Tarihi Eserler

İbrahim Çelebi Camii -Manisa- Tarihi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

İbrahim Çelebi Camii. Manisa’da XVI. yüzyılın ortalarında yaptırılan cami.

Aynı adla anılan mahallede Karaköy caddesinin üzerinde bulunan cami ile ya­nındaki medrese ve türbenin banisi olan ibrahim Çelebi, Kadı Karamânîzâde Emre Efendi’nin oğludur. Babası gibi değişik yerlerde kadılık yapmış, Kanunî Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mehmed’in Manisa’da sancak beyi olarak bulunduğu yıllarda (1542-1543) yanında Lalalık ve defterdarlık görevinde bulunmuş, şehza­denin 6 Kasım 1543’te vefat etmesi üze­rine naaşım İstanbul’a götüren heyet ara­sında yer almıştır. Daha sonra İzmir, Me­nemen ve Marmara kadılıklarında bulu­nan evkaf mütevellisi ve emval nâzın olan İbrahim Çelebi. Sultan II. Seiim’e de hocalık yapmıştır. 967 (1559-60) yılında hacca giderken Halep’te vefat etmiştir.

Yapının vakfiyesi yoktur. Caminin basık kemerli cümle kapısı üzerinde iki adet ki­tabe bulunmaktadır. Bunlardan altta yer alan manzum Arapça kitabe ebced he­sabı ile 956 (1549) yılını verir. Bu kitabeye göre cami ve medrese İbrahim Çelebi’-nin kadılık yaptığı yıllarda inşa edilmiştir.

Bunun üzerinde yer alan küçük kitabe ise camide 1298’de (1881) yapılan onanma aittir.

Cami genişçe bir avlu içinde yer alır. Gü­nümüzde kapalı mekân haline getirilmiş bulunan üç birimli son cemaat yeri mer­mer sütunların taşıdığı, sivri kemerler üzerine oturan çokgen kasnakli üç kub­be ile örtülüdür. Bu sütunlarda devşirme olarak Bizans dönemine ait mermer baş­lıklar kullanılmıştır. Kare planlı olan harım kısmının üzerini pandantifli büyük bir kubbe örtmektedir. Yüksek kubbe kasna­ğı sekizgen olup her yönünde sekiz adet küçük pencere bulunmakta, kubbenin ağırlığını masif dört duvar karşılamakta­dır. Bu duvarların üzerine, her sırada iki adet olmak üzere iki sıra pencere açılmış­tır. Bunlardan üst sıradakiler sivri kemer­li, alttakiler ise dikdörtgen sövelidir. Alt kat pencerelerinin lentolan üzerinde tuğ­la alınlıklar bulunur. Caminin kuzeybatı cephesine bitişik durumdaki tek şerefeli minare oldukça yüksek bir kürsü üzerin­de yükselmektedir. Her bir yüzü sivri ke­merli sathî nişlerle hareketlendirilmiş olan sekizgen kesitli pabuç kısmından çokgen gövdeye üçgen pahlarla bağlantı sağlanmaktadır. Şerefe altı üç sıra stalaktitüdir. Minareye son cemaat yerinin kö­şesindeki bir kapıdan ulaşılmaktadır. Bu­nun aksi yönündeki (güneydoğu) kapı ise İbrahim Çelebi’nin türbesine geçit vermektedir. Bu türbe, üzeri kubbe ile örtü­lü kare planlı bir hacim teşkil eder. İçinde mezar taşında yazı bulunmayan tek bir sanduka yer almaktadır. Caminin inşa­sında kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Beden duvarlarında, düzgün kesme taş ve derz aralarında iki sıra yassı tuğla­dan meydana gelen özenli bir taş işçiliği görülmektedir. Caminin dış ve iç süsle­mesinde fazla bir Özellik görülmemekte­dir.

Ahşaptan yapılmış kadınlar mahfili geç tarihli olup bir önem arzetmese de ceviz ağacından olan minberi caminin inşaatın­dan yirmi yedi yıl sonra yapılmış gerçek bir sanat eseridir. Minberin üzerine sağ yan kısmına hakkedilen, sülüs hatla ya­zılmış girift istifli iki satırlık Arapça kita­bede bunun İlyas adında bir usta tarafın­dan 983 (1575) yılında yapıldığı kayıtlıdır. Üçgen aynalıkları ve korkuluk şebekele­rinde altı kollu yıldızdan gelişen çokgenlerden meydana gelmiş geometrik desen­ler içeren ajurlu panolar bulunmaktadır.

Caminin avlusunda, üzeri altı adet sü­tuna dayanan kubbeli yeni bir çatı ile ör­tülü mermer şadırvan haznesi vardır. Bu­nun suyu Akbaldır deresinden alınmak­taydı. Fazla bir mimari özelliği olmayan medresesi avlunun iki yanındaki küçük hücrelerden meydana gelmektedir. Bu mütevazı ölçüdeki külliyenin hazîresi ise caminin doğu tarafındadır.

TDV İslâm Ansiklopedisi