Tarihi Eserler

Humbaracılar Kışlası Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Humbarahane Kışlası. İstanbul’da Haliç kıyısında XVIII. yüzyılın sonlarına ait kışla.

Beyoğlu ilçesine bağlı Hasköy’ün Halıcıoğlu semtinde bulunan yapılardan kışla III. Selim tarafından 1206 (1792) yılında, kışlanın avlusunun ortasında yer alan ca­mi ise annesi Mihrişah Valide Sultan ta­rafından 1208’de (1794) inşa ettirilmiştir. Kışladan geriye kalan bazı küçük bölüm­lerle Halıcıoğlu veya Mihrişah Sultan Ca­mii de denilen cami halen Kumbarahane caddesi üzerindedir. Kompleksin kuzeyin­de Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun ile Mekteb-i Hendese, güneyinde Abdüsselâm Camii ve Kabristanı, doğusunda da Estepan Kilisesi bulunmaktaydı.

Kışla. Top döküm tesisleri, tâlim yer­leri, çeşitli askerî amaçlarda kullanılmak üzere deri işlenen bir klorhâne, mutfak, ahırlar, hamam, mescidle meşruta odala­rı ve dükkânlardan oluşan Humbarahane Kışlası, büyük çaplı askerî binaların mo­dern anlamdaki ilk örneği kabul edilmek­tedir. Faaliyete geçtiğinde güneydeki Hasköy tarafı humbaracılara, kuzeydeki Sütlüce tarafı ise lağımcılara ayrılmıştı. 1795’te Mühendishâne-i Berrî-i Hümâ-yun’un açılması üzerine buraya dahil edi­len kışla binaları II. Mahmud döneminde yenilenmiş, 1848’de yanan Galata Sara­yının yerine Mekteb-i Tıbbiyye’ye veril­miştir. Böylece yapılış amacından uzak­laştırılan kışla, 1865’tekİ kolera salgının­da yahudi hastaların bakımına tahsis edil­miş, 1877-1878 Osmanlı – Rus Savaşı’nda dört yıl boyunca askerî hastahane olarak kullanılmıştır. Daha önce 1850 ve 1861′-de elden geçirilen binalar II. Abdülhamid zamanında esaslı bir onarım görmüş, Cumhuriyet dönemine kadar yine Mühen­dishâne binası ile birlikte Topçu ve İstih­kâm Okulu. Cumhuriyet’in ilânından son­ra ise önce Yedek Subay Okulu, arkasın­dan 1941 yılına kadar topçu subayları için meslek tatbikat okulu işlevlerini yürüt­müştür. 1971 -1974 yılları arasında sürdürülen Haliç Köprüsü inşaatı sırasında kışlanın büyük kısmı tamamen tahrip ol­muş, geriye sadece özgün hali bozulmuş bazı yapı parçaları kalmıştır.

III. Selim ve II. Mahmud zamanlarına ait binalar arasında itinalı yapım tarzı ve tekniğiyle dikkati çeken kışla, dönemin mimari anlayışına uygun biçimde empire üslûbunda inşa edilmiştir. Sedat Hakkı Eldem’in tesbitlerinden kenarlarının yak­laşık 130 m. uzunluğunda olduğu anlaşı­lan kare planlı asıl kışla binası büyük bir avlu etrafına dizilmiş iki katlı koğuşlardan meydana geliyordu ve cephelerinin orta­sında birer kapı ile üzerlerinde özel oda­lar bulunuyordu. Bunlar yanlarda ve ar­kada küçük, ön cephede büyük birer köşk şeklinde ve komutanlık odaları ile hünkâr kasrı halinde düzenlenmişti. Batı cephe­sinin ortasındaki cümle kapısının üstün­de yer alan, ikinci katı ahşap hünkâr kas­rının kubbesi önceleri camininkiyle uyum sağlayacak şekilde ahşaptan yapılmıştı; XIX. yüzyıldaki tamirlerde ise yüksek kır­ma çatıya dönüştürülmüştür. Kapının önündeki sütunlar üzerine oturtularak dışa taşkın bir biçimde ve âbidevî ölçüler­de ele alınan kasır devrinin mimarî özel­liklerini taşımaktadır. II. Mahmud zama­nında yenilenen kışlada yoğun bir beze­me uygulanmıştır. Temelinde düzgün kesme taşların kullanıldığı yapının duvar­ları tuğladan Örülmüştür. Simetrik bir dü­zen gösteren cephelerde kat ayırımı bir kornişle belirtilmiş, pencereler ise her iki katta aynı olmak üzere üçlü gruplar halin­de düzenlenmiştir. Dış cepheleri pilastrlarla bölümlenerek duvarların masifliği giderilen yapının üzeri beşik çatı ile örtül­müştür. Caminin do­ğusunda yer alan kışlanın hamamı kuzey-güney ekseninde uzanan dikdörtgen bir plana sahiptir. Harap durumdaki yapı üç bölümden oluşmaktadır. Bunlardan so­ğukluk kısmı kiremit kaplı çatı, ılıklık to­noz, sıcaklık ise kubbe ile örtülüdür.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler