Tarih

II. Selim Kimdir, Hayatı, Dönemi, Ölümü, Hakkında Bilgi

II. Selim, Sarı Selim. (İstanbul 28 Mayıs 1524 -İstanbul 15 Aralık 1574) 11. Osmanlı padişahı ve 90. İslam halifesi.

Babası I. Süleyman (Kanuni), annesi Hürrem Sultan’dır. Sarayda iyi bir öğrenim gördükten sonra önce Konya’ya, Ağustos 1544’te de Manisa’ya sancakbeyi oldu. 1548’de babasının İran seferi sırasında Rumeli muhafızlığı göreviyle Edirne’ye gönderildi. 1553’te veliaht Mustafa’nın Hürrem Sultan’ın girişimleriyle öldürülmesinden sonra kardeşi şehzade Bayezid’le arasındaki saltanat mücadelesi çatışma noktasına ulaştı. I. Süleyman bunu önlemek için 1558’de Selim’i Konya’ya, Bayezid’i Amasya’ya sancakbeyi olarak atadı. Bu atamaya ve babasının Selim’den yana tutumuna karşı ayaklanan Bayezid 30 Temmuz 1559’da kardeşiyle yaptığı savaşta geri çekilerek İran’a sığınmak zorunda kaldı ama yapılan görüşmeler sonunda teslim edilerek 23 Temmuz 1562’de oğullarıyla birlikte öldürüldü. Tahtın tek varisi olarak kalan Selim, babasının Zigetvar’da ölümü üzerine 30 Eylül 1566’da tahta çıktı. Cülus bahşişi nedeniyle ayaklanan Yeniçeriler denetim altına alındıktan sonra 1567’de ayaklanan İmam Mutahhar’ın Sana’yı ele geçirerek Aden ve çevresine egemen olması üzerine 1568’de Koca Sinan Paşa komutasındaki ordu Yemen’e gönderildi. Mayıs 1569’da Aden ve çevresi 26 Temmuz 1569’da Sana, 18 Mayıs 1570’te Kevkeban Kalesi ele geçirilerek Yemen yeni baştan fethedildi.

1568’de İran’la daha önce şehzade Bayezid’in teslimi konusunda yapılan işbirliği temelinde kurulan dostluk sözleşmesine dayanan yeni bir sözleşme daha yapıldı. 17 Şubat 1568’de Avusturya’yla imzalanan ve 1562 antlaşmasını esas alan Edirne Antlaşması ile sekiz yıllık bir barış sağlandı. 1568’dei Astrahan seferi sonuçsuz kaldı. 1570’te Astrahan ve Kazan’daki  hakimiyetini güvenceye almak için bir dostluk önerisinde bulunan Rus Çarı IV. İvan’dan Astrahan yolunun açılması, Osmanlı topraklarına geçen yolcuların güvenliğinin sağlanması gibi isteklerde bulunmakla yetinen II. Selim, böylece kuzeydeki etkin siyasetten vazgeçildiğini de ortaya koydu. 18 Ekim 1569’da Fransa’ya yeni ayrıcalıklar tanıyan ve sözleşmenin kendi yaşamıyla sınırlı olmadığını hükme bağlayan padişah, ilerde Osmanlılar aleyhine işleyecek olan kapütülasyonlara süreklilik kazandırmış oldu.

Somut kazanımların elde edildiği Akdeniz’de, Osmanlı egemenliğini pekiştirmek, ticaret yollarının güvenliğini sağlamak ve denizaşırı eyaletler arasında bağlantıyı kolaylaştırmak amacıyla fethine karar verilen Kıbrıs’a 1 Temmuz 1570’te ulaşan Osmanlı donanması, 9 Temmuz’da Girne’yi, 9 Eylül’de Lefkoşe’yi, 1 Ağustos 1571’de Magosa’yı alarak Kıbrıs’ın fethini tamamladı. İçel, Tarsus, Sis (Kozan) sancakları da buraya bağlanarak Kıbrıs beylerbeyliği kuruldu.

Buna karşılık Mayıs 1571’de Papalık, Venedik ve İspanya arasında Osmanlı Devleti’ne karşı üçlü bir ittifak kuruldu. Müttefik donanmasını izlemek üzere Akdeniz’e açılan Osmanlı donanması 7 Ekim 1571’de İnebahtı da (Leponto) ağır bir yenilgiye uğradı. Kısa zamanda hazırlanan yeni ve güçlü bir donanmayla Haziran 1572’de Akdeniz’e açılan kaptan-ı derya Kılıç Ali Paşa karşısında barış istemek zorunda kalan Venedik, 7 Mart 1573’te yapılan antlaşmayla Kıbrıs’ta Osmanlı egemenliğini tanımayı, savaş tazminatı ödemeyi, Soporto (bugün Yugoslavya’da) Kalesi’ni geri vermeyi kabul etti.

Konulan yeni vergilere karşı Lehliler’in de desteğiyle ayaklanan Boğdan voyvodası 9 Haziran 1574’te etkisiz duruma getirildikten sonra, Kuzey Afrika ve Batı Akdeniz’deki Osmanlı egemenliğini güçlendirmek amacıyla Tunus seferine çıkıldı. 24 Ağustos 1574’te Halkı’l-vad’ın ve ardından iki küçük İspanyol kalesinin alınmasıyla Tunus Osmanlı egemenliğine girdi. Avusturya’yla yapılan 1568 antlaşmasını sekiz yıl için yenileyen II. Selim kısa süre sonra öldü. Saltanatı süresince devlet yönetimiyle doğrudan pek ilgilenmedi. Padişahın ordunun başında sefere çıkması geleneği ve Osmanlı şehzadelerinin sancağa gönderilmeleri onun döneminde bırakılarak en büyük şehzadeye sancak verilmesi benimsendi.

İlim, irfan ve kültürle bizzat meşgul olan II.Selim devrinde aralarında Sokullu Mehmed Paşa, Lala Mustafa Paşa, Ebussuûd Efendi,Özdemiroğlu Osman Paşa, Mimar Sinan gibi büyük devlet ve sanat adamlarının yer aldığı geniş bir kadro bulunuyordu. Mimar Sinan’ın, Osmanlı mimârisinin şaheserlerinden olan Edirne’deki Selimiye Camii’ni, onun emri ve onun adına inşa ettiği hatırlanırsa, Sultan’ın imar ve sanat faaliyetlerine verdiği önem daha iyi anlaşılır.