Sosyologlar

İBRAHİM YASA HAYATI ESERLERİ VE SOSYOLOJİSİ

 

ibrahim Yasa, Türkiye’de toplumsal yapı ve değişme alanında önemli çalışmaları gerçekleştirmiş modern Türk sosyolojisinin oluşumuna katkılarda bulunmuş bir sosyologdur. Eserlerini iki ana başlıkta toplamak mümkündür: Toplumsal yapı ve değişme ve aile yapısı. Yasa çalışmalarında nicel tekniklere önem vermekle beraber bu sonuçlardan nitel ve kültürel sonuçlar da çıkarabilmiştir. Bu özellik onun sosyolojisinin en temel niteliğidir. Asla nicel-sayısal veri ile yetinmemiştir. Toplumsal yapının kurumsal işleyişini gündelik hayata dair pratikleri sayısallaştırıken toplumsal yapının bir de değerler ve kültür yanının olduğunun farkındadır. Köy monografilerinin en gündemde olduğu 40’lı yılların başlarında Hasanoğ- lan köy çalışmasını 25 yıl sonra da tekrarlayarak esas ilgisinin değişme noktasında olduğunu bize göstermektedir. Yasa, toplumsal yapının gündelik işleyişini sayı ile belirlerken bu sayıların kültürel anlamını da ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Bu itibarla pozitivist metodolojisini nitel ve anlamacı metodolojik çıkarımlarla bütünleştirebilmiştir. ibrahim Yasa’nın Hayatı ibrahim Yasa, 1911 Selanik doğumludur. Balkan Savaşı sırasında ailesi ile birlikte Balıkesir’e göç etmiştir. 1925’de muallim mektebine girmeye hak kazanan Yasa, mezuniyetinden sonra istanbul’da görev yaparken istanbul Üniversitesi Felsefe şubesine 1933’de kayıt yaptırır. 1934’de Sosyoloji eğitimi için ABD’ye gider, köy sosyolojisi alanında uzmanlaşır. 1940 yılında doktorasını verir ve 1942’de ülkeye döner. Hasanoğlan çalışmasını aynı köyde öğretmenasker olarak vazifeli iken gerçekleştirdi. 1953 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde Sosyal Siyaset kürsüsünü kurdu. Aynı yıllarda açılan Türkiye ve Orta Doğu Amme idaresi Enstitüsü Yasa’nı n araştırmalarını kitap ve makale olarak basmış, olan önemli bir kurumdur. 1977 yılında emekli olmuştur. 1982-1986 yıllarında ODTÜ sosyoloji bölümünde hocalığa devam etmiştir. 1993 yılında ise Ankara’da vefat etmiştir (Başak, 2008: 917-920). Toplumsal Yapı ve Değişme Çalışmaları Türk sosyolojisinde kuramsal olarak marksist ve işlevselci sosyolojik yaklaşımlar, pozitivist metodoloji ve nicel tekniklerle mikro alan çalışmaları köy monografileri ibrahim Yasa,

Türkiye’de toplumsal yapı ve değişme

Türkiye’de toplumsal yapı ve değişme alanında önemli çalışmaları gerçekleştirmiş modern Türk sosyolojisinin oluşumuna katkılarda bulunmuş bir sosyologdur. ibrahim Yasa, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Sosyal Siyaset kürsüsünü kurmuş, köy monografileri ve aile çalışmaları ile tanınmış bir sosyoloğumuzdur. Resim 5.3 ibrahim Yasa ile başlamıştır. Fransız sosyolog Le Play’i ülkemize tanıtan Prens Sabahahattin ve Mehmet Ali fievki Bey ile başlayan “ilm-i içtima” denilen bu sosyoloji anlayışı Türk toplumunun yapısal işleyiş ve değişimini mikro çalışmalar ile yakalamaya çalışır. Erken Cumhuriyet döneminde başlayan bu çalışmaların öncü isimlerinden biri de ibrahim Yasa’dır. Bu kısımda Yasa’nın ilgili çalışmaları analiz edilecektir. Bu konuda ilk eseri, Ankara yakınlarındaki ve ilk köy enstitüsünün kurulduğu, Hasanoğlan köyü üzerindedir (Yasa, 1955). Yasa araştırmasını burada asker-öğretmen iken öğrencileri ile gerçekleştirmiştir. Alan araştırması, Hasanoğlan Köyü’nde 1944-45 yıllarında yapılmıştır. Yasa, Türkiye’de köy çalışmalarının başlamasında Mahmut Makal’ın bu yıllarda “Bizim Köy” adlı eserinin yayımlanmasının etkili oldu- ğunu bildirir. Yasa için önemli olan, Türk devrimi sonrası batılılaşmayı hedeşeyen Türkiye’de toplumsal değişme üzerinde bu hamlenin etkisini görmektir. Yasa, Hasanoğlan Köyü’ne tren istasyonu yapılan 1915’den itibaren çalışmanın yapıldığı 1944 yılına kadar geçen yaklaşık 30 yıl sürecinde topluluğun değişim seyrini tespit etmeyi hedeşer. Yasa’ya göre, ulaşımın geliştiği yerler Türk devriminin etkisinin en fazla olduğu yerlerdir (1955: 4). Onun temel hipotezi: ulaşım ve sanayileşmenin geliştiği merkezlerin civarındaki köylerde sosyal ve ekonomik değişmeler, olduğudur. 1940’ların köy araştırmacısı sosyologlar gibi Yasa özellikle metodoloji üzerinde tartışmalar yürüterek çalışmasına başlar. Buna göre, Yasa bilimsel çalışmalarda kaba gözlem neticesinde ortaya atılan hipotezlerin, dış dünyadan kontrollü gözlem ile veri toplanarak sınandığını belirtir. Bu şekilde hipotetik-dedüktif akıl yürütme ile tarif edilen bir pozitivist metodolojinin ana çizgisini serimlemektedir. Onun temel hipotezine göre, tren yolunun geçmesi ile söz konusu köy kapalı köyden, açık köy haline geçmiştir. Araştırma kapsamında ele alınan konular şunlardır: Köyün doğal çevresi, köyün sosyal yapısı, köyün üretim biçimi, köyün kültürel durumu, sosyo-ekonomik faaliyetlerde değişme ve gelişmeler. Köyün doğal çevresi ile ilişkileri konusunda Yasa, köyde köy enstitüsünün yapı mı ile birlikte çevresel değişimlerin olduğunu bildirmektedir. Yasa’nın tespitlerine göre, köyün sosyo-ekonomik yapısına en fazla etki eden tren yolunun köyden geçmesi ile köyün dış temasının artmasıdır (1955: 48). Köye iletişim araçlarının girmesi de bu ulaşım aracı sayesinde olmuştur. Bu şekilde köylünün zaman ve mesafe kavramları artık değişmiştir. Zamanı daha fazla planlamak durumunda kalmaktadı rlar. Örneğin köye artık “maharet” diye bir kavram girmiştir. Köy enstitüsünün inşası ile yeni iş kolları açılmıştır. Hasanoğlan’ın temel geçim türü tarım ve hayvancılıktır. Ancak köye tren yolunun gelmesi ve enstitü ile yeni geçim yolları da eklenmiştir. Köy topluluğu içinde müteahhit ve memur kesimi oluşmuştur. Birinci Dünya Savaşı sırasında açılan tren yolunun etkisi ile köy yavaş yavaş kapalı köyden açık köy durumuna geçmiştir. Hasanoğlan köyünün tarımsal üretimi konusunda Yasa’nın bulguları şöyledir; köyde arazi boldur ancak köyde kiralama ve ortakçılık usülü ile tarımsal üretim yapı lmaktadır. Köyde tarımsal üretim araçaltrı oldukça ilkeldir. Topraksız köylüler köye sonradan yerleşenlerdir. Yeni iş imkânlarının açılması tarımsal üretimi olumsuz etkilemiştir. Öyle ki, 1944 yılında köylü yiyeceklerini dışardan edinmek zorunda kalmıştır. Köylünün hayat standardı oldukça düşüktür; bu yüzden sosyal tabakalaşma pramidinde en üst ile en alt grup arasında önemli farklılaşma yoktur. Köylü yeniliklere karşı ilgisizdir. Köyde gittikçe sosyal dayanışma da zayışamaktadır. Yasa köy ailesinin kuruluşuna dair nitel gözlem verileri ile birlikte evlenme yaşı ortalamaları gibi nicel verileri bize aktarmaktadır. Buna göre, köyde ailenin ku- ruluşu yani evlenme törenleri üç safhada gerçekleşmektedir: tanışma, nişan ve dü- ğün. Köyde evlenme yaşı şehre göre düşüktür. iktisadi zorunluluklar bu durumu ortaya çıkarmaktadır. Köyde Birinci Dünya Savaşı dolayımı ile eşlerini kaybeden çok sayıda dul kadına rastlanmaktadır. Köy haneleri uzak ve yakın akrabalardan oluşmaktadır. Artık zamanla şehre kız vermeler artmıştır bunun nedeni ise köy halkı nın modernleşme eğilimidir. Köyün doğal çevresi ile ilişkileri konusunda Yasa, köyde köy enstitüsünün yapımı ile birlikte çevresel değişimlerin olduğunu bildirmektedir. Köyde eğitim ise iki başlıdır bir yanda geleneksel okul diğer yanda ise devletin açtığı ilk okul faaliyet göstermektedir. Yasa, eski eğitim sisteminin devrimlerle yıkılmasının ardından köylünün epey bocalamış olduğunu, bildirir (1955: 192). Köylünün dış dünya ile ilişkisi ve ilgisi çok azdır. Halk odası ise faaliyet göstermemektedir. Köylünün dini inanç ve pratikleri konusunda ise Yasa’nın tesbitine göre, tren yolunun gelmesi ile birlikte giddikçe azalan bir özene sahiptir. Köylü zor durumları nda Tanrı’ya sığınmaktadır. Kadınların dini inançları erkeklere oranla daha güçlüdür. Yasa köye tren yolunun gelmesinden itibaren geçen 30 yıllık süreçte toplumsal değişmeleri şöyle özetlemektedir: Tren yolu ile yeni ve modern meslekler köye girmiştir. Köy halkı gündelik ve sosyal davranışları konusunda modernleşmiştir. Köylüler arasında bireyselleşme artmıştır. Sosyal dayanışma zayışamıştır. Ev dekorasyonları şehirleşmiştir. 30 yıl önce köy merkezi cami etrafı iken artık iktisadi faaliyet alanalrı köy merkezi olmuştur. Mahalle mektebinin yerini ilkokul almı ştır. Köyde haberleşme ağı modernleşmiştir. Köy nüfus ve iş-meslek hareketliliğ i bakımından daha aktif hale gelmiştir. Ticari usul trampadan para ekonomisine geçmiştir. Medeni kanun köyde resmî nikâhın ve veraset kanunun uygulanması nı sağlamıştır. Yasa, 1968 yılında Hasanoğlan çalışmasını tekrarlamıştır. Yasa ilk araştırmadan 25 yıl sonra Hasanoğlan’daki toplumsal değişmeleri gene nicel verilere dayalı olarak tespit etmiştir. ilk göze çarpan konut kooperatişerine ait binalardır. Köyün nüfusu artmış ve bir kasaba topluluğu haline gelmiştir. Aile başkanları- nın Ankara gidiş-geliş sıklıkları artmıştır. fiehre yerleşen aşlelerin sayısı artmıştır. Evlenme adetleri ortadan kalkmamıştır. Akraba evliliği azalmıştır (1969: 265). iki çocuklu aile sayısı tüm aileler içinde dörtte birlik bir oranı teşkil etmektedir. Aile başkanları eskisinden daha fazla çocuklarının eğitimi ile meşguldür. Köyde çiftçi olanların sayısı düşmüş memur ve işçi olanların sayısı artmıştır. Sağlık- temizlik alışkanlıkları modernleşmiştir. Köyde boş inanç alışkanlıkları devam etmektedir. Kadınların dinsel eğilimleri erkeklere oranla daha katıdır. Tüm bu sonuçlar din konusu hariç köyde ciddi bir nüfus hareketliliği ve modernleşme, şehirleşme dikkat çekmektedir. Yasa’nın diğer bir köy monografisi Sindel Köyü çalışmasıdır (1969). Sindel Köyü bir Batı Anadolu köyüdür. Sindel, Yörük göçebe halkın yerleştirilmesi ile oluşmuş bir köydür. Yasa, göçebe aşiretten yerleşik hayata geçme sürecinde yaşanan toplumsal değişmeleri tespit etmek üzere araştırmasını gerçekleştirmiştir. Köyde hayvancılığa dayalı bir geçim ekonomisi söz konusudr. Yasa, demokrasiye geçildikten sonra köyde gericiliğin ve particiliğin arttığını belirtir (1969; IX). Yasa’ya göre, bir köyün toplumsal ve ekonomik yapısını ortaya çıkarmak için ilk önce iş-güç tarzı ile ekolojiye bakılmalıdır. Sindel Köyü’nün temel iş-gücü tarımsaldı r. Toprağın yüzde sekseni işleyen köylüye aittir. Sindel Köyü’nün önceki iş-gücü ise çobanlıktır. Araştırmanın temel hipotezi, köyün iş-gücünün değişimi ile toplumsal değişimin meydana geldiğidir. Köylülerin başlangıçtan beri üç aşamalı bir iş-güç değişimi olmuştur: çobanlık, devecilik ve ortakçılık. Atatürk Devrimleri köyü değiştirdiğ i halde pek az köylü devrimlere anılarında yer vermektedir (1969: 5). Yasa, Durkheimcı ve Playci metodolojiyi karşılaştırır. Buna göre, Drkheimcı çalı şanlar tarihsel veri ve resmî rakamlarla araştırma yapmaktadırlar. Le Playci medolojide çalışanlar ise aile bütçeleri gibi nicel verilere başvurmaktadırlar. Yasa’ya göre, araştırmacılar araştırma yaptığı topluluk ile yüzyüze gelmeleri gerekir. Tarihî ve resmî kayıtlar toplumu yaşadığı ve değişime uğradığı dinamik halinde tespit edemez. Yasa’ya göre, köy monopgrafileri tipik köy özellikleri gösteren köylere yapıldı kça elde edilen sonuçlar genellenebilir bir niteliğe kavuşacaktır. Üç temel araştırma sorusu çerçevesinde çalışma yürütülmüştür; Sindel Köyü’nün doğal çevresinin sosyal organizasyona etkisi nedir?, Sindel Köyü’nün Bergama kasabası ile etkileşimi nasıldır?, Sindel köyü ile civar köyler arasında benzerlik var mıdır? Sindel Köyü araştırmanın yapılmasından yüzyıl önce göçebelerin Osmanlı hükümeti tarafından yerleştilmesi ile kurulmuştur. Çobanlıktan tarıma geçme, sosyal hayatı ve manevi alanları değiştirmiştir. Toprağa yerleşmeden önce, rastlanan ağaları n yerini yerleşimden sonra kasaba zenginleri almıştır. Toprağa yerleşince karakullukçu ve ortakçı toplumsal gruplar ortaya çıkmıştır. Köyün nüfus artışı, yetersiz tarımsal üretimden ötürü çok az artmaktadır. Köyde aileleler daralarak modernleşmektedir. Bunun nedeni ise ekonomik zorunluluklardır. Köylü üreticiler zor işlerde çalışmayı istememektedir. Yasa’ya göre bunda etken köylünün kanaatkâr dünya görüşüdür. Çok yavaş da olsa köyün ekonomik, teknik ve kültürel yeniliklerle değişeceğine inanılmaktadır. Halkın henüz düşün hayatını genişletecek iletişim ve haberleşme araçları yoktur. ibrahim Yasa, Türkiye’nin toplumsal yapısı ve değişme konusunda en kapsamlı ve önemli tespitlerini sunduğu eserini 1970 yılında yayınlamıştır. Bu eserinde Yasa, nicel bir araştırma yapmamış ancak akademik hayatı içinde gerçekleştirdiği araştırmaların sonuçlarına ve diğer toplumsal yapı çalışmalarına dayanarak Türk toplumsal yapısı hakkında önemli değerlendirme ve tespitlerde bulunmaktadır. Yasa’ya göre, Türkiye az gelişmiş bir Doğu ülkesidir. Kırsal alanlar dâhil ülkede kanaatkâr bir dünya görüşünden vazgeçilmektedir. Kentlerde ise yeni kuşakları n huzursuzlukları dikkat çekmektedir (1970: IV). Ona göre, tüm az gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bizde de ekonomik sömürü düzeni devam ettiği için demokratik bir rejim de kurulamamaktadır. Türkiye henüz mayası tutmamış ve yolunu arayan bir ülke konumundadır. Toplum bilimsel olarak toplumsal yapı; bir topluluğun toplumsal düzeni, kuruluşu, kuruluşun işleyişi ve bir takım görevlerin yerine getirme yoludur (Yasa, 1970; 1). Bir toplumu oluşturan insanlardır. Bu insanlar karşılıklı ilişki kurarlar. Bu ilişkileri ise topluluğun maddî ve manevî güçleri belirler. Yasa bir toplumsal yapının nasıl inceleneceğini araştırma başlıkları ile belirtir: Toplumun demografik yapısı, etnik ve kültürel yapısı, ekonomi politik ve toplumsal tabakalaşma ve sınışar, toplumsal değişme ve temel sorunlar. Türkiye’nin temel sorunlarının altında hızlı nüfus artışı vardır. Nüfusun genel ve etnik yapısı nüfusu incelerken üzerinde durulması gereken konulardır. Bir toplumun yapısını belirleyen aynı zamanda kültürel ögelerdir. Buna göre ilkel toplumlarda yerel değerler çağdaş toplumlarda evrensel değerler kültürü belirlemektedir. Evrensel olarak herhangi bir toplumu belirleyen evrensel kültür unsurları şunlardı r: aile ve akrabalık, dil, tarih ve gelenekler, din, eğitim ve siyasal örgüt. ilkel toplumlarda toplumsal yapıyı belirleyen unsur aile ve akrabalıktır. Kültürün süreklili- ğini ise dil sağlamaktadır. Yasa’ya göre etnik yapı; bir topluluğun ırk, dil, din, kültür unsurlarının karşılıklı etkileşimi ile ortaya çıkan bir kavramdır. Etnik birlik ise, toplumsal ve kültürel bir homojenitedir. Ancak Yasa’ya göre böylesi bir birlik sadece hayaladir. Bununla birlikte aynı dili konuşan, aynı dine bağlı, aynı gelenek ve göreneklere saygı duyan toplumları etnik birlikler olarak tanımlayabiliriz (Yasa, 1970: 19). Toplumsal yapı incelemelerinin bir diğer konusu ise ekonomi politiktir. Ekonomi politik, insanları n yaşamak için yaptıkları ortak çalışma olan üretim ve üretim dolayımı ile aralarındaki kurdukları çeşitli ilişkilerin bütünüdür. Toplumsal tabaka, bir toplumun iş bölümün sonucu ortaya çıkan gruplaşmalardı r. Buna göre tabakalaşma meslekleşme ile bağlantılıdır. Toplumsal sınıf ise, bir toplumun farklı kriterlere göre ayrımlaşması ile oluşan gruptur ki bu kriterlerin en önemlisi ekonomik düzeydir. Yasa, toplumsal yapı araştırmalarının ana başlıklarını tanımladıktan sonra bu başlık ya da araştırma konuları bağlamında Türkiye’nin toplumsal yapısını analiz etmeye başlar. Yasa 1970 yılına kadar Türkiye’nin toplumsal yapısına ilişkin tüm eserleri etüd ederek bu alandaki çalışmaların bir özetini bize sunmaktadır. Hem tarihsel hem de nicel verilerden yaralandığı gözlemlenmiştir. Türk toplumunun nüfus yapısını analiz eden Yasa, nüfusumuzun 1965 sayımına göre %3 artış gösterdiğini belirtir. Nüfusumuzun üçte biri kırsal alanda yaşamaktadı r. Bölgelere göre bakıldığında Doğu Anadolu bölgesi kır ve göçebe nüfusa sahiptir. Nüfusumuzun beşte üçü biyolojik ve ekonomik olarak etken yaş aralığı olan 15-65’de yığılmaktadır. Toprak mülkiyeti konusunda ise Yasa, Doğu ve Güneydo- ğu’da halen feodal toprak mülkiyetinin devam ettiğini; bunun nedeninin ise Osmanlı nın bu bölgelerdeki toprakları Ekrat beylerine hediye verdiği için dirlik düzeninden ayrı özel mülk statüsü taşımasına başlamaktadır. Yasa’ya göre köylüler yeterli toprağa sahip olmadığı için kentlere göç etmektedirler. Sonuç olarak ülke- Toplum bilimsel olarak toplumsal yapı; bir topluluğun toplumsal düzeni, kuruluşu, kuruluşun işleyişi ve bir takım görevlerin yerine getirme yoludur. Toplumsal tabaka, bir toplumun iş bölümün sonucu ortaya çıkan gruplaşmalardır. mizde toprak mülkiyeti küçük işletmeciliğe dayanmakta ve küçük bir azınlık toprakları n büyük kısmına sahip olduğu belirtilmektedir (Yasa, 1970: 65). Siyasal ve ekonomik örgütlenme arasındaki ilişkiye binaen Yasa, bir toplumsal siyasal rejimin ve buna bağlı olarak ekonomik sistemin toplumsal yapıda değerleri ve halkın davranışlarını belirlediğini söyler. Türk toplumu üzerinde merkeziyetçi mutlak monarşinin etkisi halen devam etmektedir. Bu hal halk içinde “adam sendecilik” davranışına yol açmaktadır. Reformlara yukardan aşağı uygulandığı için halk etken olamamıştır. Ancak demokrasiye geçilme ile halk içinde siyasal katı lım istemi artmıştır. Ulaşım ve haberleşmenin toplumsal yaşama etkisi büyüktür. fiehirlerin büyümesi yol kavşakalrında olmaları ile ilgilidir. Haberleşme ise siyasal olarak bir toplumu ortak hedeşer doğrultusunda belirlemek için önemli bir araçtır (Yasa, 1970: 88). Dolayısı ile Türk modernleşmesinin öenmli bir aracı da haberleşme araçları olmuştur. Yasa bir sosyolog olarak önemli bir tespitte bulunur. Ona göre, toplumsal sorunları anlayabilmek için, ileri toplumlarda uygulanan yöntemlerin toplumsal yapı ya uygun olup olmadığı tartışılmalıdır. Bu hallerde toplumsal yapıyı suçlamak yerine yöntem ile toplumsal yapı arasındaki ilişkileri irdelemek toplumsal sorunları mızı analiz etmenin bir yolu olabilir (Yasa, 1970: 89). Yasa 1961 Anayasası ile Türkiye’de toplumsal sınıf bilincinin gelişmesi arasında önemli bir ilişki görmektedir. Türkiye’de işçi sendikalrının kurulabilmesi bu bilinçlenmeyi sağlamıştır. Yasa, Türk toplumunun sorunları başında bölgeler arası gelişmişlik düzeyinin farklılığına da işaret etmektedir. Yasa, Türk toplumunda görülen aile yapısına ilişkin türleri dörde ayırmaktadır: göçebe ailesi, köy ailesi, kent-kasaba ailesi, gecekondu ailesi ve taygeldi ailesi. Bunların içinde Yasa’nın aile çalışmalarında yer verdiği orijinal aile türü taygeldi ailesidir. Bu aile; karşı cinsten çocukların olan dul insanların evlenmesi ile oluşmaktadı r. Karşı cinsten çocuklara “tay” adı verilmektedir. Bu genç çocuklardan tarımsal üretim alanında yararlanılması onlara bu ismin verilmesinin nedenidir. Dul bireyler evlenmeden karşı cinsten genç çocuklarını evlendirirler. Böylece bu çocukları n birbirlerini konumlandırma sorunlarının ötesine geçmek amaçlanmaktadır (1970: 110). Yasa, toplumsal yapımızın temel unsurları nı analiz ettikten sonra toplumsal yapının özelliklerini şu şekilde saymaktadı r: otoriteye ve birincil gruplara bağlılık, toprağa bağlılık, sihirsel ve dinsel inançlara bağlılık. Bu özelliklerin inşa ettiği kişiliklerin özellikleri ise; içe dönüklük, kuşkuculuk ve güvensizlik, bencilliktir (Yasa, 1970: 122-124). Yasa, diğer toplumsal yapı çalışmalarında rastlanmayan bir biçimde toplumsal yapı ile kişilik özellikleri arası nda bağ kurmaktadır. Yasa’yı bu alandaki diğer çalışmalardan ayıran onun, burada işaret edilen, yapının sadece kurumsal işleyişini değil değersel yönelimlerini de bize vermesidir. Yasa bir sosyolog olarak önemli bir tespitte bulunur. Ona göre, toplumsal sorunları anlayabilmek için, ileri toplumlarda uygulanan yöntemlerin toplumsal yapıya uygun olup olmadığı tartışılmalıdır. ürkiye’nin değişme yönünü, Yasa, tarımda makineleşme, köylerde okullaşma ile birlikte şehirleşme ve modernleşme eğilimlerinin artması yönünde görmektedir. Ancak şehirleşme gecekondulaşma gibi sorunları da beraberinde getirmektedir. Dengesiz toprak dağılımı ağalık gibi bir sorunun sürmesine neden olmaktadır. Yasa, halk ile aydın arasındaki kopukluğu da sosyal bir sorun olarak ifade etmektedir. Yasa, son olarak toplumsal kalkınma tanımı yaparak Türkiye için önerdiği yönü ifade etmektedir. Toplumsal kalkınma; toplulukların ekonomik, kültürel ve toplumsal sorunlarını iyileştirmek,onları ulus içinde birleştirmek, halkın çalışması- nı devlet olanakları ile birleştirmektir (1970: 172).

 

Aile Yapısı Üzerine Çalışmaları

Yasa’nın diğer bir çalışma alanı Türk aile yapısı üzerindedir. Bu kısımda bu konuda yaptığı iki temel çalışmaya yer verilecektir. Bunların ilki gecekondu ailesi, diğeri yurda dönen işçi aileleri üzerinedir. ilk çalışma Türkiye’de gecekondulaşma sorununu gündeme getiren ilk eserlerden biridir. 1966 yılında yayımlanan çalışmada; gecekondu ailesinin doğuşu, oluşumu, gelişimi ele alınmaktadır. Yasa, Türkiye’de gecekondulaşmanın altında yatan köyden şehre göçün nüfus ve ekonomik nedenlerini irdeler buna göre, eşitsiz toprak da- ğılımı ve işsizlik, artan nüfusu besleyemeyen küçük toprak dağılımı, tarımda makineleşme göçe ve dolayısı ile gecekondulaşmaya neden olmaktadır. Tüm bu etkenler ülkemizde 1945 sonrası iç göçün artışına neden olmuştur. Gecekondu konutların yapısal özelliklerinde dikkat çeken helaların ve çeşmelerin ortaklaşa oluşu ve evlerin sıhhi olmaması köy evlerine benzemeleridir. Bu nedenle salgın hastalıklar bu bölgelerde sıklıkla görülmektedir (1966: 58). Gecekondu yapımı ve satımı artık Ankara’da bir iş kolu haline gelmiştir. Yasa’nın genel eğilimi gerek gecekondu bölgelerini gerek burada görülen aile biçimini köy ve şehir arasında bir geçiş hali olarak değerlendirmesidir. Konutun özellikleri, dekorasyonu, yenilen yiyecek türleri vb. konularda bu temel hipotezini doğrular. Gecekondu ailesi için şehirli ev eşyaları kullanım değil toplumsal saygı nlık kazanmak için birer gösteri malzemesidir (1966: 72). Köy ailesi şehre göçerken üç aşamadan geçer; şehrin yaşam koşullarını araştırma, iş bulma ve ailenin getirilmesi son olarak bir gecekonduya sahip olma. Bu süreç gecekondu ailesi için bir bocalamadır. Çünkü köydeki dayanışmayı şehirde görememektedir. Gecekondu ailesi, köy ailesinden her bakımdan farklılaşmaya başlamı ştır. Örneğin evlenme adetleri artık çok pahalı gerçekleştirilmemektedir. Gecekondu ailesi duygu, düşünce ve yaşantı olarak köylü özelliklerini sürdürse dahi şehrin konforundan faydalanmaktadır. Ailenin çözülmesi boşanma değil ölümdür. Yasa, çok içkin bir tespit yapar. Gecekondu ailelerinde çocuklarının ilerdeki mesleklerinin memur olmasını istemelerinin nedeni olarak Türk toplumunda görülen “efendilik kompleksi”ne bağlar (1966: 119). Bu kompleks Osmanlıdan beri toplumun yöneten ve yönetilen olarak ayrılmasından kaynaklanmaktadır. Gecekondu ailesi gelirlerini arttırarak; ev sahibi olmayı, çocuk okutmayı ve geçimlerini iyileştirmeyi arzu etmektedirler. Gecekondu ailesinin yemek saatlerini yedikleri besinlerin türlerini iş-güçleri belirlemektedir. Eğer şehirli besin maddeleri ucuz ve kullanımı kolaysa tercih etmektedirler. Gecekondu ailesi günlük zamanlamalarında, sağlık ve hijyenik davranışlarında, giyim-kuşamlarında gittikçe şehirli özellikleri benimsemektedirler. Eğitim, haberleşme konularda şehirleşse dahi dinsel inanışlar konusunda köy ailesine benzemektedir. Aile gezmelerine önem vermektedirler. Gecekondu aileleri bölgesel farklılıklarını şehirleşerek aşmaktadırlar. Ancak şehirlilere karşı olumlu düşünceler geliştirmemektedirler. Örneğin şehirli zenginler alın teri ile kazanmamaktadır. fiehirliler kendilerini üstün ve ayrıcalıklı görmektedirler (Yasa, 1966: 236). Yasa’nın aile ve toplumsal değişmeye odaklandığı bir diğer önemli çalışması Almanya’dan yurda dönen işçi aileleri üzerine yaptığı araştırmadır (1979). Yasa bu çalı şmasında özellikle yurda yeni beceri ve görüşlerle dönen işçilerin Türk toplumunda nasıl değişimlere yol açabileceklerini belirlemeye çalışır. Çalışması karşılaştırmaya dayalıdır. Dış göçün en önemli toplumsal etkisi yeni iş-güç alanlarının açılması ve arkada kalanları tüketici hale sokmasıdır. Türk işçiler özellikle fabrika işçiliği yapmak istemektedirler; çünkü bunu işi daha prestijli saymaktadırlar. Yasa, Almanya’dan dönen Türk işçilerin çok ağır bedeller ödeyerek ülkelerinde iyi ekonomik geçime kavuştuklarının altını çizer. işçi aileler genellikle toprağa yatırım yapmaktadırlar (1979: 171). işçi ailelerdeki erkekler okul yaptırmayı yeğlerken, kadınlar camiden yana eğilim göstermektedir. Yurt dışından dönen işçiler sol partilere eğilimli iken, deney grubu sağ partilere oy vermektedirler. Dış göçlerin tinsel etkisi, özellikle aile içinde kadının saygınlığının artması ve aile üyelerinin geleneksel kalıplardan uzaklaşmalarıdır. “Alamancı” olarak nitelenen işçi aileleri artık çocuklarının memur değil serbest girişimci olmalarını arzu etmektedirler. Bu ailelerin yemekleri, temizlik alışkanlıkları zamanla değişmiştir. Alamancı ailelerin bir orta sınıf oluşturması ise beklenen bir sonuç olarak görülmektedir. Yasa’nın aile ve toplumsal değişmeye odaklandığı bir diğer önemli çalışması Almanya’dan yurda dönen işçi aileleri üzerine yaptığı araştırmadır. Behice Boran’ın eserlerini, çeşitli sorunlara karşı geliştirdiği düşüncelerini ve sosyolojik yaklaşımları nı özetleyebilmek. Behice Boran, Türk sosyolojisinde Prens Sabahattin’in Fransız sosyolog Le Play’den esinlenerek kurduğu ‘science social’ ekolünün bir temsilcisidir. Bu ekolü farklılaştıran, sosyolojik araştırmaları n toplumsal yapı ve değişme odaklı olarak ve direk toplumun kendisine gidilerek veri toplanması nı (survey) önermesidir. Toplumsal de- ğişmenin, Ziya Gökalp’in aksine, devlet ve toplumun siyasi kimliğinin değişmesi ile değil yapı- nın kendisinin somut olarak değişmesi ile mümkün olduğu, savunulmaktadır. Boran, bu noktada Marksist sosyolojiye kayarak, toplumun yapı- sal dönüşümünün ancak insan-doğa ilişkilerinde kullanılan üretim araçlarının yani teknolojinin değişmesi ile olacağını savunur. Onun sosyolojisinin ontolojik (kuramsal) yanı, Durkheimcı sosyoloji, beşerî ekoloji ve Marksist sosyolojinin bir şekilde eklemlenmesidir. O, bu zıt ekolleri birinden diğerine çok kolaylıkla geçerek kullandığı görülmüştür. Örneğin doktora çalışmasında, meslekleri, toplum organizmasını oluşturan, fonksiyonel birlikler olarak tanımlarken Durkheim’dan, ancak meslek karşılığı alınan ücret ile insanların sosyal yaşantılarının, değerlerinin ve sosyal statülerinin belirlendiğini söylerken Marksist sosyolojiden esinlenmektedir. Bununla birlikte, toplumsal yapının temel belirleyicisinin üretim ilişkileri olduğunu savunurken, açık bir biçimde Marksist sosyoloji yandaşıdır. Ancak Durkheim’dan yararlanmasına rağmen ‘kolektif vicdan/ bilinç’ kavramının bilim dışı olduğunu da söyleyerek, Durkheim sosyolojisinin ve onu takip eden Türkiye’de ‘içitimaiyat’ ekolünün bilim dışı olduğunu iddia eder. Boran’ın bilim anlayışı, doğa ve toplum ontolojilerinin birliğinden ötürü sosyolojinin doğal bilim olduğunu savunan pozitivisttir. Boran’ın evrenselci bilim anlayışının temelinde her toplumda temel belirleyicinin insandoğ a ilişkileri olduğu savı yer alır. Bu itibarla, Osmanlı ve Türk toplumunun özerkliğinin savunulması na ve ‘millî bilim’ anlayışına karşıdır. Metodolojik olarak ise, Boran, bir problem çerçevesinde Survey tekniğini benimser. Bununla birlikte metodolojisinin zihinsel yanının hipotetik-dedüktif akıl yürütme tarzı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü araştırmanın başında problemin teorik tasarı mı ile işe koyulduktan sonra ampirik alana geçmektedir. Ne aradığını bilerek ampirik sorgulamayı tercih etmektedir. Ampirik veriler ile teorisini sınar. Ancak tüm bilimsel çalışmalarda olduğ u gibi aradığı şeyi bulmaya odaklanır. Boran, Türk sosyolojisinde sonradan gelişen ‘Toplumsal Yapı ve Değişme’ ana bilim dalı çerçevesinde eserler veren, Mübeccel Belik Kıray ve Fatma Başaran’ı yetiştirerek somut olarak katkı da bulunur. Bununla birlikte Türk sosyolojisinde tutarlı bilimsel çalışmaların nasıl yapılması gerektiğ i konusunda örnek bir hoca ve sosyolog olduğu söylenebilir. Behice Boran’ın çok erken bir dönemde akademik ve bilimsel çalışmaları bırakması sosyolojimiz adına bir kayıptır. Boran, toplumu analiz eden, onun yapısal sorunlarına çözümler üreten bir sosyolog olmaktan toplumsal değişimin yönünü tayin eden bir siyasetçi olmaya geçerek, tercihini yapmıştır. Ancak, sosyolojide bilimsel çalışmalarına devam ederek önemli çalışmalar ortaya koyabilirdi. Türk sosyolojisi, erken ve en verimli yıllarında sosyolojiyi bırakan ya da bırakmak zorunda kalan hocalarının katkı- larını minnetle anmaktadır. ibrahim Yasa’nın eserlerini, çeşitli sorunlara karşı geliştirdiği düşüncelerini ve sosyolojik yaklaşı mlarını sıralayabilmek. ibrahim Yasa kendi çalışma alanında salt gündelik hayattan kurumların işleyişine dair nicel verileri kullanarak değil, aynı zamanda tarihsel verilere dayalı olarak sadece betimsel değil, Türk insanı nın derin anlam dünyasına dair analizler gerçekleştirmiştir. Türk toplumsal yapısı ile kişilik yapısı arasında Weberyan bir bağ kuran alanındaki ilk isimdir. Türk insanının handikaplarının yapısal analizini eserlerinde görmek mümkündür. insanlar toplum içinde kurumsal rolleri ile toplumsal sistemi işletirken, toplumsal yapının özellikleri ile geliştirdikleri kişilik özelliklerini rollerine katarlar. Bu halin çözümlenmesi Mertoncı sosyolojinin ana kaygılarından da biridir. Yasa, toplumsal yapının işleyişi ile bu yapının özellikleri ve kişilik arasındaki diyalektik bağı Türk toplumsal yapı analizlerine yansıtır. Çalışmalarının genel amacı toplumsal yapıyı statik halde tespitten öte toplumsal değişimde etkili olan ana faktörleri belirlemektir. Bu ilgisi karşı laştırmalı toplumsal yapı ve aile çalışmalarında dikkat çekmektedir. Yasa, Türk toplumunun iç göç ve dış göç sonuçlarının yarattığı sorun ve oluşumlarını mikro çalışmalarda tespit ederken aynı zamanda makro analizleri de gözden kaçırmadan mikro-makro, verikuram, tarih-bugün ba- ğını da kurmaktadır.

İlgili Makaleler