Sosyoloji

İhsan Topaloğlu – Rize Folklorunda Tulum Horon ve Düğünler

İhsan
Topaloğlu – Rize Folklorunda Tulum Horon ve Düğünler

Trabzon ve Artvin yörelerinde kullanılan
gaydaya yerlilerin tulum isminden başka bilhassa, deri büyük olursa guda veya
goda denilmektedir. Goda ismi aslen tulumdur. Derinin ağızlık kısmına goda, asıl
deri kısmına da gövde adını vermişlerdir. (s. 7)

Nav kelimesi Farsçada içi oyulmuş odun
anlamına gelmektedir.

Rize ve Artvin ilimizin bir simgesidir. Türkiye
Topraklarının son noktası olan Gürcistan’dan başlayıp, batıya doğru Hopa,
Arhavi, Fındıklı, Ardeşen, Çamlıhemşin, Pazar ve Çayeli (Bazı kesimlerinde)
ilçelerinin özel enstrümanıdır. Çayeli ilçe sınırından (Kemerden) sonra tulum
yerine kemençe çalınmaktadır. (s. 17)

Horonu bir genç ya da erkek oyunu sanan
görüşler temelinde yanlıştır. Gençlerle yaşlılar, kadınlarla kızlar hiç bir
ayırım güdülmeden horonda yer alırlar. (s. 29)

Hemşin
horonları

Hemşin horonları sert ve keskin hareketlerle
doludur.

Hemşin’de oynanan oyunlar üç gurupta
toplanır. Bunlar ise, sadece erkeklerin oynadığı horonlar. Sadece kızların
oynadığı horonlu oyular. Bir de hem kız, hem erkekli karışık oyunlardır. Bu
oyunlardan kız horonlarında çok çeşitli el, kol ve ayak hareketleri olmasına
rağmen, kollar omuz hizasından yukarıya geçmez. (s. 35)

Horonun bir idarecisi vardır. Horunu çavuş,
horoncunun başı ya da horon başı yönetir.

Ancak tulumla oynayan oyunlarda, bazen nefes
aralarında tulumcu da bu görevi yapabilir.

Hemşin halk oyunlarında komut vermek önemli
bir durumdur. Daha kurarken oyun oynayacakların oyun meydanında gelenler için
“Eşkiin, Eşkiiin” diye seslenirler. (s. 37)

RİZE’DE
OYNANAN HORONLAR ve FİGÜRLER

ACABAT

Acabat bu adı Hacabat (Hacabit – Rize – Pazar
– Şubaşı Köyü) şeklinde telaffuz ettikleri de olur. Rize bölgesi köy horonlarından
olup, türküsü vardır. O bölgenin yalı (sahil) köylerinde deniz hatırası kokan
şunun gibi türküler ayrıca işitilip, horona katılır;

Aşçı hala ayar ayar

Bir kepçe kor iki sayar

Onun ile can mı doyar?

Heyamol Heyamol helesa

Yele sa heymeli hesa hesa hay.

Kısacık motifin baştan sona tekrarlanmasından
ibaret havası iki vuruştu ve canlıdır. Bu Hacabat horonun esasta Sıksara horonu
dediklerini söylediler.

Açılsın
Demirkapı

Rize ve dolayının birli ve ikili oyunlarındandır.
Köçek oyununu düşündürür. Çoğunlukla tek oyuncu tarafından yürütülür.

Alika
Horonu

Tulum eşliğinde oynanır. Dört değişik figür söz
konusu olup, figürler arası geçişler ani yapılmaktadır.

Bu horon Pazar ilçemize aittir.

Özellikle laz kesiminde oynanmaktadır.

Atlama
Oyunu

Atlama oyununu genelde erkekler oynar.

Oyun figürleri altı sayılıktır. Halay adımı
gibi oynanır. İki ayak horonunun atlayarak yan adımların daha açık ve uzun
atılarak ve vücutça da sıçrayarak oyun figürlerine ekleme yapılmıştır.

Anzer
Horonu

Eller havada iki defa ileri çömelme şekli yaparak
esnenir. İki defa normal geri adım atılır. Üç kez tekrarlandıktan sonra eller
ileri doğru uzatılıp geri esneyerek aşağı inilir. Normal şekle inip yine ileri
geri çömelme hareketi yaparak türkü söyleme için fora denilir.

Hemşin oyununun tamamen bir benzeridir. Bir
şey var noktalı dedikleri, eller havada iken, sol ayağının parmak ucunu ileri
vurup geri çekmektir. Onun için noktalı anzer denilmiştir.

Bakoz

…adı Yamaçdere olarak değişen Bakoz Köyüne
izafe edilmiştir. Tulumcuların bu köyden daha çok çıkması ve düğünlerde sabaha
kadar horon oynamaları Bakoz horonun isim olmuştur.

Bakoz horonu Yüksek Hemşin Horonunun bir
benzeridir. Ağır oynarlar. Figür olarak da kollar aşağıda üç defa içeri vurulduktan
sonda (kırık) sola doğru eller aşağıda, sola doğru gidilir.

Bıçak
Horonu

Bıçak horonu sıksaray oyununun bıçakla oynanan
değişik bir versiyonudur. Kemençenin eşliği ile iki oyuncu tarafından oynanır.
İki arkadaş el ele tutuşup, dostça oynarken, birbirinin elini bırakır ve ayrı
ayrı oynamaya başlarlar. Tekrar birleşip bu sırada nara atar ve silahını çeker.
Bu silah kamadır. Çömelerek ve ayakta sıksaray ezgisi ile çabuk ve hareketli
figürler yapar. Bu taraftan kama ile oynarlar.

Büyükoğlu
Horonu

Büyükoğlu horonu komut verilir, kollar havaya
dikilir. İleri ve geri esneyerek sağa doğru adım adım gidilir. Komut verilince
kollar ileri uzatılıp geriye sallanır. Aşağı inince üç adım sağa gidilir. Ve geri
sola üç adım gelinir. Bu hareket üç defa tekrar edildikten sonra yine kollar
havaya dikilir. Aynı şekilde ileri geri esneyerek devam eder. İkinci komutta
ise, aynı şekilde hareketler edilir. Komut verilir ve fora denir.

Çarişka
Horonu

Çar oyunu demektir. Kars bölgemizin çizme esareti
yıllarında (1916-1918) acı bir hatıra halinde daha ziyade Kurtuluş şenlik ve
bayramlarda oynanır.

Bu horon yorgunluğu atma horondur ve yavaş
oynanmaktadır.

Sçano
Horonu

Çamlıhemşin ilçemize bağlı Topluca Köyünün
eski adıdır.
Sçano horonu ağır oyunlar içinde
tulumla oynanır.

Hemşin
Horonu

Hemşinlilerin yayla yolunda oynadıkları
horondur.

Horondaki figürler duraklama ve tekrar
şeklinde olduğu için bir göçün konaklamayıp, tekrar yola devam etmesini
hatırlatır.

Memetina
Horonu

Mehmetvari veya Mehmetçe anlamına gelir.
Şenliklerde Memeti (Mehmet) adına bir horoncu başının bazı figürleri
değiştirerek oynatılmasından dolayı bu ismi almıştır.

Üç figürlü olup son derece hareketli bir oyundur,
tulumla oynanır.

Bu horonda at şahlanmasını andıran bir
oyundur. Kollar havaya sağlı sollu bir oyundur.

Palakçur
Horonu

…kız horonudur. Eller oldukça yüksekten
sallanarak ileri geri esneyerek, komut verilene kadar, komut verilince üç defa
hızlı biçimde ileri sağa doğru atlanır. Yine aynı şekilde devam eder, iki üç
komuttan sonra fora denilir.

Rize
Hemşin Horonu

Birinci bölümde, önce sağ ayak öne atılarak tekrar
yerine gelir. İki kez tekrarlanır. İki kez de sağ ayak vücutla birlikte sağa
dönülerek eski hale gelinir. İkinci bölümde, birinci bölümdekinin aynısı kollarla
eşlik edilerek tekrarlanır.

Üçüncü bölümde komutla “Kalk oyna”
kollar havada ayak öne atılmadan sağ ayakla başlanır. Sağ ayak iki kez, sol ayak
bir kez vurularak sol ayak yarım daire çizerek yanına gelir. Hafifçe sağa doğru
yol alınarak oyun ikinci komuta kadar sürer.

Dördüncü bölümde kollar havada iken “ses
ve savuş” komutuyla kollar vücutla birlikte öne eğilirken sağ bacak öne
atılır, iki kez esneme yapılarak, kolları kendine doğru çekerken sesli olarak
” İh uh” diyerek savulma hareketine geçilir. Savuşma üç adım ileri üç
adım geri gelerek yapılır. İleri giderken kollarla ayak hareketine uyum
sağlanır. Geri gelirken, bir sağ, bir sol yaparak son ayak atışta, dizden hafif
yükselerek kollar da yukarıda kaldırılır.

Sola doğru üç adım gelince “Git da geri
bas” komutuyla üç adım İleri atılarak vücutla birlikte sola (geriye kollar
aşağıda) dönülür. Aynı hareketlerle sol ayak bir kez sağ ayak iki kez yere
vurulup, sağa doğru ilerlenir. Sol ayağı yere vururken, vücut belden yukarısı
yere paralel eğilir. Sağ ayakla birlikte doğrulur. “Ses ver savuş” ve
sırasıyla “Kalk oyna” komutlarıyla oyun devam eder ve bitme aşamasına
gelir. (s. 54-55)

Papilat
Horonu

Papilat horonu İnsanı dinlendiren bir
oyundur. Eller havada, yere inerken bir anda durulan bir oyundur.

Bu horon eski köy düğünlerinde evin hayat
koridorda (Sçalomona’da) oynanırdı.

Rize
İki Ayak Horonu

En yaygın halk horonudur. Buna düz horon ve
Rize Kız horonu da derler.

Oyun sağ adımla sağ yana adım atarak başlar.
Tüm figürleri altı sayılıktır. Sağ, sol, sağ adımla yana dizlerden esneyerek yürüme
yapılır. Sol ayak öne fırlatılır. Sol ayak çekilir, sağ ayak fırlatılır. Aynı
figür müzik cümlesi sonuna kadar tekrar edilir.

Müzik cümlesi başa dönüp sağ ayağa denk geldiği
zaman figür değiştirilir. Aynı altı sayı ile erkekler ayaklarını yukarı çeker.
Kızlar belden sağa sola esneyerek ayak uçları yere yakın basarak tekrar
ederler.

Oyunun ilerleyen dakikalarında oyuna
konsantre olan oyuncular taban basarak ve vücudu titreterek, kolları omuz ve
daha yukarıya kaldırılarak aynı altı sayılık figürü hareketli bir şekilde
sürdürürler.

Sallama
Horonu

Tamamı ile ayak ritimlerine dayanan bir oyundur.

Sağ ayak yana bir omuz genişliğinde açılır. Belden
sağa doğru ayakla birlikte esnenir ve solun yanına getirilir. Aynı şey sol
ayakla yapılır. Sağa ve sola ayak açılıp getirilirken İki defa tabanlar üzerine
çift basılır. Bu hareketler bir müzik cümlesi içerisinde olur.

Kollarla düşme yapılır, ayaklar yere vurularak
sol ayak taban basarken sağ topuk sol çapraza doğru üç defa vurur. Her vuruşta
sol taban üzerinde vücutla omuzlar sallanarak dönülür. Yine birinci figüre
geçilir. Aynı hareketler sol ayakla da yapılır.

Sağa sola ayak açılarak oynanırken yine ayaklar
yere vuruş yapar, sağ ayak öne basılarak iki kez öne (kollar omuzdan yukarıda
tutularak) yürüyüş yapılır. Geriye iki kez çapraz koşu hareketi ile gelince ve
iki defa çift basılır. Tekrar birinci figüre dönülür. Oyun süresince oyuna
böyle devam edilir. Bu oyunda bazen ellerin bele konularak ve çift basmalarla
ellerin İki kez alkış tutup oynandığı da görülür. Bu oyunda türkü söylendiği de
olur. (s. 59)

Sıksaray
Horonu

Bu oyun el ele tutuşan ikiden fazla oyuncu ile
oynanan oyundur. Oyuncular birbirine yaklaşıp kemençenin titreşen nağmeleri ile
birlikte titreyerek ileri ve geri on sayılık ritimle ayak ve vücut figürleri
gösterirler. Bu figürler izlenmesi güç, anı hamleler ile devam eder.

Titreme
Horonu

Rize’de tutulan bu horon çeşidi, Artvin’in
Yusufeli ilçesinin mesela Sarıgöl Köyünde yıllardır daima tulum eşliğiyle on
yüz erkek tarafından yürütülüyor. Esas figürü mütemadiyen vücudun bütün
organlarını titreterek ürperti, ürperti, ürküntü kötü ruhlardan sıyrılmayı
dileyiş gibi duygulan canlandırmak istiyor.

Yalı
Horonu

Eller havaya dikilir. Yüzde yirmi beşlik sağa
ve sola dönülerek arkadaşına yandan bakar şeklinde, beş on yarım adım giderek
komut verilir. Eller önce ileri sonra geri esneyerek aşağı indirilir. Yine yanda
arkadaşlarına sağa sola sallanarak oynanır. Fora komutu verilip rahata geçilir.

Yüksek
Hemşin Horonu

Horondaki hareketler sürüsü başında üşüyen
çobanın yaptığı ısınma hareketlerini andırır. Yüksek Hemşin horonu “Yık
Aşağı yık” komutuyla kollar yere dik omuzlar topuk hareketiyle ayak parmak
ucundan esneyerek oyun başlatılır.

“Al ver” komutuyla sağ ayak
üzerinde esneyerek harekete kollar da eşlik eder ve hafifçe sağa ilerlenir. Sağ
ayakla sağa ilerlerken ritmik olarak yerden keser, kollar dirsekten kırılarak
sağ ve sol tarafa paralel hareket eder. ” Beri bak zaa haa” diyerek
üç kez içeri vurma hareketi yapılır. Ardından ” Yaslan sağ sol”
komutuyla, önce sola sağa ve sola sağ ayağı yere vurarak sol ayağı dizden
esneyerek, kollar bacaklara yapışık tekrarlanıp, içeri vurma hareketine
dönülür. Üç kez içeri vurduktan sonra “Yaslan tek vur” ve “savuş
gel bana” komutlarıyla önce sola bir kez dönülüp sağ ayak vurularak
savuşma hareketine geçilir.

Savuşma hareketinden sonra, “Kalk
oyna” komutuyla birlikte kollar havada yere dik tutuşta ayak parmak
uçlarında ve dizde yaylanarak oynanır. “Seslen vur içeri” komutuyla
içeri vurma hareketi ve sağ sol vuruş tekrar içeri vurup bir kez sol vuruşla
savuşmaya geçilir. Bu oyun ikinci bölümün tekrarıdır. (s. 65)

Horon ustası Cabir Dayı (s. 79)

RİZE’DE
ESKİ KÖY DÜĞÜNLERİ

Eski düğünlerin özellikle Perşembe’yi takip
eden Cuma günü düğünlerin en güzel günü sayılırdı.

…ayın tekli günlerinde düğün yapmak iyi değildi.
Ayın son Çarşamba günleri de uğursuz sayılırdı.


Bulma – Sevdalanma

Eski yıllar da eş seçmede fazla şansları
yoktu. Eş seçimini aile büyükleri yapardı.

Evlilikler yakın çevreden yapılırdı.

Gelinlik kızın seçiminde öncelikle aileler
arasında yapılmış yakıştırmalara yer verilirdi.

Erkek bir kıza sevdalanmışsa, o kıza hiç
kimse yaklaşmazdı. Kız ve erkeğin bir birlerine gönülleri olduklarını
belirtecek çok yol vardı. Erkek tez tez kızın çevresinde görünürdü. Kız da buna
karşılık verirse sevdalık başladı demekti. Horonda sevdalılar kol kola horon ederdi.
Eğer kızın kolunda yabancı bir erkek girerse kız horondan çıkardı. Erkeğinde
aynı işi yapması beklenirdi. (s. 94)

Eğer kız mendilini erkeğin eline bırakır ve
erkek de bunu kabul ederse sözlü gibi olurlardı.

Sevdalılar ille de evlenecek demek değildi.
Kızı bin kişi ister, biri alır. Kız için uygun talipli çıkarsa anne, baba kızı
evlendirirdi. Sevdalıların da yapabileceği bir şeyleri yoktu.

Nadiren görülen kız kaçırma dışında her iki
taraf bu kadere boyun eğer.

Kız
İsteme – Söz Kesme

…aile büyükleri kendilerine uygun gelin
adayını belirler. Köyünde ileri gelenlerin fikrini de alıp, yola çıkarlardı.

Anne de babaya durumu anlatıp, kız istenmeye
evin büyüğüne köy veya mahallenin söz sahipleri sözü dinlenen ile beraber bir
kaç kişi gönderilirdi. Kız istenir eğer kızın babası izin verirse, kişiler bu
sefer bir kaç gün sonra tekrar kız evine gidip gerekli şartlar konuşulurdu. O
yıllardaki şartlar ise, başlık parası idi.

Bazı yerlerde kız istemeye akraba ile
gidilirdi. Bu kız isteme olayı üç defa tekrarlanırdı. Kız verilsin verilmesin
kıza danışılmazdı. Buna kızın ailesi karar verirdi. Kız verildiğinde hemen
altın yüzük takılırdı.

Söz kesilip nişan takıldığında erkek tarafı
mermiler atardı, istenilen kıza belli bir miktarda başlık parası verilirdi.

Sözü kesilen nişanı olan kız ve erkek
kayınpederlerine gözükmez ve önünden kaçarlardı.

Nişan

Düğünde, anne hakkı, dayı hakkı, kardeş hakkı
ve donanma hakkı alınırdı. Bunlar rakamsal olarak büyük meblağlar olmayıp,
olaya ahenk ve renk katmak için cüzi miktarda olurdu. Tespit edilen bir günde
alışveriş yapılacak bir yerde buluşurlardı.

Geline o günün modasına uygun olan
takılardan, genellikle (çok eskiden) dilme fes, beşli, daha sonra zincir,
bilezik, küpe, yüzük, saat ve alyans, iğne gibi altın eşyalar alınırdı. Takılardan
sonra giyim kuşamla ilgili eşyalarda alınırdı.

Nişanda bazı köylerde sadece nikâh şerbeti
içilip, üç, beş, yedi veya dokuz el silah atılırdı. Nişan töreni kızın
babasının evinde olup her iki tarafın da yakınları davet edilirdi.

Düğüne
Hazırlık

Düğüne bir hafta veya bir kaç gün önceden
kızın çeyizlerini kızın tarafından üç beş kadın damadın evine götürürlerdi.

Odayı donatan yenge de kaynanadan bahşişini
alırdı. (s. 98)

Gelinin
Hazırlanması

Gelini hazırlama ve süsleme görevini, gelinin
yakınlarından birisi, yani yengesi (düzencisi) hazırlardı.

Gelinin saçlarının önüne perçem yapıp ve
yandan aşağıya doğru örüp, omuzundan sarkıtıp saçına da sim atılırdı. Çok eski
yıllarda gelinlerin yanaklarına kiremit tozu, gözlerine de kömür veya tava
karası sürülürdü.

Rize merkez ilçesine bağlı Ambarlık Köyünde,
eski yıllarda gelinlik olarak pembe bir elbise giyilip, üzerine yün kuşak
takılırdı. Ayrıca yün çorap giydirilip, başa da bir fes takılırdı. Yörede bu
fese “Altın Fes” denilirdi.

Çayeli yöremizin bazı yörelerde ise gelinlik
olarak “Krepdüşen” isimli elbiselik kumaş-derem kuşak ve duvak yerine
de “Silecek” denilen ipek başörtüsü alınırdı. Çamlıhemşin yöremizde
“Erham” diye tabir edilen gelinlik elbisesini giyerdi. Ayrıca
“Kutnu” tabir edilen giysiyi de giyerdi. Yöreye özgü tençkap yapardı.
“Eçakore” tabir edilen ve her iki de başa bağlanan çember olup, ağzı
kapanması için, boyundan buruna takılan bir örtü idi. Bu örtü ise gelinin
ağzını göstermezdi. Gelinin tenskaplı iken konuşması yasaktı.

Hemşin yöremizde gelin kadife foga giyerdi. Başına da “İran Şalı” diye
tabir edilen bir örtü atardı. Gelin önde büzgülü, sırmalı, ipek bir elbise giyerdi.
Arkadan öne doğru “Horasan Kuşağı” denilen bir kuşakla bağlanırdı. Bu
giyim ise Hemşin Halk Oyunları kıyafeti gibiydi.

İkizdere ilçemize bağlı Sivrikaya (Kolçer) Köyü
ve çevresinde gelinlik niyetine ipekli peştamallar kullanılırdı. Kalkandere
ilçemizde ise, gelinlik olarak kara çarşaf ve onun altına gül kırmızı fistan
giyilirdi. (s. 99)

Kına
Gecesi

Damat tarafı gelin evine kına yakılması için
kına gönderirdi. Her iki tarafta kına gecesi eğlenceli geçerdi. Rize’nin bazı
yerlerinde ise, damat evinde her hangi bir eğlence yapılmazdı.

…kına gecesinde damat tarafında koç akşamı
olurdu. Bu geceye damadın yakın akrabaları koç veya teke getirirlerdi.
Bu geceye koçla geldikleri için koç akşamı da denir.

Bir çok kapı ev içine açıldığında seyirciler
kapılardan bakardı. (s. 100)

Evin
Şen Olsun
/ Kına Gecesi Türküsü

Şen anam şen babam evin şen olsun

Ben gidiyorum ben çıkıyorum yerler geniş
olsun

Altun tas içinde kına koydular

Gümüş tarak ile saçını bozarlar

Analar babalar ne tez bezerler

Şen anam şen babam evin şen olsun

Atladum atladum çıktım eşiği

Kırılsun kırılsun kızların peşiği

Şen anam şen babam evin şen olsun

Ben gidiyorum ben çıkıyorum yerler geniş
olsun

Kavak senin dal budağun kırılsun

Yapraklarun yere düşsün da çürüsün

Her gelen düğüncü eline kına koysun

Ne ettun yarumi ey kanlı kavak

Bir ay doğan şu karşıki tepeden

Şevkisi vapur pencerelerden bacadan

Uykusuz mi kaldun dünki geceden

Şen anam şen babam evun şen olsun

Ben gidiyorum ben çıkıyorum yerler geniş
olsun

Geline kına koyduk

Ağla kızın annesi

Yarun akşam bu vakit

Sevunir kaynanasi

Bu eğlenceler bu sözler

Sizedur gelin baci

Mutluluklar dileruz

Kalma darda ne aci

Gelinluk büyük şeref

Genç kızlarun ülküsü

Sevda ve gelinlüğün

Vardur nice öyküsü

Gelun uşaklar gelun

Evum açıktır size

Kız bizum uşak bizum

Kusur bulmayız size… (s. 101

Düğün
Gün

Damat tarafından olan kadınlar gelin için bohça
hazırlardı. …gelinin o gün giyeceği gelinlik vs. elbiseleri bir bohça
içerisinde damat tarafından gelin evine getirirlerdi.

Bu kişilere yöremizde uşak kolu denilirdi.

…damat tarafı kalabalık bir halde gelini
almaya giderlerdi. Bu gruba düğüncü denirdi.

Gelin evine yaklaştıkça sık sık silahlar atarlardı.

Gelin donatıldığı zaman donanma hakkı
donatanlar tarafından istenirdi.

Gelini çıkarma zamanı gelince gelinin kardeşleri
odanın kapısını kesip bahşiş isterlerdi.

Gelinin parmağına yüzük takmadan gelin
dışarıya verilmezdi. Yüzük takıldıktan sonra hayırlı dualarla ve gelin çarşafına
sarılmış olarak, kapıdan çıkarken koltuğuna bir Mushaf (Kur’an-ı Kerim)
konurdu.

Damadın babasına gelin teslim edilirdi.

Damadın babası da gelin evinin ahşap kapısının
her iki tarafına bıçak saplardı. Bu hareketin anlamı ise damadın evlilik içinde
bağlanmaması içindi

Gelinin ardından ağlamak iyi sayılmamaktadır.
Gelinin sağında ve solunda ablaları ya da kız kardeşleri, yoksa yengeleri ya da
amcasının kız kardeşleri dururdu. Bunların bir kaçı geline erkân öğreten, yenge
(nedime) durumunda olurdu. Gelin tarafının davetlileri geline refakat etmez.
Gelin evden ayrıldıktan bir müddet sonra ayrı bir grup halinde evden
çıkarlardı. Çok eski yıllarda gelinin annesi ve babası damat evine gitmezlerdi.

Gelini ata kayınpederi tarafından
bindirilirdi. Arkaya da yenge denilen akraba ayrı bir ata bindirilirdi. Büyükten
küçüğe doğru sıralanırlardı. Gelin babasının evinden çıkıp koca evine gidinceye
kadar, köy delikanlıları yolu keserdi. Yolu ip germek veya sırık koymak
suretiyle yol kesilip bahşiş alınırdı. Yol kesenin belinde silah olurdu.
Bahşişini alınca yolu açıp silahları atardı.

Damadın evine ortalama iki yüz metre kadar
yaklaşınca gelin tarafı dururdu. Gelinin yengesi (nedimesi) buradan öteye
gidemem deyip düğün alayını durdururdu.

Gelin tarafı çok nazlı olup, bazı isteklerin
yerine getirilmesi istenirdi. Akla gelmedik bir sürü istekler olurdu. (s. 105)

Çok eski yıllarda gelin kocasının evinin
kapısı geniş ise atla girerdi.

Gelin kapı girişinde kaynana, asma dalına
bastırıp öyle içeri alınırdı. Yeni çiftlere de şerbet içirilirdi. Burada asma
dalına basmak uzun ömürlü olması ve şerbet İçirmeleri de mutlu ve tatlı
geçinmeleri içindi.

Eski yıllarda geline takı olarak genellikle
beşli, çeyrek ve yüzük gibi takılar takılırdı. Ayrıca bir de küpe ilave
edilirdi.

Geline ziynet eşyası yakınlara verilen bir
bohça idi. içinde olan malzemeler ise gelinin babasının parasal durumuna göre
değişirdi. Yörede genellikle bohçasına kızın çıkmaları denirdi. Bunlar ise,
kendir bezinden peşkir (Yağluk) Feretiko çarşaf, elle örülmüş koyun yününden
ortalama elli çift çorap getirilirdi. Bu çoraplarda damat tarafına dağıtılıp
çorap alanlar da geline takı takardı. (s. 121)

Düğün günü gelin ve eniştenin nikâhını cami
hocası kıyar. Nikâhta gelin ve damat bulunmaz. Onların yerine vekilleri
bulunur. Her iki kişide ailesinin yakınları olur. Bunlar abdestli olmalıdır.
Nikâhta bazı şartlar ortaya konur.

Gelinin boşanması durumunda geline verilecek
para ve mal miktarı konuşulup uygun bir miktarda anlaşılınca hoca nikâhı kıyar.

(s. 122)

Nikâh kıyıldıktan sonra ve gece verilen horon
molasından sonra gelinin odasında enişte sofrası kurulur. Her yöreye göre
enişte sofrası kurması değişikti. Rize yöremizde buna sofra kesme, mangalcılık
ve mağerlik denilmektedir. Enişte sofrasında bazı yerlerde ise, bir bardak
şerbet bir iki dilim baklava ve bir parça ekmek bulunurdu. (s. 123)

Düğün dağıldıktan sonra, bazı yerlerde ise
gelinin en yakını bir veya iki bayan orada kalırdı. Gelinin ortama alıştıktan
sonra onlarda oradan ayrılırdı.

Topaloğlu, İhsan. Rize Folklorunda Tulum, Horon ve Düğünler. Rize 2005

İlgili Makaleler