Tarihi Eserler

Hz.İbrahim Türbesi/Mescidi -Haremü’l-Halil- Nerede, Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Haremü’l-Halîl. Hz. İbrahim, eşi Sâre vefat edince Hebron’da içinde bir mağa­ra bulunan ağaçlık bir arazi satın alarak onu mağaraya gömmüş, daha sonra ken­disi de vefatında buraya defnedilmiştir. Onların arkasından oğulları Hz. İshak ile hanımı Rebeka da aynı yere gömülünce Filistin halkı, me­zarları Mısır’da bulunan Hz.Yakub ile hanımı Lea ve oğlu Hz.Yûsuf’u da kut­sal saydıkları ve adını Machpelah (çift) koydukları bu mağaraya taşımışlardır. Halk arasında Hz.Âdem ile Hz. Havva’­nın da burada medfun olduğuna inanıl­maktadır.

Yahudi Kralı Herod zamanında (m.ö. 40-4) Machpelah ve çevresi duvarlarla çevrilerek bir meşhed haline getirilmiş ve burası tarih boyunca çeşitli değişiklik­lere uğrayarak bugünkü Haremü’l-Halîl (el-Haremü’l-İbrâhımî), Meşhed-i İbrâhîm veya Mescid-i İbrâhîm denilen son şek­lini almıştır. Bizans döneminde Herod’un yaptırdığı meşhedin mimarisinden fay­dalanılarak bir ibadet-ziyaret yeri inşa edilmiş, Emevîler ise bu ziyaretgâh ile mağaradaki mezarlara İslâmî bir biçim vermişler. Abbasîler de burayı camiye çevirmişlerdir. Fâtımîler zamanında zi-yaretgâhın doğu duvarına bir kapı açtırı­larak ziyaretçilerin mağaranın içine ka­dar girmeleri sağlanmış ve ayrıca duvar­larla mezarlar tezyin ettirilmiştir.

Haçlılar şehri ele geçirdiklerinde (1099) caminin yerine Gotik üslûpta üç nefli bir kilise inşa etmişler, Kudüs Kralı II. Baudouin de ziyaretgâhın etrafındaki duvar­ları tamir ettirip önüne kemerli bir revak ekletmiş ve düz dam örtüyü de meyilli çatı haline getirtmiştir. 1187’de Halil’i Haçlılar’dan geri alan Selâhaddîn-i Eyyû-bî kiliseyi camiye dönüştürerek Fatımî Halifesi Müstansır-Billâh’ın Askalân’daki Hz. Hüseyin Meşhedi İçin yaptırdığı ah­şap minberi buraya naklettirdi; el-Melikü’l-Muzaffer Şerefeddin îsâ da bazı ek­lemelerle ziyaretgâhın revaklarınt yeni­letti. 1267’de Memlûk Sultanı I. Baybars mezarların bulunduğu kapalı alanın önü­ne bir mescid yaptırdı; Sultan Kalavun ise 1286’da ziyaretgâhın iç mekânını ye­niden tezyin ettirdi ve mezarların üzer­lerini kubbelerle örttürerek birer türbe haline getirtti. Daha sonra caminin ye­tersiz kalması üzerine Haremeyn nâzın ve saltanat naibi Emîr Ebû Saîd Sencer el-Câvülî, 1318-1320 yıllarında binaya doğu tarafından bir revakla bitişen bir mescid yaptırdı; Suriye Valisi Tengiz de 1332’de bu mescidin duvarlarını mer­merle kaplattı. Memlûk Sultanı Berkuk zamanında Halîl valisi olan Şehâbeddin Ahmed el-Yağmurî 1394’te, Kadınlar Mescidi denilen Hz. İbrahim’le Hz. Ya’küb’un türbeleri arasındaki kısma Mâlikîler için yeni bir mihrap eklettirerek Bi­zans dönemine ait batı duvarına Hz. Yûsuf’un türbesinin karşısına gelecek şekil­de ikinci bir kapı açtırdı ve bütün türbe­leri elden geçirtti. Haremü’l-Halîl, 400 yıllık Osmanlı idaresi döneminde impara­torluk topraklarındaki harem-i şerifler­den biri olarak özenle korunmuştur. 1SS2 tarihli bir vesikadan, Memlükler döneminden beri onarım ihtiyacı içinde olduğu belirtilen harem tavanlarının Şam’­dan gönderilen sanatkâr ustalara tamir ettirildiği öğrenilmektedir. 1S83 tarihli bir mühimme defteri kaydında da Haremü’l-Halîl’de hizmet için hadım harem ağalarının görevlendirilmesinden bahse­dilmekte ve bunların kadın ziyaretçiler için daha uygun oldukları söylenmekte­dir. Harem, 1612″de I. Ahmed ve 1896′-da da II. Abdülhamid tarafından esaslı şekilde tamir ettirilmiştir.

65 x 35 m. boyutlarında küçük bir kale görünümünde olan Haremü’l-Halîl deği­şik dönemlerde şekillendiğinden farklı üslûp özellikleri arzeder. 2,5 m. kalınlı­ğında ve 12 m. yüksekliğindeki sur du­varları, çoğu blok halinde düzgün kesme taş malzemeyle örülmüş ve dış cepheler­de köşeli yarım payelerle takviye edilerek tepede mazgal dendanlarıyla donatıl­mıştır. Binanın kuzeybatı köşesinde bu yöredeki girişle sur duvarına bitişik yapılan Hz. Yûsuf Mescidi, Türbesi ve onun önüne sonradan açılan giriş, doğu cephesinde ise Sencer el-Câvülfnin yap­tırdığı yine sur duvarına bitişik mescidle bu yöndeki giriş yer almaktadır. Sur du­varlarının içinde kalan asıl mukaddes mekân iki ana bölümden oluşur; bunlar girişlerin açıldığı, Hz. İbrahim, Hz. Yâ’küb ve hanımlarının türbelerinin bulunduğu eski ziyaretgâh kısmı ile, ondan üç kapı ile geçilen ve Hz. İshak’la hanımının tür­belerini barındıran Selâhaddîn-i Eyyûbî’-nin camiye çevirdiği kilisedir.

Girişlerin açıldığı ilk ana bölüm, etrafı revaklarla çevrili bir iç avlu ile dört tür­beden meydana gelir. Türbelerin cami­nin arka duvarına bitişik olanlarından sağdaki Hz. İbrahim’e, soldaki Sâre’ye, kuzeybatıdaki Hz. Ya’küb’a ve diğeri de onun hanımı Lea’ya aittir. Peygamber türbeleri sekizgen, hanımlannınkiler al­tıgen planlıdır. Avlunun iki yanında, iki­şerli gruplar halinde ele alınan türbelerin aralarında tonozlarla örtülü giriş me­kânları ile yanlarında revaklar bulun­maktadır. Peygamber türbelerinin batı­sında kalan revak Kadınlar Mescidi, bu­nun mihrap önü bölümü ise Hz. Âdem’in makamı olarak ayrılmıştır. Duvarlar de­ğişik motif ve kompozisyonlar sergileyen mozaik, çini ve kalem işi bezemelerle süslüdür.

İkinci ana bölümü oluşturan camiye, Hz. İbrahim ile eşinin türbeleri arasında ve iki yanlarında yer alan girişlerden ge­çilir. Üç nefli olan harim, ortadaki dört paye ile duvarlara yaslanmış ikişer yarım payeye oturan çapraz tonozlarla örtül­müştür. Payelerden başlayıp kademeli sivri kemerler boyunca devam eden ka­lın silmeler tonoz merkezlerinde sona ermektedir. Orta nef diğerlerinden daha yüksek tutularak üzeri dıştan çift meyilli çatı ile kapatılmıştır. Bu bölümde, kıble duvarının önündeki payelere bitişen dik­dörtgen planlı, iki renk taş Örgülü ve üzerleri piramit çatı ile örtülü sanduka şeklinde iki türbe bulunmaktadır. Hz. İs­hak ve eşi Rebeka’ya ait olan bu türbele­rin duvarlarına açılan hacet pencerele­rinden içerideki sandukalar görülmekte­dir. Derin oyulmuş yarım daire planlı ve zengin mozaik-mermer süslemeli mih­rapla Fatımî dönemine ait ceviz ve aba­noz ağaçlarından yapılmış kûfî kitâbeli. geometrik tezyinatlı minber fevkalâde dikkat çekicidir. İç mekân, kuzey ve orta nefin yükseltilmiş üst duvarlarında açı­lan pencerelerle aydınlatılmıştır. Hz. İshak’ın sandukası hizasında, kıble ve ku­zey duvarı önlerinde asıl mezarların bu­lunduğu mağaraya inilen merdivenli iki kuyu yer almaktadır. Güneybatı ve ku­zeydoğu köşelerinden yükselen kare ke­sitli tek şerefeli iki minare Memlûk üslûbundadır.

Peygamber kabirleri sebebiyle İslâm âleminin her tarafından yıl boyunca ge­len ve özellikle şehrin hac yollan üzerin­de bulunmasından dolayı hac mevsimin­de sayıları daha da artan ziyaretçiler Tan­rı misafiri sayıldığından Haremü’l-Halîl-de ağırlanırlardı. Burada kendilerine “Ha­lil İbrahim sofrasında, “men” denilen 1/ 2 kilogramlık bir ekmekle zeytin ve çor­ba gibi basit bir katıktan oluşan ve “es-simâtü’l-Halîlî, simât-ı şerif, el-adesü’l-Halîlî” adlarıyla anılan bir yemek ikram edilirdi. İslâm’dan sonra gelişen ve Hz. İbrahim’in misafirperverliğini, cömertli­ğini sürdürmeyi amaçlayan bu âdet çok benimsenmiş ve bütün dönemlerde ya­şatılmasına çalışılarak masraflarının kar­şılanması için özel vakıflar kurulmuştur. Bu hususta Muhammed b. Ahmed el-Makdisî tarafından verilen ilk bilgiler da­ha sonra bölgeye gelen seyyahların eser­lerinde de tekrar edilmiştir. Ebü’1-Yümn el-Uleymî, burada günde 14.000 veya 15.000 adet ekmeğin pişirildiğini söyle­mektedir. Memlükler döneminde “ceşî-şe” (deşîşe) denilen çorba türü yemekten

Evliya Çelebi “çorba-yı Halîl” diye bahse­der ve özellikle İçtiği bir kâse buğday çorbasının tadını herhangi bir vezir veya âlimin sofrasındaki çorbada bulamadığı­nı belirtir. Ayrıca her gün 7000 sahan ye­mek dağıtıldığını ve şehirdeki evlerin hiç­birinde ocak yakılmayıp bütün ahalinin Haremü’I-Halîl mutfağından istifade et­tiğini anlatır ve bu mutfakta Hz. İbrahim zamanından beri ateşin hiç sönmediği rivayetini nakleder. Osmanlı idaresinin ilk dönemlerinde bu mutfağın ihtiyacı olan buğday Mısır’dan getirilmiştir. 1615 yı­lında Şam valisiyle kadısına gönderilen bir hükümde. Halil’de verilen simât-ı şe-rîf için kuraklık sırasında Kıbrıs, Make­donya veya Trakya’dan buğday getiril­mesinin emredildiği görülmektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler