İslam Tarihi

Hira Dağı/Mağarası Nerede, Hz. Muhammed ve Hira, Hakkında Bilgi

Hira. Hz. Muhammed’e ilk vahyin geldiği mağaranın bulunduğu dağ.

Mekke’nin kuzeydoğusunda Kabe’ye yaklaşık 5 km. uzaklıktadır. Cebelinûr adıyla da bilinir. İnsanlara en doğru yolu gösteren vahiy nurunun bu dağdaki bir mağaraya inmiş olmasından dolayı bu adı aldığı sanılmaktadır. Muhammed Hamîdullah ise geceleyin yollarını kaybedenle­re yardım etmek amacıyla üzerinde ateş yakılmış olabileceği ihtimalini ileri sür­mekte ve ismi “yollarını kaybedenlere doğru yolu gösteren” anlamında yorum­lamaktadır.

Kaynaklarda Hira dağı genellikle yakı­nındaki Sebîr dağı ile birlikte zikredilir. Deniz dalgasına benzetilen bu iki dağın bitki örtüsü yer yer görülen dikenli çalılardan ibarettir. Hira dağı, çev­resindeki diğer dağlardan daha dik ve yüksek olup çıkılması zor çıplak ve kay­gan kayalardan meydana gelen sivri te­pesiyle uzak mesafelerden dahi kolaylık­la farkedilir. Hz. Peygamber’in hayatında çok önemli bir yeri bulunan ünlü mağara zirvenin 20 m. kadar aşağısındadır. Bu mekân mağara olarak anılmakla birlikte aslında üst üste yığılan kaya blokları ara­sında kalmış iki tarafı açık, sivri tonozlu tünele benzer şekilde gayri muntazam bir boşluktan ibarettir. Son zamanlarda düşme tehlikesi göz önüne alınarak giri­şin karşısındaki (Kabe yönünde) açıklık taşlarla kapatılmış, sadece hava akımı sağlamak için üst kısmında küçük bir ara­lık bırakılmıştır. İçerideki boşluk, bir kişi­nin başı tavana değmeyecek şekilde ayak­ta durabileceği kadar yükseklikte ve ye­re uzanabileceği kadar genişlik ve uzun­luktadır. Tabana yine son zamanlarda be­ton karo döşenmiştir, burada ziyaretçi­ler teberrüken iki rek’at namaz kılmak­tadır. Mağaraya tabii kayalardan oluşan yüksek basamaklarla çıkılır ve dar bir düzlükten geçerek girilir.

Mekkeliler arasında, Receb ve Ramazan gibi senenin belirli aylarında inzivaya çe­kilen bazı hanîfler bulunuyordu. Hz. Muhammed’in dedesi Abdülmuttalib de bunlardan biriydi ve Allah’ın varlığına, ce­za ve mükâfat yeri olarak âhiretin mev­cudiyetine inanmış, zaman zaman Hira dağındaki mağaraya çekilip kendini iba­dete vermişti. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl’in de Hira’da belirli bir yeri vardı. Hz. Muhammed de muhtemelen otuz beş yaşlarında iken ramazan aylarında dedesinin inzivaya çe­kildiği Hira’daki mağaraya kapanmaya başladı. Özellikle nübüvvetin ilk müjdele­ri olarak kabul edilen sadık rüyalar gördü­ğü altı ay içerisinde yalnız kalmak istiyor ve bu mağarada tefekküre dalıyordu. Dağdan her inişinde evinden ön­ce Kabe’ye gidip tavafta bulunmayı âdet edinmişti, zaman zaman hanımı Hz. Hatice’yi de beraberinde Hira’ya götürüyordu. Azık olarak yanına çok az miktarda süt, kuru­tulmuş et veya zeytinyağı ile kuru ekmek alır, bunlar tükenince evinden yenisini te­darik edip tekrar mağaraya dönerdi. Ni­hayet kırk yaşına basıp olgunluk çağına ulaştığı 610 yılı Ramazan ayının son on günü içerisindeki -sonradan Allah’ın Kadir adını verdiği (Kadr 97/1-5) bir gece (Hz. Âişe’nin riva­yetine göre 27. Pazartesi) sabaha karşı, daha önce hiç karşılaşmadığı Cebrail va­sıtasıyla Alak sûresinin “ikra” (oku) em­riyle başlayan ilk beş âyeti indirildi. Cebrail ilk defa Hira dağında, bü­tün ufku kaplamış ve bir taht üzerinde oturmuş halde Resûl-i Ekrem’e gelip aslî suretinde görünmüş ve onu kuvvetle sı­kıp okumasını isteyerek ilk vahyi getirmiş­tir. Bu olay üzerine aşırı bir heyecan ve kor­kuya kapılan Hz. Muhammed süratle Hira’dan inerek evine gelmiş ve Hz. Hatice’­den üstünü örtmesini istemiştir. Daha sonra Hz. Hatice onu Hıristiyanlığı kabul etmiş olan amcası Varaka b. Nevfel’e gö­türmüş, böylece Hz. Peygamber kendisi­ne gelenin vahiy meleği Cebrail olduğu­nu öğrenerek sükûn bulmuştur. Ri­vayete göre ilk vahyin indirilmesinden ön­ce, hatta Hz. Muhammed henüz çocuk­ken Cebrail tarafından göğsü yarılıp kal­bi yıkanarak (veya genişletilerek) vahiy kabul etmeye uygun hale getirilmiş ve bu olay da yine Hira dağı üzerinde vuku bulmuştur. Sonradan bu olayın meydana geldiği nokta olarak kabul edilen yerde kubbesi uzaktan gö­rülebilen büyükçe bir mescid yapılmıştır. Mescidin içinde bulunan kayaya Hz. Peygamber’in göğsünün yarılması esnasın­da yaslandığı rivayet edilir.

İnşikâku’l-kamer hadisesinde ayın bir parçası Hira’nın bir tarafında, diğeri öbür tarafında görülmüştü. Rivayete göre Hz. Peygamber, bir gün yanında ashaptan bir grup olduğu halde Hira dağının üstü­ne çıkmış, o sırada dağ sallanınca, “Ey Hira. sakin ol! Zira üzerinde bir nebî, bir sıddîk ya da bir şehidden başkası bulun­mamaktadır demiştir; Uhud dağı için de buna benzer bir riva­yet nakledilir. Hicret­ten önceki Tâif yolculuğundan dönüşün­de Resûl-i Ekrem, Mekke’ye girebilmek için himayesine sığınabileceği bir kimse bulmak amacıyla araştırma yaptırırken Hira mağarasında beklemiş, müşriklerin ileri gelenlerinden olan akrabası Mut’im b. Adfnin teklifini kabul ettiğini öğrenin­ce buradan ayrılmıştır. Bir defasında yine Hz. Peygamber Hira”da iken Cebrail gelerek Hz. Hatice’ye hem Cenâb-ı Hakk’ın hem de kendisinin selâ­mını söylemesini ve cennette ona içinde çalışıp yorulmanın bulunmadığı, inciden oyulmuş sakin bir köşkün verileceğini müjdelemesini istemiştir.

Resûl-i Ekrem’in bu dağda geçirdiği in­ziva hayatının ve peygamberlik görevinin burada başlamasının hem şahsı, hem de müslümanlar için önemi büyüktür. Mu­tasavvıflar, onun Nur dağındaki itikâfını Hz. Mûsâ’nın Tûr dağı’ndaki halvetiyle kı­yaslayarak hâtıralarını birlikte yaşatmış­lar ve dinî hayat açısından inziva ve itikâfin önemini vurgulamak için Hz. Peygamber’in Hira mağarasındaki zâhidâne ya­şayışını örnek kabul etmişlerdir.

Vaktiyle dağın tepesinde bulunan bir kubbe daha sonra yıkılmış, mağaranın biraz yukarısında Osmanlılar zamanında yaptırılan su sarnıcının kalıntıları ise gü­nümüze ulaşmıştır. Hira dağının etekleri bugün büyük bir yerleşim merkezi halini almıştır. Mekke’den Taife giden ikinci yol da bu dağın önünden geçer.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler