Felsefe Yazıları

Hinduizm Tanımı, Tarihi, Felsefesi (Felsefe Akımları)

tarih/hinduizm” 273″ 162″ Hinduizm

Genellikle Hindistan’daki her türlü düşüncenin bir anlamda dini bir mahiyet arzettiği ve Hinduizmin bir çok yüzyıllar boyunca Hindistan’ın fikri hayatım etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda onun sosyal ve kültürel hayatım da tamamen etkilemis olduğu kabul edilir, Hinduizm ne bîr felsefe, ne de tam  dindir.

İçerisinde sayısız kült (inanış), mezhep ve felsefı sistem barınmakta ve çok sayıda tanrıya ve tanrıçaya tapma (politeizm) ile çeşit li ritüeller, törenler ve manevi disiplinleri kapsamaktadır.Bu karmaşık ve dahası sürekli ve güçlü manevi geleneğin çeşitli veçheleri, geniş Hindistan kıtasının coğrafı, ırkî, dilsel ve kültürel karmaşıklıkları içermektedir. Hinduizmin tezahürleri inanılmaz genişlik ve derinlikteki kavrayışlan içeren son derece entellektüel felsefelerden tutun da kitlelerin naif ve çocuğumsu ritüllerine dek uzanır. Hinduların çoğunluğu basit köylülerden müteşekkildir. Bunlar, halk dinini günlük ibadetlerinde yaşatırlar. Öte yandan Hinduizm; ulaştığı derîn kavrayışları aktaracak bir takım Önde gelen manevi üstadlar da yetiştirmiştir.

Hinduizmin manevi kaynağı Veda’larda bulunur. (Veda’lar Vedik ‘kahinler’ adı verilen adları bilinmeyen bilgelerin yazdığı kadim kutsal metinler kolleksiyonudur) Dört adet Veda mevcuttur: En eskisi Rig Veda’dn. Hindistanın kutsal dili olan kadim Sanskrit dilinde yazılmış olan Vedalar, Hinduizmin bir çok dalı için en üst dini otoriteyi temsil eder. Hindistan’da Vedalar’ın otoritesini kabul etmeyen bir felsefî sistem ortodoks dini anlayışın dışında değerlendirilir.

Vedalar’ın her biri muhtemelen İ.Ö.1500 ile 500 yıllan arasındaki farklı dönemlerde yazılmış olan çeşitli parçalardan mürekkeptir. En eski parçalar kutsal ilahiler ve ibadetlerdir. Kurban ritüelleriyle ilgili daha sonraki parçalar vedik ilahilerle ilişkili olup son loşun olan Upanişadlar bu ritüellerin felsefî ve pratik muhtevasını işlemektedir. Upanişadtar Hinduizmin manevi mesajının özünü içerir. Onlar yirmi beş yüzyıldır Hindistan’ın en büyük kafalarım yönlendirmiş ve onlara ilham kaynağı olmuşlardır.

Bununla birlikte Hindistan’ın halk kitleleri Hinduizmin öğretilerini Upanişadlar’dan değil Hint mitolojisinin uzun destanlar içinde bir araya getirilen halk hikayelerinden almışlardır. Engin ve renkli Hint mitolojisinin esasını oluşturan bu destanlardan birisi olan Mahabharata, Hindistan’ın en gözde dini metni olup Bhagavad Gita’nın en nefis manevi şiiridir. Yaygın adıyla söylersek Gita, tanrı Krişna ile büyük keder İçinde olan savaşçı Arjuan arasındaki bir diyalogdur. Arjuna Muhabsarata’nın başlıca öyküsünü teşkil eden büyük aile savaşında kendi akrabasını öldürmek zorunda kalmıştı. Arjuna’nın muharipleri olarak tebdil-i kıyafet eden Krişna iki ordu arasındaki adalet arabasını yönetir ve bu dramatik savaş sahnesinde Krişna Arjuna’ya Hinduizmin en derin hakikatlerini açıklamaya başlar. Tanrı konuşurken iki aile arasındaki savaşın gerçekçi arkaplanı derhal ortadan sili­nir ve Arjuna’nın mücadelesinin aslında insanın ruhi (manevi) mücadelesi olduğu açıldık kazanır. Bu aydınlanma peşinde koşan savaşçının savaşıdır. Krişna Arjuna’ya şu tavsiyelerde bulunur: “Öyleyse onların kalplerinde bulunan cehaletten doğan şüpheyi hikmet kılıcıyla öldür. Kendinle uyum içinde ol, Yoga halinde ve yüksel, büyük savaşçı, yüksel.” Krişna’nın manevi taliminin temeli -ki Hinduizmin de temelidir- çevremizdeki eşyanın ve hadiselerin çokluğunun, aynı nihai hakikatin değişik tezahürlerinden ibaret olduğu fikridir. Brahman adı verilen bu gerçeklik, çok sayıda tanrı ve tanrıçaya tapınmalarına rağmen Hinduizme monistik karakterini veren birleştirici kavramdır.
//
Nihai hakikat olan Brahman, her türlü nesnenin ‘ruhu’ ya da iç özüdür. O sınırsız olup her türlü kavramın ötesindedir. O akılla kavranamaz, hatta kelimelerle bile uygun biçimde tanımlanamaz: “Brahman ezeli ve yücedir: olanın ve olmayanın ötesindedir.” Yüce Ruh kavranılamaz; o sınırsız ve doğmamış olup mahiyeti düşünülemeyendir.” Üstelik İnsanlar bu gerçeklik hakkında konuşmak isterler ve Hindu bilgeler efsaneye olan karakteristik eğimnlcnyk Brahman’ı tanrı olarak tasvir ettiler ve ondan mitolojik dille söz ettiler. Tanrı’nın çeşitli veçhelerine, Hindulann ibadet ettiği çeşitli tanrıların adlan verilmiş olmakla birlikte, kutsal kîtaplan tüm bu tanrıların tek bîr nihai hakikatin yansı­malarından ibaret olduğunu açıklamaktadır: “İnsanlar ‘Bu tannya ibadet et!, Şu tannya ibadet et! derler. Gerçekte onlar {Brahman’la) yaratığıdır. Ve O, tanrıların tümüdür.”

Brahman’ın insan ruhundaki tezahürüne Atman adı verilir. Atman ve Brahman’ın -ki tekil ve nihai hakikati temsil ederler- bir olduğu fikri Upanişadlar’ın tarih/hinduizm121″ 199″ 171″ özünü teşkil eder. Hindu mitolojisinde de­vamlı tekrarlanan ana konu, dünyanın Tanrı’nın kendini kurban etmesi suretiyle yaratılmasıdır. Burada ‘kurban etme'(sacrifice) kelimesinin orijinal anlamı “kutsallaştırmak” tır. Tanrı sonunda yine Tanrı haline gelecek dünyaya dönüşür kendini kurban etmek suretiyle. Tanrı’nın bu yaratıcı faaliyetine Ula, yani Tann’ nın oyunu denir ve dünya ilahi oyunun bir safhası olarak görülür. Hindu mitolojisinin büyük bölümü gibi Ula miti de güçlü bir büyüsel kuvvete sahiptir. Brahman kendisini dünyaya dönüştüren büyük büyücüdür ve o bu başarıyı Rig Veda’daki maya sözcüğünün özgün anlamı olan ‘büyünün yaratıcı gücüyle yerine getirir. Maya sözcüğünün -Hint felsefesindeki en önemli te­rimlerden biridir- anlamı yüzyıllar içinde değişiklik geçirmiştir. İlahi failin ve büyücünün kudreti, ya da gücü anlamlarından boyununun etkisindeki herhangi bir  psikolojik haline işaret eder hale gelmiştir. Tanrısal lila’mn çok sayıdaki formunu gerçeklikle karıştırdıkça ve tüm bu formların aslı olan Brahman’ın birliğini kavramadıkça maya’mn etkisindeyiz demektir.

Buna göre maya, sık sık yanlış biçimde söylendiği gibi, dünyanın bir yanılsama olduğu anlamına gelmez. Yanılsama (illusion) eğer biz çevremizdeki biçimler ve yapıların, nesneler ya da olayların, ölçümleyen ve kategorileştiren zihinlerimizin ürettiği kavramlar olduklarını farketmek yerine, tabiatm gerçeklikleri olduklarım düşünürsek yalnızca bakış açımızda vardır, maya, işte bu kavranılan gerçekliğin yerine koyma, ya da haritayı gerçek coğrafi mekanla karıştırma yanılsamasıdır.

Hindulann tabiat anlayışında tüm formlar izafi, seyyal ve daima değişen ilahi oyunun büyük büyücülerince oluşturulmuş maya’dir. Maya dünyası daima değişim içindedir, çünkü ilahi Ula ritmik ve dinamik bir oyundur. Oyunun dinamik gücü Hint düşüncesinin başka bir önemli kavramı olan karma’dır. Karma eylem demektir. Oyunun aktif ilkesidir bu; yani bütün şeylerin dinamik bir biçimde birbiriyle bağlantılı olduğu hareket halinde bir kainatı dile getirir. Gita’nın ifadesiyle,”Karma y her şeyin hayatlarını ondan kazandıkları yaratma gücüdür.”

Karma’nın anlamı, tıpkı maya’nın anlamı gibi asli kozmik düzeyinden psikolojik bir anlama büründüğü insani düzeye indirilmişti.Dünya görüşümüz par çalara ayrıldıkça, maya’mn etkisi altında kaldıkça ve Çevremizden bağımsız olduğumuzu ve bağımsız bir şekilde hareket edebileceğimizi düşündükçe, karma’yla sınırlanmışız demektir. Karma’mn bağlarından kurtulmak, insan da dahil tüm tabiatın birlik ve ahenginin farkına varmak ve buna uygun olarak faaliyet göstermek demektir.

Maya’nm etkisinden kurtulmak ve karma’nın bağlarını parçalamak duyulanınızla kavradığımız tüm fenomenlerin, aynı gerçekliğin bir parçasını oluşturduğunun farkına varmak demektir. O, kendi benliğimiz de dahil, her şeyin J3zaAmört olduğunu somut ve kişisel olarak yaşamak anlamındadır. Bu yaşantıya Hindu felsefesinde mokşa, ya da ‘özgürleşme’ adı verilir ve bu Hinduizmin özü sayılır.

Hinduizm, Sayısız özgürleşme yollan olduğu iddiasındadır. O tüm bağlılarının Tanrı’ya aynı şekilde yaklaşabileceklerini asla beklemeyecek ve farklı bilinç halleri için değişik kavramlar, ritüeller ve manevi tecrübeler sunacaktır. Bu kavram ve uygulamaların pek çoğunun birbirine tezat teşkil ediyor oluşu, Hindulan zerre kadar ilgilendirmez; çünkü onlar bilir ki, hangi şekilde olursa olsun Brahman, kavramların ve tasavvurların ötesindedir. Bu tavırdan Hinduizmin karakteristiği olan bü­yük hoşgörü ve geniş görüşlülük çıkmış­tır.

Hinduizmin en enteüektüel okulu, Upanişadlar’a dayanan ve Brahman’ın herhangi bir mitolojik içerikten beri gayrı şahsi metafizik bir kavram olduğu üzerinde duran Vedanta’dır. Bununla birlikte yüksek felsefi ve entellektüel düzeyine rağmen Vedantacı özgürleşme yolu Batı felsefesindeki birçok özgürlükçü okuldan oldukça farklı bir mahiyettedir. Onun yolu Brahman’la birleşmeyi gerçekleştirmeye yönelik günlük meditasyon ve diğer ruhsal egzersizleri içerir.

Bir başka önemli ve etkili özgürleşme yöntemiyoga’dır. Yoga, “bağlamak”, “birleşmek” anlamlarına gelir ve bireysel ruhun Brahman’la birleşmesini ifade eder. Çeşitli yoga okulları ya da ‘tarikatları’ vardır. Bunlar bazı farkh tipte ve farklı ruhsal düzeylerdeki insanlar için düzenlenmiş çeşitli zihinsel disiplinleri ve temel fiziksel eğitimi içerirler.

Şuadan Hindu için Tanrı’ya yaklaşmanın en yaygın yolu, ona kişisel bir tanrı, ya da tanrıça sureti içinde tapınmaktır. Engin Hint hayal gücü sayısız tecellilerde tezahür eden binlerce tanrı üretmiştir. Bugünkü Hindistan’da en çok tapınılan üç tanrı Şiva, Vişnu ve İlahi Ana’dır. Şiva birçok forma girebilen en eski Hint tanrıçalarından biridir. Ona Brahman’la bütünlüğünün kişiselleşmesini temsil ettiğinde Maheşvara (Büyük Tanrı) adı verilir ve o Tanrı’nın pek çok tekil yönünü temsil eder. En ünlü tezahürü Nataraja, yani dansçıların kralı olandır. Kozmik Dansçı olarak Şiva, evrenin bitmek bilmez ritmini, dansı aracılığıyla besleyen yaratma ve bozma (kevn ve fesad) tanrısıdır.

Vişnu da pek çok kisveyle görünür. Bu kimselerden birisi Btıagavad Gita’nın tanrı Krişna’sidir. Genel olarak Vişnu’nun görevi kainattaki işlerin idamesidir. Bu üçlemenin üçüncü tanrısı Şakti, yani ilahî Anne’dir. O, pek çok sureti içinde dişil kainat enerjisini temsil eden arketipsel, ilahedir.

Şakti, Şiva’nın eşi olarak da karşımıza çıkar ve ikisi sık sık, batı dini sanatında hiç bilinmeyen olağanüstü derecede bir duygusallık yayan büyüleyici tapınak heykellerinde tasvir edilen muhteris kucaklayışlarda bir arada görülür. Birçok Batılı dînin tersine duyumsal haz Hinduizmde asla bastırılmamıştır. Çünkü vücut daima insa­noğlunun bütünleyici bir parçası olarak değerlendirilmiş ve ruhtan ayrı bir şey olarak düşünülmemiştir. Bu nedenle bir Hindu iradesiyle vücudun tutkularım kontrol etmeye çalışmak yerine kendisini bütün varlığıyla birlikte beden ve ruhunu bir arada farketmeyi amaçlar. Hinduizm Orta-Çağ Tantrizmi denilen aydınlanmanın her birinin içerisinde her ikisinin de yer aldığı duyumsal aşka dair derin bir deneyimle arandığı bir dal geliştirmiştir.

Şiva, Ortaçağın bu erotik mistisizm formuyla yakından ilişkilidir, aynı şekilde Şakti ve Hint mitolojisinde çok sayıda varolan diğer dişil tanrılar da böyleydi. Bu tanrıça bolluğu da yine gösterir ki Hinduizm de» daima dişilikle ilişkili olmuş bulunan insan tabiatının fiziksel ve duyumsal yanı tamamıyla Tann’nm bütünlenmiş bir parçasıdır. Hindu tanrıçaları ‘kutsal bakire’ şeklinde düşünülmemiş, fakat hayranlık verici güzelliğin duygusal kucaklayışları şeklinde tasvir edilmiştir.

Batıların, Hint mitolojisini çeşitli tezahürleri ve enkarnasyonlaruıı temsil eden çok sayıda tanrı ve tanrıçayla kolayca kafası karışmaktadır. Hinduların bu tanrılar çokluğuyla nasıl basa çıkabildiğini anla­mak için, Hinduizmin tüm bu tanrıların özde özdeş oldukları yolundaki ana tavrını daima akılda tutmak şarttır. Onlar aynı ilahi gerçekliğin tezahürleri olup ebedî, her yerde hazır ve nazır ve -son olarak-kavranamaz olan Brahman’ı yansıtmaktadırlar.

(SBA)

İlgili Makaleler