Tarihi Şahsiyetler

II. Hişam Kimdir, Hayatı, Dönemi, Hakkında Bilgi

Ebü’l-Velîd el-Müeyyed-Billâh Hişâm b. el-Hakem b. Abdirrahmân el-Ümevî (ö. 403/1013 i?]) Endülüs Emevî halifesi (976-1009, 1010-1013).

II. Hakem’in hayatta kalan tek oğlu olup Subh adında Bask asıllı bir cariyeden doğdu. Babası ölünce Slav devşirmesi saray muhafızları (sakâlibe), onun devleti idare edecek kabiliyetten mahrum bulun­duğunu ileri sürerek tahta geçmesine karşı çıktılar ve amcası Mugire’yi halife yapmak istediler. Buna karşılık hâcib Ca’fer b. Osman el-Mushafî ve vezir İbn Ebû Âmir el-Mansûr. idari hayattaki nüfuzla­rını ortaya koyarak sakâlibenin bu isteği­ne rağmen Mugire’yi öldürtmek suretiyle on bir-on iki yaşlarındaki Hişâm’ın tahta çıkmasını sağladılar. Hişâm’ın halifeliğinde, bu nüfuzlu devlet adamlarının desteği yanında baba­sı tarafından veliaht tayin edilmiş olması da önemli bir rol oynamıştır.

Hişâm, halife ilân edildikten sonra annesi Subh ile de arası iyi olan İbn Ebû Âmir el-Mansûr’un kontrolü altına girdi. İbn Ebû Âmir’in asıl hedefi devletin ida­resini kendi eline almaktı. Bu niyet doğ­rultusunda, en yakın mesai arkadaşı Mus-hafî gibi devlet hayatında nüfuz ve söz sa­hibi birçok kimseyi saf dışı bıraktı; hâcip-liğe de Gâlib b. Abdurrahman’ı tayin et­tirdi. Orduyu sakâlibe ve Araplar’ın yeri­ne Berberîler’den kurma yoluna gitti. Ha­life Hişâm. bütün bu olanlar karşısında en ufak bir müdahalede bulunamadı ve İbn Ebû Âmir’in hemen her isteğini yerine getirmek zorunda kaldı. İbn Ebû Âmir’in idareyi eline alması kısa vadede. III. Abdurrahman ve II. Hakem gibi güçlü hali­feler tarafından Endülüs’te tesis edilen siyasî, İçtimaî ve iktisadî istikrarın şeklen de olsa devamını sağladı; uzun vadede ise halifelik makamının yara almasına, hat­ta halkın önemli bir kısmının bu makama şüpheyle bakmasrha sebep oldu.

İbn Ebû Âmir’in yerine vezirlik maka­mına geçen oğlu Abdülmelik’in idaresin­de de Hişâm farklı bir tavır ortaya koya­madı; zira idarî otorite bu defa tamamıy­la Abdülmelik’in elindeydi. Abdülmelik. kendisine karşı cephe almış bulunan Araplar’a ve sakâlibeye yönelmemesi için hali­feyle ihtilâfa düşmemeye ve ona gerekli saygıyı göstermeye dikkat etti; Hişâm da kendisine “el-Muzaffer” lakabını verdi. Endülüs’teki istikrar Abdülmelik zamanında da sürdü ve bu durum giderek Âmirîler’e karşı oluşan muhalefet cephe­sini pasifleştirdi. Halk, Hişâm’ın sahip ol­duğu makamın gerektirdiği mesuliyetle­ri üstlenmek yerine sarayda zevku safa içinde bir hayat sürmeyi tercih ettiğini düşünerek zamanla Âmiri idaresini be­nimsedi. Ancak Abdülmelik’in yerine ge­çen kardeşi Abdurrahman, babası ve kar­deşinin yapmaya cesaret gösteremediği bazı icraatıyla bu gelişmeyi tamamen ter­sine çevirdi. Abdurrahman, kendisine ve­rilen “el-Me’mûn” unvanıyla yetinmeyip “en-Nâsır” ve “el-Hâcibü’l-a’lâ” şeklinde iki unvan daha aldı. En önemlisi Hişâm’a baskı yaparak kendisini veliaht tayin et­mesini sağladı ve bu kararın duyulması için Endülüs’ün her tarafına, hatta Mağ-rib’e mektuplar yollayarak halifenin adın­dan sonra kendi adının anılmasını istedi. Bu gelişmeler, gerek Âmirîler’in muhalif­leri gerekse ulemâ ve halk arasında hoş­nutsuzluğa yol açtı. III. Abdurrahman’ın torunlarından Muhammed b. Hişâm bu hoşnutsuzluktan faydalanarak ayaklandı ve Abdurrahman el-Amirî’nin Leon Krallığı’na karşı sefere çıktığı bir sırada Kurtuba Sarayı’na girmeyi başararak II. Hişâm’ı tahttan indirip “el-Mehdî” unvanıy­la kendini halife ilân etti. Durumu öğrenen Abdurrahman el-Âmirî geri dönüp Kurtuba üzerine yürüdüyse de ordusu tara­fından yalnız bırakıldı ve şehre varmadan öldürüldü. Böyle­ce Âmirîler sadece iktidarı kaybetmekle kalmamış, aynı zamanda korkunç bir kat­liama uğramışlardır. Ab­durrahman’ın ölümü üzerine Endülüs’te­ki müslümanlar arasında Endülüs Emevî Devleti’nin çöküşüyle sonuçlanan kanlı bir mücadele başladı.

Mehdî bir taraftan Berberîler’in, bir ta­raftan da kendisini avama dayanmakla suçlayan ileri gelenlerin tepkisine mâruz kaldığından fazla tutunamadı. Çok geç­meden düşmanları ona karşı bir isyan başlattı. Zor durumda kalan Mehdî, ikti­dardan uzaklaştırdığı ve daha önce öldü­ğünü açıkladığı İL Hişâm’ı tekrar halife ilân ettiyse de isyanı bastıramadı ve Tu-leytula’ya (Toledo) kaçtı. Âsiler, sarayı ele geçirip III. Abdurrahman’ın torunların­dan Süleyman b. Hakem’iel-Müstaîn-Billâh lakabıyla hilâfet makamına geçirdiler. Mehdî. bir süre sonra Katalanlar’ın desteğiy­le tekrar Kurtuba’ya girerek tahtı Süley­man’dan geri aldı. Tahtın el değiştirmesi sırasın­da III. Abdurrahman’ın yaptırdığı Medînetüzzehrâ yağmalandı ve binlerce kişi öldürüldü. Ancak Mehdî ülkedeki siyasî istikrarsızlığın giderilmesi hususunda ba­şarı sağlayamadı ve en yakın destekçisi vezir Vazıh tarafından öldürüldü arkasından da II. Hişâm tekrar tahta çıkarıldı. II. Hişâm, üç yıl süren bu hilâfet döneminde de dev­let işlerinin tamamen dışında kaldı. Kur-tubalılar’a göre bu durumun yegâne se­bebi vezir Vazıh idi, bunun için onun azli­ni sağladılar; ancak Hişâm bu durumda da hiçbir varlık gösteremedi. Bozulan si­yasî İstikrara bağlı olarak sosyal ve eko­nomik dengeler iyice sarsıldı. II. Hişâm’ı tanımayan Süleyman el-Müstaîn ve taraf­tarları bu arada daha da güçlendiler ve nihayet 403’te (1013) Kurtuba’ya girerek halifeyi tahtından indirdiler. Bu olaylar sı­rasında halk korkunç bir katliama mâruz kaldı; öldürülenler arasında en az altmış âlim de bulunuyordu.

II. Hişâm’ın akıbeti hakkında farklı gö­rüşler mevcuttur. Bazıları onun Süley­man’ın oğlu Muhammed tarafından öl­dürüldüğünü, bazıları da Süleyman dev­rinde (1013-1016) Kurtuba’da gizlenip da­ha sonra Kuzey Afrika’ya geçtiğini ileri sürmüşlerdir. Bu son iddia, Emevî tahtı­na göz diken Sebte (Ceuta) hâkimi Ali b. Hammûd’un hâlâ hayatta olduğuna ina­nılan II. Hişâm’ın hakkını savunma baha­nesiyle harekete geçmesine imkân ver­miş ve Ali b. Hammûd yaptığı başarılı propaganda ile birçok taraftar kazanarak amacına ulaşmıştır. II. Hişâm’ın adı daha sonra bir defa da mülûkü’t-tavâif döneminde Abbâdîler ha­nedanının kurucusu Ebü’l-Kâsım İbn Abbâd’ın. onun hayatta olduğunu ve Kurtu­ba’ya getirilerek tahta çıkarıldığını ilân etmesi üzerine gündeme geldi (426/ 1035). Ancak tahta çıkarılan kişi, Rabah Kalesi’ndeki bir mescidde müezzinlik ya­pan ve Hişâm’a çok benzeyen Halef el-Husrî adında biriydi.

En kuvvetli ihtimale göre tahttan indi­rildiği zaman Öldürülen İL Hişâm döne­minde Medînetüzzâhire’nin temelleri atıl­mış (368/978) ve Kurtuba Ulucamii de ay­nı yıllarda genişletilmiştir. Devrin en bü­yük botanik âlimi İbn Cülcül II. Hişâm’ın özel doktoru idi.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler