Türk Edebiyatı

Hoyrat Nedir, Ne Demek, Türü, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Hoyrat. Türk halk edebiyatında nağmeyle söylenen cinaslı mâni.

Hoyrat, hem Türk halk edebiyatında bir nazım şeklinin hem de Türk halk mü­ziğinde bir türün adıdır. Türkler’İn yaşa­dığı çeşitli bölgelerde görülen ve genel­likle dört mısradan oluşan bu nazım bi­çimi daha çok Irak Türkleri (Türkmenler) arasında yaygındır. Araştırmacılar horyat, koryat, koyrat şekillerinde de söyle­nen hoyrat kelimesinin menşei hakkında değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Divan şairierince halk şiirinin genellikle küçük görülmüş olmasından hareketle hordan, el ele tutuşup oynanan bir oyunun adı olan horadan “ka­ba ve faydasız, hoyrat” anlamındaki har ve haradan askerlikte “öncü kolu” de­mek olan haravuldan ve Kazan Türkçesi”ndeki “ney” anla­mını taşıyan kuraydan geldiği yolundaki açıklamalar bun­lardan birkaçıdır. Ancak aslı horyat olan kelime Yunanca höriatisten (köylü, ka­ba saba adam) gelmiş olup hûryâd  hûryâdî şeklinde Farsça’ya da geçmiştir.

Hoyratlar eski şaman şiirleriyle Kâşgarî’nin saguları, Ahmed Yesevî’nin bazı hikmetleri. Bâbür Şah, Nesîmî, Nevâî, Hatâyî ve Kadı Burhâneddin’in tuyuğları gibi dört mısralı nazım şekillerini çağrış­tırmakta, böylece çok eski bir Türk şiir tarzı olduğunu düşündürmektedir. Nite­kim şamanlar, hoyratlara benzeyen dört­lükleri bugün Türkmenler arasında gö­rüldüğü gibi falcılıkta da kullanmışlardır. Samanların söylediği Şeybek Han’a atfe­dilen. “Gök düşse de babırga Dağ düşse de babırga emerkend’i ben alsam Oma düşsün davulga  dört­lüğü buna örnektir.

Mevcut bilgiler, Orta Asya’da doğan hoyratların burada yaşayan göçebe Türk-ler’in hayvanlarının peşinde dolaşırken söyledikleri dörtlüklerden geliştiğini gös­termektedir. Bu bakımdan hoyrat için, Köprülü’nün Türk şiirinin başlangıcı say­dığı dörtlükler arasında yer alan ilk türlerden biridir denilebilir. Buna göre de başlangıçta göçlerle, sonraları ticaret kervanla­rı ve ordularla bugün Türk milletinin ya­şadığı çeşitli bölgelere yayıldığı ve uğra­dığı bazı küçük şekil ve muhteva değişikliklerinden dolayı farklı adlar alarak varlı­ğını devam ettirdiği söylenebilir.

Gerek yapısı ve mânası gerekse kulla­nım alanı dikkate alındığında hoyratın mâniye olan benzerliği daha belirgin şe­kilde ortaya çıkar. Araştırmacıların ek­serisi bu yakınlığa dikkat çektiği gibi ya­pılan derlemelerin çoğunda da mâni ve hoyratların bir araya getirildiği müşahe­de edilmektedir. Hoyrat ve mânilerin her çeşidine bazı bölgelerde mâni, cinaslı­larına da “ayaklı (uyaklı) mâni” denilmek­tedir. Kesin bir kural olmamakla beraber mâni çoğunlukla cinassız, hoyrat genel­likle cinaslıdır; bununla beraber cinaslı mâniler de vardır. Bu iki nazım şeklini birbirinden ayıran en önemli fark ise hoy­ratların aynı zamanda besteyle, hatta mûsiki aletleri eşliğinde özel bir eda ile ve makamlarla söylenmesidir. Nitekim Kerkük Türkleri arasında, “Mâni söz, hoy­rat şadadır” şeklinde bir ayırım benim­senmiştir.

Hoyratlar, 4 + 3 veya 4 + 3 olmak üze­re 7 heceli ve “aaba” şeklinde kafiyelen-miş dört mısradan (kanat) meydana ge­lir; nadiren altı veya sekiz mısralı olanları da vardır. Çok defa baş tarafında cinası belirten eksikheceli bir mısra bulunur ve buna Anadolu’da ayaklı, kesikli veya ci­naslı mâni denir. Hoyratlarda tam, mürekkep, mefruk, lâhik, nakıs, muharref gibi divan şiirinde kullanılan cinas çeşit­leri bulunur. Hoyratın ana unsuru cinas olduğundan cinassız hoyratlara rağbet edilmemiştir. Dörtlük­lerde genel olarak bir ve ikinci mısralar doldurma olup asıl maksat üç ve dördün­cü mısralarda dile getirilir. Ancak en gü­zel hoyratlar bütün mısraları arasında an­lam bütünlüğü bulunanlardır.

İlgili Makaleler