Filozoflar

İbn Meserre (Filozoflar Biyografileri)

filozof/kurtuba_camii İbni Meserre

İbni Meserre (asıl adı Muhammet Bin Abdullah el-Cebeli) (d. 883, Kurtuba – ö. 931, Marakeş), Endülüslü Arap filozofu.

Babasıyla birlikte Mekke’ye giden İbni Meserre, babası ölünce İspanya’ya dönerek, müritleriyle bir zaviyeye çekilmiş, görüşleri tepki görünce Mısır ve Mekke’de yaşayıp ömrünün sonuna doğru Kurtuba’ya dönmüştür.

İbni Meserre’nin Mutezile mezhebine bağlanan görüşlerine göre, Tanrı her çeşit tanım ve niteliğin üstünde, yüce bir varlıktır. Tanrı, bütün bilgileri akıla vermiştir; akıl, bu bilgileri nefs-i küll’e aktarır. Doğa, nefs-i küll’den doğar. Nefs-i küll ile doğanın birleşmesiyse, cism-i küll’ü oluşturur. İnsan davranış ve eylemleri Tanrı’ya bağlanmaz; kendi isteğinin sonucudur. Her oluş belli bir zaman içindedir ve Tanrı isteğinden bağımsızdır. Ölümden sonra ödüllendirilme ya da cezalandırılma söz konusu değildir. Ölüm, ruhun kaynağına dönüşüdür.

Vikipedia

İbn Meserre (ö. 931)

Endülüs’te Bâtınî felsefenin temsilcisi olarak da gösterilen İbn Meserre’nin tam adı, Muhammed b. Abdillah b. Meserre’dir. Kurtuba’da h. 269/882 yılında doğmuş olup, babası Mu‘tezilî düşünce ile felsefî fikirlere meyilli birisi olduğu için, kendisinin de babasının etkisinde kalarak önce Mu‘tezile mezhebine girdiği daha sonra da felsefeye karşı merak sardığı ileri sürülmektedir. Özellikle bâtınî ilimler (sihir, tılsım, azîmet vs.), tasavvuf ve felsefe ilimlerinde, muhtelif görüşlerdeki hocalardan da ders alan İbn Meserre, Antik Yunan felsefesini de okumuş ve Tanrı’nın sıfatlarının nefyi ve Kur’an ayetlerinin te’vili ile ilgili görüşleri, tamamen bu hocalar vâsıtasıyla benimsemiştir. Kendi görüşleri de “zanâdıka” ve “ehli bid‘at” denilen kimseler arasında revaç bulmuştur. Bâtınî görüşlerinden dolayı “el-Bâtınî” unvanı da verilen İbn Meserre, ömrünün sonlarına doğru tasavvufa meylederek zâhidâne bir hayat yaşamıştır.

de Boer’e göre, tabiat felsefesini Endülüs’e getiren İbn Meserre, daha çok Empedoklesçi ve Yeni-Platoncu fikirlerin karışımından meydana gelen ve “Sahte Empedoklesçilik” de denilen fikirleri benimseyen birisi olarak tanıtılmıştır. Sahte Empedoklesçilik denilen şey ise, gerçekte Empedokles’e ait olmayan ancak, bazı İslam filozofları tarafından ona aitmiş gibi gösterilen görüşler olarak açıklanmaktadır.

Palacios ve Corbin’e göre, İbn Meserre’nin hiçbir eseri günümüze kadar gelmediği için, felsefî görüşleri ikinci el kaynakların verdiği bilgiler çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu kaynaklardan elde edilen bilgilere göre İbn Meserre, Plotinus ve sahte Empedoklesçi düşüncede olduğu gibi, gâyet basit ve tanımlanamaz bir birlik (vahdet) tasavvuruna sahiptir. Bu tasavvuru oluşturan temel varlık olan Tanrı, sıfat ve nispetlerden münezzeh, erişilemeyen ve ortaklık kabul etmeyen mutlak bir varlıktır. Diğer varlıklar ile hiçbir ortaklığı ve benzerliği olmayan Tanrı, ilk madde olan heyûlâya istinat eder ve onun vâsıtasıyla sudûr ve tecellî meydana gelir. Heyulâdan da, Tanrı’nın bütün ilimleri verdiği bir akıl meydana gelmiştir. Bu akıldan Tümel Nefs sudûr etmiş ve aklın bilgileri kendisine geçmiş, Tümel Nefs’ten ise, tabiat meydana gelmiştir. Tümel Nefs ve tabiat birlikte cisimleri meydana getirmişlerdir. Böylece heyûlâ, akıl, Tümel Nefs, tabiat ve cisimler âlemi, beş cevheri oluşturmuştur.

Ancak son zamanlarda yapılan çalışmalara baktığımızda, İbn Meserre’nin, Kitâbu’t-Tabsıra (Risaletü’l-İ‘tibâr), Havâssu’l-Hurûf, Kitâbu’t-Tevhîdi’l-Mûkınîn ve el-Müntekâ min Kelâmi Ehli’t-Tükâ adında dört eserinden bahsedildiğini görmekteyiz. Bu eserlerden sâdece Kitâbu Tevhîdi’l-Mûkınîn adlı eserin henüz mevcut olmadığı, onun konusunun da fıkıh olduğu iddia edilmektedir.

Palacios’a göre İbn Meserre’nin etkisi o kadar çok olmuştur ki, ölümünden sonra, Kurtuba, Almeria, Jaen ve Algarve gibi şehirlerde, taraftarları tarafından, öğretileri okutulmaya devam etmiştir. Taraftarlarından bazılarının, üstadlarının öğretilerini yaşatmak amacıyla, Almeria’da bir okul kurduklarından bahsedilmektedir. Corbin’e göre bu okulun en büyük özelliği, Doğu İslam dünyasında tanınmış olan Şiî ve Bâtınî anlayışı temsil etmesidir. Ancak İbn Meserre’nin takipçileri daha sonra sıkı bir takibe uğramış ve İbn Meserre’ye ait olduğu iddia edilen kitaplar toplatılıp yaktırılmıştır.

Corbin’in, İslam düşüncesinin büyük ölçüde Şiî ve Bâtınî etkiler altında kalarak teşekkül ettiğini imâ efiratçden görüşlerinin, burada da karşımıza çıktığını görmekteyiz. Bize göre Corbin’in bu iddiasında, onun çalışmalarının Şiî düşüncesinde yoğunlaşması ve İslam düşüncesini sâdece Şiî ve Bâtınîliğe hasretme çabasının yattığı kanaatindeyiz. Halbuki Corbin’in İbn Meserre hakkında kaynak kişi olarak gördüğü A. Palacios bile böyle bir iddiada bulunmamaktadır.
Hakkında çeşitli iddialar bulunsa da inkar edilmemesi gereken bir şey vardır ki, o da İbn Meserre’nin, Endülüs’te, felsefenin teşekkül etmesinde önemli bir etkisinin bulunduğudur.

Dr-İsmail Erdoğan – perweb.firat.edu.tr