HURUÇ
Yöneticilere karşı
-genelde silahlı- başkaldırı anlamına gelir. İslam Devlet sisteminde, görevde
kalması ümmetin iyiliği açısından sakıncalı olan yöneticiler, Ehl-i Hail
ve’l-Akd tarafından görevden uzaklaştırılırlar. Yönetici kendi kararıyla da
görevden çekilebilir. Silahlı isyanlar ve benzeri ayaklanmalar, Ehl-i sünnet’in
büyük bir çoğunluğunca meşru sayılmamıştır. Harici ve Mute/ili grupları ile
Zeydi-ler silahlı isyanı meşru kabul ederler. Ehl-i Sünnet uleması arasında da
bunu meşru kabul edenler vardır. Bu “meşru” veya “gayr-ı
meşru”luk mü’mİn, fakat zalim veya facir yöneticiler için sözkonusu
edilmektedir. Müslüman bir toplumun, gayr-i müslimler tarafından yönetilmeye
başlanması halinde ise, cihad gündeme gelir.
Gerek Kur’an-ı Kerim*
deki ayetler, gerekse itaat konusunu işleyen sahih hadislerden anlaşılan,
islam’ın yönetilenlerden yöneticilerine mutlak bir itaati istemediğidir.
Kayıtsız ve şartsız teslimiyet-i-taat sadece, Allah’a ve Resulü’nedİr. Diğerlerine
itaat ise, “marufla sınırlıdır. “Allah’a isyan olan bir şeyde mahluka
itaat yoktur.” Bu kayıtlarla çevrili bir itaat, İslam’da dini bir
emirdir. “Başınıza Ha-beşli bir köle de getirilse….” anlamındaki
çeşitli rivayetlerle nakledilen hadisler ve Ulu’l-Emr’e itaati emreden ayetteki
“Muıküm” (sîzden) kaydı, İslami yönetimde şahısların fiziki
yapılarının, konumlarının ve cinslerinin değil, düşünce sistemlerinin ve
uyguladıkları düzenin dikkate alındığını vurgular.
Sultanlara karşı
ayaklanmanın fıkhi hükmü, ayaklananlar ve kendisine ayaklanı-lanlara göre
değişir. Ayırıma tabi tutmadan, ayaklananların tamamı bugat terimi ile ifade
edilen tek bir kategoriye alınamaz. Silahlı bir ayaklanma, büyük günahlardan
biri olabileceği gibi, mekruh, mubah, mendub ve vadb de olabilir, tbn
Tey-miye, bu ayırım gözetilmeden, tek bir hükmün gündemde tutulmasına ve sultanlara
karşı meydana gelen ayaklanmaların Ashab dönemindeki bazı olaylara kıyaslanmasının
teamül haline gelmesine karşı Çıkarak, ayaklananlara, kendisine karşı
ayaklanılanlann şer’i durumları gözönü-ne alınarak seri bir hüküm verilmesi gerektiğini
belirtir.
Ayaklanma:
a) Mü’mİn ve adil bir sultana karşı yapılmışsa,
ulemanın sözbirliği ile bu haramdır;
b) Kafir veya mürted bir yöneticiye karşı ise, bu dini
bir görevdir. Hiçbir kafir müslümanlara yönetici olamayacağı gibi, irtidat
eden de görevinde kalamaz;
c) Zalim ve fasık-facir sultana karşı ayaklanma
meselesinde iki ayrı görüş vardı
1– Ümmetin huzur ve selameti, güvenliği açısından caiz
görmeyenler tema noktasında olmasa da, Ehl-i Sünnet’in yaygın görüşü budur.
2– Zalim yöneticilere karşı silahlı ayaklanmayı r^fo
görenler: Mutezile, Zeydiye mezhebi ve Hariciler ilke olarak, Ehl-i Sünnet ve
Mürcie’de ise azınlıkta kalan bazı görüşler silahlı ayaklanmaları, küfre
varmamış olsa bile dine aykırı tavırların değiştirilebilmesi için başka çare
katmamışla caiz görürler. Zahiriye ulemasından îbn Hazm, asıhabtan Hz. Ali ve
beraberindekiler Talha ve Zübeyr başta olmak üzere bir grubun bu görüşte olduğunu
naklediyor. Tabiin ve Tebeu’t-Tabiin’den de bazı ileri gelenlerin bu görüşü
paylaştıklarını belirtir. Verdiği isimler arasında Malik, Şafii ve Davud
vardır. Hanbeli mezhebinin imamı Ahmed b. Hanbel’den nakledilen rivayetlerden
en meşhur olanı, fasık imamlara karşı silahlı ayaklanmayı hoş görmediği
şeklindedir.
İkinci grup, Kur’an-ı
Kerim’den ban ayetlerin yanında iyiliği emredip kötülükten alıkoymayı emreden
ayet ve hadisleri ve zulmü önlemeyi emreden hadisleri birinci derecede;
sapkınlık içinde bulunan yöneticilerin zararlarını dile getiren hadisleri de
ikinci derecede delil gösterirler; Ashabın başından geçen sözkonusu bazı
olayları da delil gösteriyorlarsa da, aynı olaylarda karşıt fikri savunmuş
başka sa-habilerin de olması, “sahabe ameli”nin bu noktada delil
olabilmesini zorlaştırmaktadır.
Sonuç olarak bu konuda
iki hüküm çıkıyor:
a) Müminler,
hiçbir şartta kafirlerin emri altında olmaya razı olamazlar. Böyle bir
durumda, özel fıkhına uyularak cihada sarılmak farz olur;
b) Küfrü açık olmayan fasık ve zalim sultanlara .karşı
mutlak bir itaatten sözedilemeyeceği gibi, mutlak bir isyan da yoktur:
Mü’minler, Ehl-i Hail ve’1-Akd’i oluşturan ulema ve ileri gelenler şer’i
delillere dayanarak verecekleri karan tatbik ederler. Her iki durumda da
ümmetin iyiliği ve çıkarı ön plandadır.
Nureddin YILDIZ
Bk. Hilafet; İmamet