Edebi Şahsiyetler

Hüseyin Hüsamettin Yaşar Kimdir, Hayatı,Eserleri, Hakkında Bilgi

Hüseyin Hüsâmeddin Yaşar (1869-1939) Amasya Tarihi adlı eseriyle tanınan araştırmacı ve ilim adamı.

Kasım 1869’da Amasya’da Çeribaşı ma­hallesinde doğdu. Abdizâde Hacı Mehmed Ağa’nın oğludur. İlk öğrenimine I879’da mahalledeki Balcı Mektebi’nde başlayıp Kur’an’ı ezberledikten sonra 1883’te gir­diği Mekteb-i Rüşdiyye’yi 1887’de bitirdi. Amasya Tarihinde yer alan otobiyografiyesine göre rüşdiyede okur­ken aynı zamanda Fars dili ve edebiyatıy­la ilgili özel dersler almış, Abdüllatif Efen­di Kütüphanesi’ndeki birçok kitabı ince­leme fırsatı bularak bilgisini geliştirmeye çalışmış, Amasya tarihine dair ilk bilgi­leri de bu sırada toplamaya başlamıştır. 1889’da tahsilini ilerletmek için İstan­bul’a giderek Kalenderhâne Medresesi’n-de ikamet etti: aynı zamanda Tokadîzâde Ahmed Nûreddin Efendi’ye mülâzım oldu. Kendi ifadesine göre tatillerde bütün İs­tanbul kütüphanelerini dolaşarak bilgi toplamaya gayret etti. 1894’te Girit*e, 1895’te Şam’a, oradan da Hicaz’a gitti: Hanya ve Şam’daki kütüphanelerde çalış­tı: daha sonra İstanbul’a döndü ve ardın­dan Amasya. Vezirköprü, Ladik, Çorum. Merzifon, Bursa ve Selanik’te malzeme toplamayı sürdürdü. Biyografisinde adla­rını verdiği hocalardan on yıl süre ile ders okuduktan sonra nihayet 1899’da Ahmed Nûreddin Efendi’den icazetname aldı. Bundan biraz önce de 1898’de ferâiz oku­duğu hocası Kısmet-i Askeriyye Mahke­mesi mukayyidi Perşembeli Ahmed Rem­zi Efendi’nin muavinliğine getirilmişti. Bu memuriyetini İstanbul ve civarındaki me-hâkim-i şer’iyye sicillerini incelemek İçin bir fırsat olarak değerlendirdi ve Amasya ricaline ait bunlardan bilgi topladı. 1901-de  Efendi’nin takdirine mazhar olarak sur-re-i hümâyun niyâbet-i şer’iyyesine tayin edildi. Bu görevde iken ikinci defa Şam ve Hicaz’ı görme fırsatı buldu. Dönüşün­de Vezirköprü nâibliğine getirildi ve fiilen 1903 Martında göreve başladı. 1905 Eki­minde Osmancık’a, ardından Niksar’a ve 1911’de de Refahiye’ye gönderildi. Son memuriyeti Evkaf Nezâreti kuyûd-ı kadî­me mütercimliğidir.