
açıkladılar.

1908 Temmuz’unda Makedonya’da patlayan
ihtilalle II. Abdülhamit yönetimine dur denilmiş, parlamenter rejim yeniden
uygulamaya girmişti.

14 Temmuz 1789’da Paris halkı Bastille
Hapishanesini bastı.

15. yüzyıldan beri İstanbul’un Musevi
cemaati Balat’da ve Haliç’in karşısında Hasköy’de oturuyor.

Endülüs’ten gelen Müslümanlar karşı kıyıya
bugünkü Perşembe Pazarı civarına yerleştirildiler.

Fener’de Maria Mouhliotissa Kilisesi (…)
Bizans’tan bugüne kiliseliğini olduğu gibi koruyan tek bina…

Sanayi medeniyeti, Osmanlı’nın klasik
çağından beri bir tutkusudur.

Bir bölgeyi anlamak için ora ile ilgili
adlî olaylara bakmak gerekir.

19. yüzyılın Eyüp’ü (…) karakter
değişikliği geçiriyor.

Sanayi ve dini hayatın iç içe geçtiği bir
semt ortaya çıkıyor.

Sulukule

Nakillere göre Fatih’in şehre girdiği
Altınkapı bu semttedir.

1699 Karlofça Antlaşması Müslüman bir
devletin Hıristiyanlarla ortak hukuk prensipleri üzerinde imzaladığı bir
antlaşmaydı.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman etkisinin
gelişimini bence üç aşamada ele almak ve bu üç aşamayı da üç kişide ifade etmek
mümkün.

İlki Prusyalı subay Moltke’nin Türkiye’deki
danışmanlık yıllarıdır.

İkinci aşamayı temsil eden von der Goltz
Paşa (…) Türk dostu falan değildi.

Üçüncü adım ise Baron von Wangenheim (…)
Büyükelçi, Osmanlı’yı savaşa sokanların başında gelir.

Kitap

Okumayı seven bir toplum değiliz.

Bizim toplumumuzda dün ve bugün okumak
olayına ve okuyana karşı her yerde görülmeyen teatral bir saygı gösterilir. 

Meral Alpay’ın rakamlarına göre Süleymaniye
65 bin kadar yazma ve 35 bin kadar eski harfli basma esere sahip, Topkapı’da
ise 15 bin kadar değerli yazma var.

Ünlü hafız-ı kütübümüz İsmail Saib Bey… (s.
196-197)

İçki

Toplumumuz ezelden beri içkiyi sevmiş ve de
pek gizlememiştir.

Türk-Arap ve İran şiiri meyhaneye saygı ile
karışık bir muhabbet duyar.

Türk toplumunun alkolden çürüyen bir toplum
olmaması için meyhane kültürünün yaşaması lazımdır.

Başka
İstanbul Yok

…evlerini yapsatçıya veren İstanbullular
yıkılan ahşap yapı yerine, şekli şemaili daha güzel, çirkin renklerle
bezenmemiş bir bina çıkılmasını müteahhidden isteyebilirlerdi, istemediler…

İletişim Yayınları

6. Baskı, 2004

İlgili Makaleler