Tarihi Şahsiyetler

Hz. Muhammed -Tasavvufta- Hakkında Bilgi

I (VII) ve II. (Vlll.) yüzyıl­larda âbid ve zâhidlerin Resûl-i Ekrem’i algılayış tarzı, diğer müslümanlara nis-betle kendilerini daha fazla ibadete ver­me ve daha çok âhirete yönelme şeklin­de ortaya çıkıyordu; bu da teorik olmak­tan ziyade pratik bir farklılıktı. Bu tür an­layışlar Hz. Peygamber döneminde Ebû Zer el-Gıfârî, Abdullah b. Ömer. Abdullah b. Amr b. Âs, Ebü’d-Derdâ ve Osman b. Maz’ûn gibi ibadet ve zühd hayatı ile ta­nınan sahâbîler arasında da mevcuttu. Hz. Osman’ın son döneminde başlayan ve Emevîler devrinde devam eden karışıklık­lar ve iç savaşlar bazı müslümanları kendi­lerini İbadete vermeye, dünyadan el etek çekmeye sevketmiş, bu da söz konusu farkların belirgin hale gelmesine sebep olmuştur.

İlk zâhid ve sûffler gerek dünyaya karşı mesafeli durup âhirete yönelme, gerek­se daha çok ve daha nitelikli ibadet etme bakımından Resûlullah’ı örnek alıyor ve bu tutumlarını ahlâkî davranışlarında da sürdürüyorlardı. Allah’ı görüyormuş gibi ibadet eden takva sahibi bir mümin olmak onların gayeleriydi. Zühd ve fakrı ter­cih edip Allah’a çok şükreden bir kul ol­mak için gecenin bir bölümünü ibadetle geçiren Hz. Peygamber’i örnek alıyor, onun izinden giderek kurtuluşa ereceklerine inanıyorlardı. Bundan do­layı farzların yanı sıra nafile ibadetleri de yerine getirmeye çalışıyor, ayrıca hak hukuk gözetmede hassasiyet gösteriyor­lardı.

Kur’an’da Allah’ı sevmek ve O’nun ta­rafından sevilmek için Peygamber’e ita­at şart koşulduğundan [Âl-i İmrân 3/31] ilk sûfîler Resûl-i Ekrem’in daha çok Al­lah’ın sevgili kulu (habîbullah) olma niteliği üzerinde dur­muştur. Allah’ı, resulünü ve Allah yolun­da mücâhedeyi her şeye tercih etme ko­nusunda Kur’an’da yer alan uyanlar [Tevbe 9/24] ve iyi bir müminin Peygam­ber’i kendisinden daha çok sevmesi ge­rektiğini belirten hadisler onlar üzerinde etkili olmuştur. II. (VIII.) yüzyılın ikinci yansın­dan itibaren Basra’da Râbia el-Adeviyye’-nin öncülük ettiği bir grup sûfî daha çok ilâhî sevgi üzerinde durmaya ve sevgi unsurunu öne çıkarmaya başladı. Cenâb-ı Hakk’ın Hz. Muhammed’e yönelik ezelî sevgisi olmasaydı hiçbir şeyin var olmayacağına inanan sûfîler için kutsî hadis ola­rak kabul ettikleri, “Sen olmasaydın felek­leri yaratmazdım” ifadesi büyük bir önem taşır.