Sosyoloji

Homi K. Bhabha – Kültürel Konumlanış

Homi
K. Bhabha – Kültürel Konumlanış

(Sömürgeci sömürgecidir, bu değişmez.
Sömürülen de sömürülendir, bu da değişmez. İngilizleşmeye çalışan biri asla
İngiliz olamaz, o her zaman İngilizleşmeye çalışan biridir. Sömürülen
coğrafyada yaşayanlar her zaman sömürülenler olarak kalır. Kimlikteki bu içerik
değişmez. Bhabha sömürgeci yazın/söylem üzerinde incelemeler yapıp geleneğin
(sömürgeci gelenek) bugüne uzanan hatta bugünkü durumu mümkün kılan etkilerini gösteriyor.
Derrida, Lacan ve E. Said’e çok sık atıf yapıyor. Yazı tarzı dikkat çekiyor:
daha kötü yazabilen birini bulmak kolay değil; Bhabha, kötü yazmak konusunda
gıyaben ödüllendirilmiş bir akademisyendir ayrıca.

Taklitçi, bu niteleme etrafında yazdıkları
ilginç: Sömürülen coğrafyada gönüllü olarak veya zorla tedrisattan geçirilen
insanların içinden taklitçi bir gurup ortaya çıkar. Bunlar sömüren kültüre
benzemeye çalışırlar (İngilizlerin Hindistan’da yaptıklarından örnekler veriyor;
İngilizleşmeye çalışan bir kısım Hindular, Hindularla İngilizler arasında
seperatör, hatta tampon, oluyorlar, Hindular arasında sömürenlere karşı oluşan
direnişlerde ilk önce bu taklitçiler hedef haline getiriliyor). Türkiye’deki
batılılaşma çabalarını bu çerçevede okumak eğlenceli olabilir; batılılaşmaya
çalışıp da varabileceğimiz en son yer yine batılılaşmaya çalışan ülke olacak,
bu da zaten başlangıç noktamız…)

Notlar

Bhabha; kimlik (…) kültürel melezlik
teorisi sunar.

Kültür meselesini, ötenin alanına
yerleştirmek çağımızın kinayesidir.

“öte” ne yeni ufuktur ne de geçmişi geride
bırakmaktır.

Öte, ilerlemeye işaret eder, geleceği vaat
eder.

Yuvasızlık evsiz olmak değildir.

Bir bilgi ancak agnostik bir süreç
aracılığıyla siyasi olabilir.

…uyuşmazlık, başkalık ve ötekilik
siyasallaştırılmış bir öznenin veya kamusal hakikatin dolaşımı ve tanınması
için gerekli diskursif şartlardır.

…hakikatlerin rakipleri bulunmasaydı
rakipleri tahayyül etmek vazgeçilmez olurdu.

Varoluş, bir dış nesneye vasıl olma
talebidir.

Bu talebin talep ettiği nesnenin yeriyle
ilişkisi, özdeşleşmenin temelini oluşturur.

Siyahlardan farklı olmak, siyahı beyaz
yapar.

İmge ancak ve ancak otorite ve kimliğe bir
eklentidir

Kimlik imgesine ulaşmak, ancak ve ancak
özgünlüğün veya tamlığın herhangi bir anlamı olumsuzlamakta mümkündür.

Sömürgeci söylemin önemli bir özelliği,
ötekiliğin ideolojik inşasında sabitlik kavramına dayanmasıdır.

Sabitlik; katılık ve değişmeyen düzene ve
yine düzensizliğe, yozlaşmaya ve şeytanî tekrara delalet eder.

…sömürge klişesine revaç kazandıran,
müphemliğin gücüdür.

Sömürgecilik tarih adına gücü alırsa,
otoritesini maskaralık figürleriyle tekrar tekrar icra eder.

Taklit, etkili olmak için sürekli
kayışını/çarpıklığını, aşırılığını, farklılığını üretmelidir.

Hindistan’da şirket idaresinin genişlemesi
–Grant’in dediği gibi, bir âdâb-ı muaşeret reformu- sömürgeye bizim bildiğimiz
şekliyle bir şahsi kimlik hissi verecek bir tebaa oluşturma sistemi
gerektirmektedir.

Sömürge tebaalığının bilhassa uygun bir
biçimini inşa edecek olan şey, Hıristiyanlık’ın kısmi yayılışı ve ahlakî
ıslahın kısmî etkisidir. Bununla teklif edilen şey, tehlikeli siyasi
ittifakları önlemek için Hıristiyan doktrinlerinin bölücü kast uygulamalarıyla
işbirliği yapabileceği bir reform sürecidir.

Kısmi reform, İngiliz âdâb-ı muaşeretinin taklidinin
boş bir biçimini üretecek ve bu biçim de onları (sömürge tebaasını) bizim
korumamız altında kalmaya kandırıp ikna edecektir.

…büyük Avrupa hümanizm geleneğinin elinden
ancak kendi kendiyle alay etmek gelmektedir.

İngilizleşmek, kesinlikle İngiliz olmak
değildir.

İngilizler ben anlamına gelen “I” işaret
zamirini her zaman büyük harfle yazarlar.

Onlara İngiliz dilini öğretmenin başlıca
usulü ezberlemeleri için çevirileriyle birlikte İngilizce ibareler ve cümleler
vermek şeklinde olacaktır. Bu cümleler onlara öğretmenin seçeceği duyguları
öğretmek üzere düzenlenebilir (…) Böylece Kâfirlerin kendileri, kendi dinlerini
yıkmanın ve onun yıkıntılarında Haç sancaklarını dikmenin araçları
yapılabilirler. (s. 210)

Hindistan bir vaat değil, sadece bir
cazibedir.

Benedict Anderson: Modern ulusun anlatısı
ancak, işaretin keyfiliği fikri Ortaçağ dünyasının kutsal ontolojisini ve hakim
görsel ve işitsel tahayyülatını çatlattıktan sonra başlayabilir.

Bu arada (the meanwhile) anlatısı,
enlemesine, çapraz-zamana izin verir.

“Bir âh hâlâ bir âhtır

Zaman geçerken

Temel şeyler geçerlidir.”

Pis zenci! Ya da basitçe, bak, bir Zenci!

Bu sözcükler (…) ne zaman söylenirse
söylensin (…) her ne zaman ki “Pis Zenci” veya “bak, bir zenci!” sözleri hiç
söylenmez, ama sen onları bir bakışta görebilirsin…

Sömürgeci zaman aralığı olmaksızın,
modernite söylemi bana göre yazılamaz; yansıtıcı geçmiş ile modernite söylemi,
tarihsel bir değişiklik anlatısı olarak yazılabilir. Bu anlatı, henüz gerektiği
gibi temsil edilemeyen toplumsal husumet ve zıtlık biçimlerini, oluşturma
sürecindeki siyasi kimlikleri, melezlik fiilindeki, kültürel farklılıkları
çevirme ve yeniden değerlendirme sürecindeki kültürel ifadelendirmeleri
keşfeder.

Ölüm benim nabzımdır.

Kitaptan bazı örnek cümleler

Özgürleştirici diskursif bir strateji
olarak ifadelendirme şimdisi hakkındaki teorik vurgu hakkında çarpıcı olan şey
onun şu önerisidir: Yeni ortaya çıkan kültürel kimliklenmeler, kimliğin
eşikteki ucunda, şu keyfi kapanışta, dil metaforunun çok açık biçimde
sahnelendiği “tırnak içindeki… birlik”te (Hall) ifadelendirilir. Sömürge
sonrası ve siyahi eleştiriler, ikili karşıtlık siyasetini silme eyleminde
güçlendirilen mücadeleci öznellikler biçimleri, bir ters çevrilmiş
karşı-siyaset kutuplulukları (Gates) önerir. (s. 326)

Söylentinin diskürsif görünüşü, bir yanda
çok fazla anlam diğer yanda belli bir anlamsızlığı bir bulaşıcı kararsızlık,
bir “(aynanın içinde ayna onun içinde ayna… şeklinde) sonsuza dek iç içe geçme
/ uçurumsal örtüşme (abyssal overlapping)” olarak üretir. (s 364)

(Fredric Jameson hakkında yazıyor) …Başka
hiçbir Marksist eleştirmen böylesine cesur bir şekilde materyalist diyalektik
hareketini devlette merkezileşmesinden ve idealleştirilmiş estetik ve
disiplinsel kategorilerinden uzaklaştırmış ve şehir manzarasının aksi,
keşfedilmemiş alanlarına yönlendirmiştir. (s. 383)

…ben daha ziyade arada olanı açığa vuran,
katman ve kırışıkların dokusal akışkanlığında ısrar eden, “istikrarsız bağlantı
unsuru” olan ve arada olanın belirlenimsiz zamansallığı haline gelen “yabancı”
unsurla meşgulüm. (s. 404)

Türkçeleştiren: Tahir Uluç

İnsan Yayınları

2016