Tarihi Şahsiyetler

Hz. Muhammed Mucizeleri -Haberi Mucizeler- Hakkında Bilgi

Hz. Peygamber’in geçmişe, içinde bulunduğu zamana veya geleceğe ilişkin bazı hususları haber ver­mesi ve bunların bildirdiği şekilde ger­çekleşmesidir. Resûluliah okuma yazma bilmediği, tahsil görmediği ve kimseden özel bilgi almadığı halde geçmiş peygam­berlerin mücadeleleri ve Ashâb-ı Kehf kıs­sası gibi tarihî olayları haber vermiş, baş­ta Ehl-i kitap olmak üzere dönemin âlim­leri tarafından herhangi bir itirazla kar­şılaşmamıştır. Aynı şekilde Bizanslıların İranlılar’ı yeneceğini [Rûm 30/2-4] müş­riklerin ileride bozguna uğrayacağını [Kamer 54/44-45] Mekke’nin fethedilece­ğini ve müslümanların geleceğinin par­lak olacağını [Nûr 24/55; Ahzâb 33/ 22; Feth 48/11. 15-16, 27] bildirmiştir. Hz. Peygamber’in düşmanlarının kendisi için kurduğu tuzakları  bazı şehir ve ülkelerin fethe­dileceğini önceden haber ver­miştir. Fitne ve savaşların ortaya çıkacağı kıyametin kopmasına doğru bazı alâmetlerin zuhur edeceği gibi sünnet kaynaklı haberler de söz konusudur.

Resûl-i Ekrem’in mucizeleri kelâm li­teratüründe önemli bir yer tutmaktadır. Bu konuda Kur’an’ın yaklaşımını esas alan kelâmcılar hissî mucizelerden çok aklî mucizeler üzerinde durmuştur. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî. Hz. Peygamber’den sâdır olan olağan üstü hadiseleri onun erdemli şahsiyeti, hissî ve aklî mucizeleri ve ona duyulan ihtiyaçtan doğan sosyolojik rea­litelerden hareketle ortaya koymaya ça­lışmıştır. Eş-‘arî, Resûlullah’ın mucizelerini Kur’ân-ı Kerim ve hissî mucizeler şeklinde ele al­mış, Kur’an’ın i’câzına dair bilgilere yer verirken bazı hissî mucizelere de temas etmiştir. Kâdî Abdülcebbâr, hissî mucizeleri reddeden Naz-zâm gibi âlimlere karşı çıkarak mucizeleri zaruri (hissî) ve istidlâlî şeklinde ikiye ayır­dıktan sonra birincisine çok sayıda insa­nın az miktarda yemekle doyması, elin­deki taşların Allah’ı teşbih etmesi, çağ­rısı üzerine ağacın hareket etmesi, üzerinde hutbe okuduğu kütüğün inlemesi gibi hadisleri Örnek göstermiş, ikincisi için de Kur’an’ın muhtevasını zikretmiş­tir. Ebü’l-Mu-în en-Nesefî de mucizeleri hissî ve aklî di­ye ele almakta, birincisini Peygamber’in zatının dışında olanlar, zatıyla ilgili bulu­nanlar ve güze] ahlâkı olmak üzere üçe, ikincisini de onun hali, nesebi, duaları, ha­berleri, yaşadığı yer ve zaman, getirdiği kitap ve şeriata dair olmak üzere sekize ayırmaktadır. Kelâm âlimleri genelde bu çerçeveyi korumakla birlikte son dönemlerde ka­leme alınan bazı eserlerde Resûlullah’ın şahsında ve çevresinde gerçekleşen bü­tün olaylar mucize olarak takdim edilmiş­tir. Halbuki Resûl-i Ekrem’in sîreti ince­lendiğinde kendisinin fiil ve davranışla­rında sebep-sonuç ilişkisine titizlikle ria­yet ettiği görülür. Meselâ Bedir Gazvesi’n-de düşman hakkında bilgi toplamak üze­re keşif kolları çıkarmış, ordusunu savaş bölgesinin coğrafî şartlarına göre yerleş­tirmiş, ihtiyaç anında kullanılmak üzere yedek kuvvetler ayırmıştır. Bu hazırlıklar­dan sonra dua ederek Allah’tan dinine ve müminlere zafer vermesini İstemiştir. Hz. Peygamber, Allah’ın emir ve yasakla­rını insanlara tebliğ ederken öncelikle aklî ve mantıkî delillere başvurmuş, basîret sahibi, ön yargısız insanlar bu öğretile­rinden hareketle onun doğru sözlü oldu­ğunu kabul etmiştir. Bazı kişiler de aklî ve mantıkî delillerle yetinmeyerek mucize talebinde bulunmuş, bu sebeple ona hi­dayet mucizeleri verilmiştir. Art niyetli bir üçüncü grup İse ondan hissî mucize istemiş, ancak Kur’an’da özellikle bu ka­tegoriye giren talepler reddedilmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi