Kimdir

Îbn-i Atıyye-i Müteehhir Kimdir? Hayatı ve eserleri

Îbn-i Atıyye-i Müteehhir Kimdir? Hayatı ve eserleri: Abdü’l-Hak b. Gaalip b. Atıyye el-Muhârîbî el-Mâlikî, büyük bir müfessirdir. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Gırnata ahâlîsinden olup (481) târihinde doğmuş ve (542) senesi Mağrıb’da (Lûraka) denilen mahalde vefat etmiştir. Rahmetu’llahi aleyh.

Mevkî-i İlmîsî:

İbn-i Atıyye, bir ilim ve celâlet hanedanına mensup, zekâsiyle, hüsn-i fehmiyle meşhur, âlim, mütefekkir bir zâttır. Tefsîre, hadîse, fıkha, ede­biyata bi-hakkın vâkıf bulunuyordu. Babası Ebû Bekr Hafız Galip’den ve Ebû Alî el-Gassânî’den, Suğdîdî rivayet eder. Mağrıpda (El-Meriyye) beldesinde (529) senesi kadılık yapmıştır. Nesri lâtif, eş’ârı rengin ve dil-nişîndir. unvanlı tefsîriyle (İmâmü’1-müfessirîn) unvânına liyâkat kazanmıştır. Bu tefsir, âlem-i İslâm’­da büyük bir rağbete mazhar olmuş, her tarafa intişar etmiştir. Bu tef­sirin birinci cildi ile son cildi Lâleli Kütüphanesinde (116-120) numa­ralarda mukayyettir.

Tefsirdeki Mesleğî:

 İbn-i Atıyye, tefsirinin mukaddimesinde diyor ki: Ben bu tefsiri Selef-i sâlihînin isrine tebaiyyet suretiyle yazdım, ehl-i ilhâd’ın akvâlinden ictinâb edip îcâbeden yerlerde onların akvâlini reddettim, Kur’ân’ın efâz-ı mubârekesini tavzih hususunda mechûdumu bezl eyledim.

Bu tefsirin mukaddimesinde ilm-i tefsîre, merâtib-i müfessirine, Arap kabilelerinden hangilerinin lisanlarını muhafaza edip hangilerinin muhafaza edememiş olduğuna dâir ma’lûmât vardır.

Sonra Kur’ân-ı Kerîm’de gayr-i Arabî lâfızlar var mıdır, yok mudur? Mes’elesi de bahis mevzuu edilerek denilmiştir ki, Tabarî’ye ve sâireye göre Kur’an’da Arapca-i sarîhadan başka lâfız yoktur. Sair lûgatlara nisbet edilen kelimeler tevârüd kabilinden olup bunları Araplarla şâir ka­vimler bilittifak isti’mâl etmişlerdir. Fakat İbn-i Atıyye bu iddiayı savab görmüyor. Ona göre Arab-ı âribenin lisanlarına seyahatleri, neticesinde bâzı lûgatlar girmiştir. Şu kadar var ki, bunlar pek azdır, bunlar Araplar tarafından tasrîf edilerek kendi lisanlarına mal edilmiştir. Maamâfih bunlar az bir kısmında da bir tevârüd ve ittifak bulunmuş olmalıdır.

Bu tefsirde hem rivayet tarîkına riâyet edilmiş, hem de dirayet tarıkından istifâdeye çalışılmıştır. İltizâm edilen rivayet tarîki yalnız bir nakilcilikten ibaret değildir, belki bu hususta pek mutabassırâne hareket edilmiş, mevzu’ veya hurâfât kabilinden ma’dûd ahbâr ve asardan kitap sıyânet olunmuş, ehl-i Sünnet mezhebine uygun, fitrat-ı selîme ashabının hüsn-i telâkki edecekleri bir tarza makrûn olarak malûmat serdedilmiştir. Bu tefsirde vücûh-ı kıraate, bâzı mesâil-i fıkhiyyeye, ezcümle akraba­ya, ebeveyne olan vasıyyetler ve kısas hakkındaki ihtilaf-ı fukahâya dâ­ir nâfi’ ma’lûmat vardır.

İbn-i Haldun, bu tefsirin büyük müellifini takdirler ile yâd etmekte­dir. Ebû Hayyân da (El-Bahrü’1-muhît) unvanlı tefsirinde İbn-i Atıyye’nin bu tefsîriyle Keşşaf arasında bir mukaayese yapıyor, bu tefsiri daha cem’iyyetli, daha hâlis, rivayet tarîkına daha mutabık buluyor.

Şeyhü’l-İslâm İbn-i Teymiye de : “İbn-i Attyye’nin tefsiri Sünnet’e muvafık, bid’attan halidir. Keşke âsâr-ı Selefe ittibâ’ hususunda biraz daha sebat gösterseydi, birtakım Mütekellimînin istidlallerini nakletme­seydi” mealinde mütâlâada bulunmuştur.

Me’hazlar : El-Bahrü’l-muhit, Tefsîr-i Şevkânî mukaddimesi, Buğyetül-vuât, Keşfü’z-zünûn.

KAYNAK: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi (Tabakatü’l-Müfessirin), Bilmen Yayınevi