Kimdir

Hulûsi Behçet kimdir? Hayatı ve eserleri

Hulûsi Behçet kimdir? Hayatı ve eserleri: Kendi adıyla anılan hastalığı târif ederek dünyâ tıp literatürüne geçen Türk hekimi. Hulûsî Behçet 1889 yılında İstanbul’da doğdu. 1910 yılında tıp tahsilini tamamladı. 1914 senesine kadar Gülhâne Askerî Hastanesinde cildiye asistanlığı yaptı. Çalışmalarını ilerletmek için Avrupa’ya giden Hulûsi Behçet, önce Budapeşte, sonra da Berlin’de bulundu ve 1919 yılında yurda döndü. 1933 yılında İstanbul Üniversitesi yeni uygulamalarla açıldığında Hulûsî Behçet, Tıp Fakültesi Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniğine profesör tâyin edildi. On dört yıl boyunca başarı ile hizmet etti.

Hulûsî Behçet ’in çalışmaları özellikle “Wright çıbanı”, “Dermatitis figus carica” ve “Frengi” üzerinde oldu. Daha sonra 1922 yılında üzerinde çalışmaya başladığı bir hastalığı 1947 Eylülünde Cenevre’de toplanan Milletlerarası Tıp Kongresine sundu. Bu hastalık, gözde “iridosiklit” (iris ve siliar cismin iltihâbı), “ağızda aft” ve “cinsel bölgelerde afta benzer oluşumlar” olmak üzere üç ana belirti ile özetlenmekteydi. Bu hastalık Zürih Tıp Fakültesi Dermatoloji Profesörü Mischneri’nin teklifi üzerine “Morbus Behçet” (Behçet Hastalığı) olarak adlandırılıp kabul edildi.

1939 yılında ordinaryüs profesör olan Hulûsî Behçet ’in Klinikte ve Pratikte Frengi Teşhisi ve Deri Hastalıkları adıyla kıymetli bir eseri vardır.

Dünyâda Tıp literatüründe adı çok geçen Türk hekimi Hulûsî Behçet, 8 Mart 1948’de öldü.

KAYNAK: REHBER ANSİKLOPEDİSİ, 9. CİLT

Hulûsi Behçet kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1889-1948) Türk deri hastalıkları hekimi. Özel­likle frengi konusunda değerli çalış­malar yapmış, ilk kez onun tanımla­dığı bir deri hastalığı dünya tıp literatürüne “Behçet hastalığı” adıyla geç­miştir. 26 Şubat 1889’da İstanbul’da doğdu. Annesini küçük yaşta kaybedince, babası Maarif Müdürü Ahmed Behçet ile birlikte, o zamanlar Osmanlı egemenliği altında bulunan Beyrut’a gitti. Oradaki bir Fransız okulunda başladığı ortaöğrenimini, İstanbul’a döndükten sonra Beşiktaş Rüşdiyesi’nde tamamladı. 1910’da Askeri Tıbbiye’yi yüzbaşı rütbesiyle bitirin­ce, Gülhane Askeri Hastanesi’nin cildiye bölümüne asistan olarak alındı ve Temmuz 1914’e değin değerli hekimlerin, özellikle frengi araştırmalarını başlatan Eşref Ruşen’in yanında çalıştı. Buradaki görevinin bitiminde önce Eskişehir, ardından Kırklareli askeri hastanelerinin başhekim yardımcılığına atandı; bir yandan da cildiye ve mikrobiyoloji kliniklerinin şefliğini üstlendi. Daha sonra deri hastalıkları uzmanı olarak Edirne Askeri Hastanesi’nde görev alan Hulûsi Behçet, 1918 Ağustosu’nda Macaristan ve Almanya’ ya giderek Budapeşte ve Berlin’deki çeşitli hastanelerde çalıştı. 1919’da Türkiye’ye döndü ve beş yıl kadar serbest hekimlik yaptıktan sonra, 1924’tc Hasköy Zührevi Hastalıklar Hastanesi’nin başhekimliğine atandı. Aynı yıl deri hastalıkları uzmanı olarak Gureba Hastanesi’ne geçti ve çalışmalarını özellikle şark çıbanı üzerinde yoğunlaştırdı. 1933’teki üniversi­te reformunda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniği’nde profesörlüğe yükseltilerek, kürsü başkanlığına getirilen ilk Türk hocalardan biri oldu.

Ölümünden birkaç ay öncesine değin, on dört yıl boyunca sürdürdüğü öğretim görevinin yanı sıra, Türkiye’de yaygın deri hastalıklarının tanısı ve teda­visi konusunda aralıksız çalışan Hulûsi Behçet, Deri Hastalıkları ve Frengi Arşivi adlı dermatoloji dergisi­ni de kişisel çabalarıyla 1934’ten 1947’yy değin yayımladı. Bu dergi uzun yıllar yurt içi ve yurt dışındaki dermatoloji çalışmalarını Türk hekimlerine yansıtan tek kaynak olmuştur. Ayrıca 1936’da Almanya’da yayımlanan Dermatologische Wochenschrif ve Medizinische Welt adlı tıp dergilerine makaleler göndererek, Türkiye’deki dermatoloji çalışmalarının yurt dışında duyulmasını sağladı. 1939’da ordinaryüs profesörlüğe yükseltilen Hulûsi Behçet, 25 yıldır üzerinde çalıştığı bir deri hastalığına ilişkin bulgularını 1947’de Cenevre’de toplanan Uluslararası Tıp Kongresi’ne sunarak, o güne değin tanımlanamamış olan bu hastalığı kendi adıyla dünya tıp literatürüne yazdırdı. Yaşamının son yedi yılını muayenehanesinde sabahlara değin çalışa­rak, uykusuzluk, kolit ve kalp spazmı sıkıntıları içinde geçirmişti; çalışmalarının değerlendirildiğini gördükten birkaç ay sonra, 8 Mart 1948’de bir kalp krizi sonucu İstanbul’da öldü.

Hulûsi Behçet ‘in mantar hastalıklarına (mikoz) ilişkin çalışmaları 1935’tc Budapeşte Uluslararası Dermatoloji Kongresi’nin diploma ve plaketiyle ödüllendirilmiş, frengi savaşındaki ve Behçet hastalı­ğının tanımlanmasındaki çabalan nedeniyle ölümün­den sonra adına 1975 TÜBİTAK Hizmet ödülü verilmiştir.

Türkiye’de 19. yy başlarında ortaya çıkan ve giderek ciddi bir sorun olan frengi hastalığıyla savaş­mak için ilk önlemler 1900’lerin başlarında alınmış, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ise resmi kayıtlara göre 85.000 kişiyi etkileyen bu hastalığa karşı yoğun bir savaş açılmıştı.  Hocası Eşref Ruşen gibi Hulûsi Behçet de, frenginin tanısı ve tedavisi konusunda dünya tıp standartlarının çağdaş koşullarını titizlikle uygulayarak, düzenlediği kurslarla frengi savaşında görev alacak uzmanlar yetiştirerek ve yaptığı yayın­larla onları sürekli bilgilendirerek frengi savaşında etkin bir rol oynamıştır. Frengiden başka, Leishmania türü asalakların neden olduğu, Türkiye’nin Güney­doğu bölgelerinde çok sık görülen şark ya da Halep çıbanı (Leishmaniasis tropica), çeşitli deri iltihapları, özellikle dermatkis ficus çarka (ham incir dermatidi) gibi yaygın deri hastalıkları üzerinde de yoğun araştırmalar yapmıştır. Deride iltihaplı derin yaralar oluşturan Actinomycetaceae familyasından mantarla­rın yüzeysel egzemalara neden olan türlerini tanımla­yarak, 1935’te Budapeşte’de toplanan Uluslararası Dermatoloji Kongresi’nde bir bildiriyle açıklamıştır.

Ancak, Hulûsi Behçet ‘in yurt dışında da değerli bir hekim olarak tanınmasını sağlayan en önemli çalışması, bugün kendi adıyla anılan bir tür deri hastalığına yönelik uzun araştırmalardır. Deride kıza­rıklık, iltihaplanma ve deri altı kabartılar, ağız ve cinsiyet organları çevresinde yaralar, gözün damar ve ağ tabakalarında iltihaplanma ve kanama gibi görünür belirtilerle ortaya çıkan bir deri hastalığı konusunda çok değişik görüşler öne sürülmüş, çoğu hekimler bu belirtileri yıllarca ayrı bir hastalığa bağlı olarak tanımlamıştı. Hulûsi Behçet bu konu üzerinde 25 yıl çalışarak, bu belirtilerin bir virüsten kaynaklanan başlı başına bir hastalık olduğunu savundu vc görüşle­rini bütün tıp dünyasına kabul ettirdi. 1947’de Cenev­re’de düzenlenen Uluslararası Tıp Kongresi’nde, Zürih Tıp Fakültesi’nin dermatoloji profesörlerinden Miescher’in önerisi ve kongreye katılan uzmanların onayıyla bu hastalığa “Morbus Behçet” (Behçet hastalığı) adı verildi.

Behçet hastalığı 20-30 yaşlarında, çoğu kez derideki belirtilerle başlar; gözdeki belirtiler birkaç ay ya da birkaç yıl sonra ortaya çıkar. Yıllarca süren hastalık körlük ve ölümle sonuçlanır. Son yıllarda yapılan gözlemlerde, deri, göz, ağız ve cinsiyet organ­larındaki üç temel belirtinin yanı sıra hastalarda cinsel güçsüzlük, toplardamar tıkanıklığı, beyin ve beyin zarı iltihabı belirtileri de saptanmıştır. Hastalığın nedeni bugün için kesin olarak bilinmiyor. Kimi hekimler hastalığın tüberküloz enfeksiyonundan, ki­mileri stafilokoklardan kaynaklandığını öne sürerken, Hulûsi Behçet ve Hugo Braun hastalık yapıcı etkenin özgün bir virüs olduğunu savundular. Elektronik mikroskop bulgularında Hulûsi Behçet ‘in görüşünü destekleyecek sonuçlar alınmasına vc bu konuda çalışan araştırmacılardan bir bölümünün virüs görü­şünde birleşmesine karşın, Behçet hastalığının çevre­sel, genetik ve immünolojik nedenlerden kaynaklan­dığı da ileri sürülüyor.

Henüz virüsü tanımlanamadığı için Behçet hasta­lığının tedavisinde bir gelişme olmamakla birlikte, başka bir hastalığın yan belirtisi olduğu yolundaki yanlış inancı yıkarak yeni bir araştırma yolu açan Hulûsi Behçet ‘in bu hastalıkla savaşa büyük katkısı olmuştur.

Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 14. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983

İlgili Makaleler