Huneyn Savaşı Hakkında Bilgi, Nedeni, Sonuçları
Huneyn Gazvesi. Hz. Peygamber ile Hevâzinliler arasında yapılan savaş (8/630).
Hevâzin Gazvesi de denir; Kur’ân-ı Ke-rîm’de adına yer verilen iki gazveden biridir (diğeri Bedir). Adını meydana geldiği mahalden alır; ancak burası tam ve doğru biçimde tesbit edilememiştir. Su kaynaklarından mahrum, çöllerle kaplı bir vadi olan Huneyn’in Mekke’den 10 küsur mil uzaklıkta, deve yürüyüşüyle bir. iki, üç veya dört günlük mesafede bulunduğu şeklinde farklı rivayetler mevcuttur. Tâif yahut Zülmecâz yakınlarında bir vadi olduğunu söyleyenler de vardır. Eğer Resûiullah düşmanı şaşırtmak amacıyla bir hücum yapmayı tasarlamış olsaydı kendi usulüne göre ters bir yol izlemesi ve o sırada Mekke üzerine yürüyüşe geçen düşman kuvvetlerini durdurmak zorunluluğundan dolayı da doğrudan düşmanın üzerine gitmesi gerekirdi. Kaynaklarda yer alan bazı deliller onun daha sonra takip ettiği yolun bulunmasına yardımcı olmaktadır. Hz. Peygamber, Huneyn”-den sonra ele geçirdiği ganimet mallan ile birlikte Mekke’nin 15 km. kadar kuzeyindeki Ci’râne mevkiine gelmiştir ki burası günümüzde dahi bilinmektedir. Buradan sonra ise Huneyn’de dağılan düşmanın büyük kısmının kaçıp sığındığı Tâif üzerine yürümüştür. Buna göre Huneyn ve yakınındaki Evtâs’ı Tâif yönünde, yani Mekke’nin güneydoğusunda değil kuzeydoğusunda aramak daha doğru olur.
Mekke ile Necid arasında ve güneyde Yemen’e kadar uzanan bölgelerde yayılmış olan Hevâzin kabileler topluluğu ile Kureyş arasında ticari rekabetin de tesiriyle Câhiliye döneminden beri süregelen bir düşmanlık vardı. Bu düşmanlık, Kureyş’e mensubiyeti sebebiyle Resûl-i Ekrem’e ve onun getirdiği İslâmiyet’e de yönelmişti. Hevâzinliier’den özellikle göçebe hayatı yaşayan bazı kabileler Hudeybiye Antlaşması’nın yol emniyetiyle ilgili hükümlerini ihlâl ettiklerinden Hz. Peygamber üzerlerine bazı küçük seriyyeler göndermişti. Ancak kin ve düşmanlıkları artarak devam ettiği için Hevâzinliler. Mekke’nin fethi sırasında Resûlullah’ın Kureyş’ten sonra en önemli hedeflerinden biri haline gelmişti. Nitekim Mekke’ye karşı yapılacak fetih harekâtının gizli hazırlıklarına dair henüz bir bilgiye sahip bulunmayan Hz. Ebû Bekir’in ordunun nereye gideceği yolundaki sorusuna kızı Hz. Âişe’nin, “Bilmiyorum; belki Süleym, belki Hevâzin, belki de Sakifliler’e karşı gidecektir” şeklinde verdiği cevap da bunu göstermektedir. Esasen Hevâzinliler de Hz. Peygamberin büyük bir ordu ile Medine’den yola çıktığını işittikleri zaman onun kendi üzerlerine yürüyeceğini düşünmüşler ve savaş hazırlıklarına başlamışlardı. Bu arada İslâm ordusunun keşif birliği Arc bölgesinde onların bir casusunu ele geçirdi. Casus, Hevâzinüler’in toplandığını ve başlarında kabilenin genç kumandanı Mâlik b. Avf’ın bulunduğunu söyledi.
Mekke’nin fethinden sonra Hz. Pey-gamber’in Tâif yolu üzerindeki Nahle’de bulunan Uzzâ heykelini yıktırması, aynı akıbetin kendi putları olan Lâfın da başına geleceğini düşünen Hevâzin kabilesinin mühim bir kolunu teşkil eden ve Tâif te yaşayan Sakîfliler’i telâşlandırdı. Sa-kifliler de o sırada yürüyüşe geçerek Ev-tâs’ta toplanmaya başlayan Hevâzinliler’e katıldılar. Düşman ordusunun kumandanlığını otuz yaşlarındaki Mâlik b. Avf en-Nasrî yapıyordu. Ordugâhını Evtâs’ta kuran Mâlik müslümanlarla topyekün savaşı göze almış ve bunun için tecrübeli kişilerin muhalefetine rağmen askerlerinin kadın, çocuk, mal ve hayvanlarını da yanlarına almalarını emretmişti; böylece onların en değerli varlıklarını savaş meydanında bırakıp kaçmalarına engel olabileceğini düşünüyordu.
İstihbaratçısı Abdullah b. Ebû Hadred el-Eslemî’den Hevâzin ve Sakif kabilelerinin Evtâs vadisinde toplandıkları haberini alan Resûiullah hemen savaş hazırlıklarına başladı ve Mekke’nin fethinden on yedi gün sonra 6 Şevval 8 (27 Ocak 630) tarihinde 12.000 askerle yola çıktı. Askerlerin 10.000’ini fetih için Medine’den gelenler, 2000’ini de ganimet ele geçirmeyi düşünen veya Hevâzinliler’e düşman olan Mekkeliler teşkil ediyordu. Bu sefer sırasında kullanılmak üzere Hz. Peygamber, henüz İslâm’a girmeyen ve kendisine Mekke’nin fethinden sonra dört ay süre tanınan Safvân b. Ümeyye’den 100 zırhla bunlara yetecek kadar silâh ve 50.000 dirhem, amcasının oğlu Nevfel b. Hâris’ten 300 mızrak. Abdullah b. Ebû Rebîa ile Huveytıb b. Abdüluzzâ’dan 40.000’er dirhem ödünç aldı ve bunları savaştan sonra kendilerine iade etti. İslâm ordusunda Ümmü Umâre, Ümmü’l-Hâris ve Ümmü Süleym gibi kadınlar da bulunuyordu.