Hitabet Türk Edebiyatında, Türk Hitabet Sanatı Temsilcileri, Hakkında Bilgi
Türkler’de hitabetin esas itibariyle hutbe, vaaz ve tasavvuf! sohbetlerden meydana gelen dinî hitabetle askerî, resmî ve siyasî hitabet türleri dışında edebî bir tür olarak ancak geç dönemlerde gelişme gösterdiği kabul edilmektedir. Bu durumu, Süryânî Mihael’in dile getirdiği Türkler’in uzun nutuklardan hoşlanmadığı şeklindeki eski bir kanaatle açıklamak bir ölçüde mümkün görünse de aslında bunu, şifahî sözleri yazıya geçirme alışkanlığının gelişmemiş veya buna gerek duyulmamış olmasına bağlamak daha uygundur. Nitekim Bilge Ka-ğan’ın (VIII. yüzyıl) Orhun âbidelerindeki sözleri Türkler’de hitabet geleneğinin eski bir geçmişinin bulunduğunu göstermektedir. Ancak bu ilk Örneklerden sonra dört beş asırlık dönemle ilgili hemen hemen hiç bilgi yoktur. XI. yüzyıla ait Kutadgu Bilig’de söz ve sözün gücü, özellikleri, fayda ve zararları hakkında bahisler yer almakla birlikte buradan Türk hitabeti adına bir hükme varmak mümkün değildir. Bir vaaz kitabı olmasına rağmen Atebetü’l-hakayık da (XII. yüzyıl) bu konuya dair bilgi vermemektedir. Bununla birlikte eserin toplumdaki irşad ihtiyacını karşılamak üzere kaleme alınması, vaizlere malıeme teşkil edecek bilgiler içermesi, o d6nemde Türkler arasında bir vaiz topluluğunun mevcudiyetini düşündürmektedir.
Türk cemiyet hayatında diğer milletlerde old uğu gibi çok eskiden beri çeşitli törenlerin bulunması ve bunların özellikle evlenme, ad koyma, and içme vb. için olanlarında konuşmaların yapılması zengin bir tören hitabetinin varlığım ortaya koymaktadır. Bununla ilgili birçok örnek Dede Korkut hikayeleriyle günümüze ulaşmıştır. Dede Korkut’un “güzel sözler söylemiş bir hakîm, bilgin, güçlü bir ulus ozanı, sözde ve şiirde üstün bir kişiliğe sahip” gibi vasıflarla tanıtılması ve hikâyelerde daima “boyboylayıp soy soylaması, öğüt amacıyla birtakım hikmetler söylemesi, ad verip törenlerde konuşmalar yapması onun hatip niteliğini açıkça göstermektedir. Câhiliye Araplarfnın kabile hatipleriyle benzer Özellikler taşıyan Dede Korkut, Türkler’in efsanevî hatibi kabul edilmeye lâyık bir şahsiyet olarak değerlendirilebilir. Ayrıca Türk toplumunda şaman, baksı, evliya vb. kişilerin törenlerde konuşmalar yapan birer hatip durumunda bulunduğu bilinmektedir.
Dinî hitabetin bir kolunu meydana getiren minber hatipliği bütün İslâm devletlerinde olduğu gibi Türk devlet teşkilâtında da çok eskiden beri yer almış bir müessesedir. Osmanlılar’da daha serbest mahiyette bir meslek telakki edilen vaizlik de bir kurum haline gelmiş. Katar şeyhliği denilen ve en üst rütbesi Ayasofya kürsü şeyhliği olan, hitabeti güzel tekke şeyhlerinin tayin edildiği bir ilmiye mansıbı ortaya çıkmıştır. Vaizler, XX. yüzyılın başlarına kadar Arapça okunan cuma hutbelerini namazdan sonra halka açıklar, ayrıca camilerdeki irşad hizmetlerini yürütürlerdi. Tasavvufta bir eğitim metodu olan sohbet de hitabete ait özellikler taşımaktadır. Bilhassa sohbet dalındaki ilk hatiplerden sayılması gereken önemli şahsiyetlerin başında XII. yüzyılın ünlü sûfîsi Ahmed Ye-sevî gelir. Ahmed Yesevî’nin irşadlarında sohbetin önemli bir yerinin bulunduğu Cevâhirü ‘I-ebrâr da belirtilmiş ve sohbetle ilgili esaslar ortaya konulmuştur. Diğer birçok tasavvufî kaynakta hem sohbetin âdabı ve etkisi hakkında bilgiler hem de tanınmış sûfîlerin sohbetlerinden örnekler mevcuttur.
Osmanlılar döneminde hitabetin sohbet ve vaaz türlerinde isim yapmış pek çok mutasavvıf arasında Aziz Mahmud HüdâyTnin ayrı bir yeri vardır. Hüdâyî, Fatih Camii’nde başladığı irşad hizmetine 1599’dan itibaren bir taraftan tekkesinde, bir taraftan da Üsküdar Mihrimah Sultan Camii’nde devam etmiştir. Aziz Mahmud Hüdâyfnin vaazları el-Mecâli-sü’l-vcfzıyye adıyla Arapça, Nesâih ve Mevâiz adıyla Türkçe olarak derlenmiştir. Mecmûa-i Hutab adlı risalesi de Hüdâyî Dergâhı’nda okuduğu hutbelerin metinlerinden İbarettir.