İbrahim Paşa Külliyesi Tarihi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi
İbrahim Paşa Külliyesi. İstanbul’da Çandarlı İbrahim Paşa tarafından XV. yüzyıl sonlarında yaptırılan külliye.
Cami, medrese, sıbyan mektebi, çeşme ve çifte hamamdan ibaret külliye, hamamı hariç Mercan mahallesi civarında Uzunçarşı caddesi yakınında. Boğaz’a ve Haliç girişine hâkim bir yerdedir. Hamamı Saraçhanebaşı dolaylarında yer alıyordu.
Cami, Sultan II. Bayezid’in vezîriâzamı olan Çandarlı İbrahim Paşa (ö. 905/1499) tarafından evvelce konağının veya sarayının bulunduğu yerin yakınında yaptırılmıştır. Ayvansarâyî. caminin tarihini “hayr-ı celîl” ibaresinin ebcedle karşılığı olan 883 (1478) olarak gösterir. Ancak İstanbul Vakıfları Tahrir ûe/ieri’nde bu camiyle birlikte İstanbul’daki medrese ve sıbyan mektebinin, İznik’teki caminin ve Kastamonu’daki medrese vakfiyesinin Receb 899’da (Nisan 1494) düzenlendiği kayıtlıdır. Bu vakfiyeye göre. Mimar Ayaş mahallesindeki hamam dışında başta gerek cami ve sibyan mektebi gerekse hamama komşu pek çok ev, dükkân ve hücreden başka Eyüp. Galata, Edirne, Filibe, Serez, Tekirdağ, Karasu gibi Rumeli: Çankırı’da Kalecik, Menteşe’de Kızılöyük, Çine’de Dalama, Kastamonu ve llısu’dakiler gibi Anadolu’da çok sayıda evkaf bu hayrat için bırakılmıştır. Aynı belgede, vakıfların yönetimine dair uzun bir şartname ile birlikte hizmetlilere verilecek ücretler de belirtilmiştir.
Caminin cümle kapısını çerçeveleyen kemerin altında bulunan kitabenin alınlığını teşkil eden bölümünde, üç satır halindeki sülüs hatlı yazıda yapının başlama yılı ebcedle 898 (1493) olarak verilmiş, altta olan daha uzun ve dört satırlık manzum kitabede bitimi yine ebcedle 900 (1494-95) olarak gösterilmiştir. Bu tarihler Hadîkatü’l-cevâmi’dektiere uymasa da vakfiye kayıtlarına uygundur.
Kanunî Sultan Süleyman döneminde bir elçilik heyetiyle İstanbul’a gelerek şehrin Galata sırtlarından görünümünü büyük bir desen halinde çizen Flensburg-lu Alman Melchior Lorichs (Lorck), Halic’in üstünde ve Beyazıt Camii’nin önünde İbrahim Paşa Camii’ni üstünü örten çok dik, âdeta bir piramit biçimindeki kurşun örtülü ahşap çatısı ile göstermiştir. Evliya Çelebi ise XVII. yüzyılda caminin kagir olduğunu, fakat kubbesi bulunmadığını, “Çar köşe levha kubbedir, amma gayet musannadır” cümlesiyle belirtir. Bu ifadeden caminin kubbesiz fakat çok zengin surette bezenmiş, çatı içine gizlenmiş bir ahşap kubbeye sahip olabileceği ve İstanbul yangınlarının bu kubbeyi yok etmiş bulunacağı tahmin edilebilir. Aynı isimdeki diğer ibadet yerlerinden ayırt edilmesi için Atik İbrahim Paşa Camii de denilen eserin, genellikle Haliç kıyılarından başlayarak İstanbul’un kuzeydeki bölgelerini harap eden büyük yangınlardan zarar görmüş olması mümkündür. Fakat en büyük tahribi 23 Eylül 1911 ‘de Uzunçarşı-Mercan yangınında görmüştür. Başta Erkân-ı Harbîyye binası olan Âlî Paşa Konağı olmak üzere Lâleli ve Langa semtlerine kadar pek çok binayı harap eden bu yangında İbrahim Paşa Camii de yanarak dört duvar halinde kalmış ve bu durumunu Cumhuriyet döneminde de uzun yıllar muhafaza etmiştir. Atölye ve eski hanların yer aldığı bir bölgenin ortasında bulunduğundan cami yıllarca metruk kalmış, ancak 1965’te esnafın yardımları ile Vakıflar İdaresi’nce geniş ölçüde tamir edilerek ibadete açılmıştır. Caminin yakınında bulunması gereken medrese ise daha önce yıkıldığından sadece bazı duvar kalıntıları tesbit edilebilmiştir.