Tarih

İbrahim Hakkı Paşa Kimdir, Hayatı

İbrahim Hakkı Paşa. Sadrazam, fikir adamı (D. İstanbul 1863 – Berlin 29 Temmuz 1918).

Hayatı

Kafkasya’dan hicret etmiş Gürcü bir ailenin çocuğu olan Şehramaneti meclis reisi Remzi Efendi’nin oğludur. İlk tahsilini mahallesinin rüşdiye mektebi ve sonradan Mekteb-i mülkiye’nin idadi ve üst sınıflarını bitirerek, 1882’de mezuin olmuş ve tahrirat-i hariciye kalemine maaşsız (mülazemetle) atanmıştır. Daha Rüşdiye mektebinde iken, özel hocalardan İngilizce ve Fransızcayı ögrenimine başlamıştı. Hemen bir sene sonra padişahım özel hazinesinden verilen maaş ile mabeyin mütercimligine naklolunmuştur (1883). İlk zamanlar başlıca işi polis romanlarindan hoşlanan II. Abdühamid’e bu romanları tercümeden ibaret olan bu göreve devam ederken, diğer yandan da ilmi şahsiyeti’ni geliştirecek olan tedris görevlerine başlamış ve 1886’da Mekteb-i hukuk tarih muallimliğine ve iki yıl sonra bu derse ilaveten hukuk-i siyasiye ve Ticaret mektebi’nde “ilm-i servet” ve “hukuk-i ticaret” muallimligine atanmıştır. Fakat belki Paşa’nın serbest tedrisati ve o devrin icabati neticesi olarak, bir kaç sene son­ra (1889), 1894’te Bâbıâli hukuk müşâvirliği görevine getirildi.

Nihayet İkinci meşrutiyetin ilanı ardından (1908), maarif nezaretine ve, bir ay geçtikten sonra, ilaveten dahiliye nezareti vekaletine getirilmiştir. Mabeyin mutercimligi, mabeyince icra olunan tensikata kadar ( ekim 1908), uhdesinde kalmış ise de, o tarihten itibaren bu memuriyttinden çekilmiştir. Yalnız Mekteb-i hukuk muallimliklerine yine devam etmekte idi. 3 eylul 1908’de tekrar asaleten Dahiliye nezaretine ve maarif nezareti vekaletine getirilmiş ise de, 23 ekim 1908’de tekrar asaleten maarif nezaretine ve aynı yıl içinde Roma büyük elçiliğine atanmış, ve İstanbul’dan ve derslerinden ayrılmıştır.

Roma’da elçi iken, sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’nin istifasi üzerine, 30 Aralık 1909’da kendisine teklif olunan sadareti kabul etmesi uzerine, 30 zilhicce 1327 ( 12 ocak 1910 tarihli hatt-i humayun ile kabineyi teşkile memur edilmiştir. Sadrazamlığı sırasında, bir aralık Nafia nezaretine vekalet ettigi gibi, aynı yılın ağustosunda Hariciye nezareti de uhdesine verilmiştir.

Sadarete tayini ile beraber, vezaret payesini de almıştı. Kendisine Darül-Fünun-i Osmani fahri muallimligi payesi de verilmiştir.

Hakkı Paşa, 29 eylul 1911’de, Trablusgarb’a İtalyanların hücumlarıyla ortaya çıkan durum üzerine, istifa ederek, onun yerine sadarete Said Paşa getirilmiştir. Hakkı Paşa bir süre mazuliyet ve Trablusgarb’m işgalinin kendisinin başarısızlığına atfolunmasından doğan siyasi bir eziklik halinde kaldiktan sonra, Balkan harbinin ardından tekrar başa gelen İttihad ve Terakki kabinesi tarafindan İngiltere ile askıda olan çeşitli meselelerin, bilhassa İngiltere ile Osmanlı imparatorluğu arasında ihtilafı çıkaracak Bagdad hattı meselesinin, halli zımmnda, murahhas olarak, Londra’ya gönderilmiş ve bu memuriyette başarı sağlayacağı  bir sırada, I. Dünya harbinin ilanı üzerine, Türkiye’ye dönmüş ve nihayet 1916’da Berlin büyük elçiliğine atanmış ve o sırada Almanya ve ve müttefikleri ile Rusya arasında barışın akdi için toplanan Brestlitovsk konferansında sadrazam Talat Paşa’nın idaresindeki heyetin murahhas azalığında, pek faal hizmetlerde bulunmuştu. Berlin’deki görevine döndükten kısa bir süre sonra öldü (29 Temmuz 1918). Cenazesi İstanbul’a getirilerek Beşiktaş’ta Yahya Efendi dergahi haziresinde gömüldü.

Siyasi Kişiliği

Hakkı Paşa, 19. asır sonu ile 20. asır başlarında, Osmanlı Türkiyesi’nde yetişmiş siyaset adamları içinde ilim ile tecrübeyi nefsinde birlestirmiş bir zat idi. Batıda tahsil yapmamış ve batı ile, Roma sefaretine gidinceye kadar, bir iki sınırlı memuriyetten başka bir suretle temas etmemiş, ecnebi mekteplerde, hatta Galatasaray lisesinde bile okumamış. olmasına karşın, aldığı özel dersler ve kendi çalışması ve zekası sayesinde Fransizca, İngilizce ve son zamanlarda biraz Almanca ögrenerek, tam modern ve Avrupalı bir siyaset adamı mevkiine yükselmiştir. Hakkı Paşa’nın son Osmanlı tarihi devrinde, ilk defa olarak, bütün İstanbul’da yaşayan seleflerini, yani eski sadrazamları, birer-birer ziyaret etmesi de kendisinin Avrupalı bir terbiye gereklerini yapmakta dikkatli oldujunu göstermektedir. Bir taraftan mekteplerde ders verip, kitaplar yazarken, diğer taraftan da resmi görevlerine yetişmekten ve boş vakitlerinde de zihin ve fikrini dinlendirmek için, serbestce gezmekten geri kalmamis çok sevimli bir zat idi. Öyle zannedilir ki, Paşa Tepebağı veya Taksim bahçesinde nargilesini içen ilk modern Osmanlı sadrazamıydı. Paşa’nin ilmi hayatı Mekteb-i hukuk’taki dersleri sırasında gelişmiş ve sells ifadesi ve derslerindeki açıklık ile bütün talebesinin hayranlığını kazanmıştır.

Sadareti zamanında, meclis müzakerelerinden hitabet kuvveti ve üst düzey bilgisi sayesinde, hemen-hemen her vakit başarılı olmuştur. Esas kuralı şiddet ve merhametin mezci olarak tasvir ediiebilecek olan program konuşmasında unsurların birliştirilmesi ve asayişin istikrarına önem verileceği zikredilmişti. Bu konuşma üzerine cereyan eden müzakereler neticesinde Mebusan meclisi ken­disine 34 muhalif reye karşı 187 rey ile itimat etmisti.

Paşa’nın sadareti esnasında, kazandığı iç siyaset başarısı olarak, Yemen gailesinin Ahmed İzzet Paşa’nın kumandasında oraya sevkedilen heyet-i seferiye tarafından barışçıl ve mükemmel bir surette tesviye edilmiş olmasini zikredilmelidir. Bundan başka Hakkı Paşa kabinesine aldığı geniş unsurlar sayesinde idare şubelerinde yeniliklerde başarılı olmuş ve modern bir idare tesisine doğru yürümeye başlamışken, sadaretinin 20. ayında (eylül 1911) Trablusgarb meselesi yavaş-yavaş Türk basınında da konu edilmeye başlanmış ve İtalyan gazeteleri her gün daha şiddetle Trablusgarb’daki İtalyanların boykot ve hakarete ve tehlikeye maruz olduklan bahanesi ile, o bölgenin işgalini tavsiyeye başlamışlardır. Nihayet İtalya sefiri Babiali’ye, 24 saatlik ültimatomu ardından, 29 eylül 1911’de harp notasını vermiştir. Bu nota iizerine, Hakkı Paşa istifasinı padişaha takdim etmiş ve Paşa bu istifa ile bir süre siyasi hayattan uzaklaşmıştı. Kendisine o vakit isnat olunan beceriksizlik, bir süre Roma’da bulunmuş olduğu ve Hariciye nezaretini de son zamanlarda bilfiil idare ettiği halde, ufukta görünen bu harp ihtimaline karşı ilgisizlik göstermesine atfolunmus ve halk arasında oldukca şiddetli bir infial uyandırmıştı. Bununla beraber Paşa’nın sonradan gerek Londra’daki müzakerelere başarıyla devamı ve gerek Berlin sefareti esnasında müttefik Almanya’ya karşı siyasetimizi iyi idare edişi ve Brestlitovsk anlaşmasının akdinde gösterdigi siyaset bu infiali vefatının herkeste üzüntü uyandıracağı bir derecede izale etmiştir. Hakkı Pasa’nın doğrudan-doğruya bir İttihad ve Terakki sadrazami olduğunu kabul ettirecek fırkacı bir karakteri vardır denilemez. Hatta son zamanlarda kendisi ile parti arasinda ihtilaf çıkktığına dair bir rivayet de vardı. Ne olursa-olsun Hakkı Paşa’nın meşrutiyeti muhafaza edebilecek yegane fırkanın İttihad ve Terakki olabilecegine inanmış olduğu iddia olunabilir. Bununla birlikte Hakkı Paşa firkaya girmemiş olduğu gibi, fırkacılık zihniyetinden de çok uzak kalmıştır.

Hakkı Paşa’nın sevimli şahsiyeti ve hürriyet ve meşrutiyeti pek iyi anlamış, eslafi gibi önceden edinilmiş düşünce ve önceden verilmiş hükümlere asla tabi olmamış bir zat olmasi itibarıyla denilebilir ki, Tanzimat ricalinden sonra yenileşme ve ilerleme taraftarı serbest düşünceli olarak sadaret makamı işgal eden ilk zat idi. Kendisinin ilim ve sanata olan hürmeti sadareti zamanında basın hürriyetini son derece korumaya özen göstermesiyle, hatta en genç kabine arkadaslarının bile bir aralık tahammiü edemedikleri karikatürlere karşi:—”Benim karikatürüm hakikaten güzel oluyor, bu güzel şeyleri men’edemem.” — demesi ile sabittir.

Medhal-i Hukuk-u Düvel, 1885, Tarih-i Hukuk-u Beyneddüvel, 1885, Küçük Osmanlı Tarihi, 1890,  Tarih-i Umûmi, 3 cilt, 1887-1888

İlgili Makaleler