Tarihi Eserler

Hekimbası Ömer Efendi Külliyesi Tarihçe, Hakkında Bilgi

Hekimbası Ömer Efendi Külliyesi. İstanbul Çapa civarında XVIII. yüzyıl başlarında inşa edilen ve yakın geçmişte ortadan kaldırılan külliye.

1079 Ramazanında (Şubat 1669) İstan­bul’da doğan, ilmiyeden yetişerek çeşitli yerlerde kadılık yaptıktan sonra reîsüle-tıbbâlığa yükselen Kazasker Ömer Efen­di tarafından 1127(1715) yılında inşa et­tirilen külliye, Çapa’da Aksaray’dan Topkapı’ya uzanan caddenin sağ tarafında yer almaktaydı. Medrese, sebil, çeşme ve sıbyan mektebinden oluşan bu küçük külliyenin yakınında, vakfına gelir temini için yaptırılmış Şifâ Hamamı denilen bir de hamam vardı. Hekimbaşı Ömer Efen­di, sekiz yıldan fazla süren bu görevinin sonunda Cemâziyelâhir 1136’da (Mart 1724) vefat ederek buradaki hazîreye gö­mülmüştür. Damadı, tarihçi ve şeyhülis­lâm Küçük Çelebizâde Âsim Efendi de bu hazîreye defnedilmiştir.

13 Rebîülevvel 1136 (11 Aralık 1723) tarihli vakfiyesinde Kıblelizâde Mehmed Bey’den satın alınan konakla bahçeye komşu olduğu kaydedilen medrese, 1251’de (1835) Şeyhülislâm Mekkîzâde Mustafa Âsim Efendi tarafından tamir ettirilmiştir. Vakıf kaydında ve İstanbul’­daki medreselerle ilgili olarak 1914 yılında hazırlanan raporda medresenin bir dershane-mescidden başka dokuz hüc­resi olduğu, helaları, su haznesi, çamaşır-

Hekimbası Ömer Efendi Külliyesi’nin planı hane ve gusülhanesi de bulunduğu bildi­rilmiştir. 1914’te iki harap baraka ile çok rutubetli ve karanlık dokuz hücreden olu­şan medresenin içinde yaşanmaz durum­da olduğu belirtilmiş, yerinin havadar ve arsasının geniş olduğu göz önünde tutu­larak burada yeni bir medrese yapılması teklif edilmişse de 1918 yangınının ardın­dan bina tamamen harap olmaya bıra­kılmıştır. Bu yıllardan itibaren yangında evleri yanan ailelerin barındığı medrese Çok bakımsız halde uzun süre ayakta kal­mış, 1956 yılında cadde genişletilirken hiçbir iz kalmayacak şekilde yıktırılmıştır. Bu arada naziresinde uzun süre dağınık halde kalan mezar taşlarından bir kısmı caddenin karşı tarafındaki Molla Gürânî Camii naziresine taşınmıştır.

Âli Saim Ülgen ve Ahmet Süheyl Ünver medresenin içinden ve dışından bazı fo­toğraflarını çekmişlerdi. Dârüşşafaka Li­sesi resim öğretmenlerinden Agâh Bey medrese ve sebilin bir tablosunu yapa­rak 1940’ta Galatasaray’da açılan resim sergisinde sergilemiş ve Ünver bunun bir kopyasını çıkararak yayımlamıştır. Eski bir fotoğrafından, şimdi adı Vatan cadde­si olan Bayrampaşa deresi vadisine inen yamaçta, taş tuğla tekniğindeki yüksek cephesiyle heybetli bir görünüme sahip olduğu anlaşılan medresenin altında pen­cereli mekânlar bulunmaktaydı. Bina te­miz bir işçilikle taş ve tuğla dizilen halin­de yapılmış, avlusunun etrafı mermer sü­tunlara dayanan kubbeli revaklarla çev­rilmişti.

Caddeden demir parmaklıklı pencere­li, kesme taştan bir duvarla ayrılan med­rese, önündeki cadde yüzünden yamuk bir hat üzerinde uzanıyordu. Ortada ise medrese avlusuna geçit sağlayan yayvan kemerli yüksek bir kapı vardı. Ünver’in, Hekimbaşı Ömer Efendi’ye dair küçük ki­tabında yayımlanan ve tarafımızdan da bazı düzeltmeler yapılan medresenin pla­nı tam doğru olmamalıdır. Burada hücre sayısı fazla gösterilen eser tamamıyla yok edildiğinden bu hususta artık gerçe­ği tesbit çok zorlaşmıştır.

Avlu girişinin sol tarafında türbe ile hazîre. sağında sebil bulunuyordu. Agâh Bey’in tablosunda, medresenin yıkılma­sından çok daha önce harap bir halde bu­lunan bu kubbeli ve geniş saçaklı sebili görmek mümkündür. Sebilin 1934’te çe­kilen fotoğrafta yeri boştur. Girişin solun­da, hazîrenin cadde duvarına bitişik olan çeşme hakkında da fazla bilgi yoktur. İbrahim Hilmi Tanışık, tarihinin 1127(1715) olduğunu ve kitabesinde “sâhibü’l-hay-rât seretıbbâ Ömer Efendi” ibaresinin bulunduğunu bildirir. Çok karanlık ve kö­tü resminden anlaşıldığı kadarı ile çeşme sanat değeri taşımıyordu.

Ayvansarâyî’nin eserinde adı geçen sıb­yan mektebi pek çok benzerinde olduğu gibi medrese ile birleşikti ve muhteme­len köşelerden birinde, belki de sebilin üstünde bulunuyordu. Sıbyan mekteple­rine dair 1923-1924yıllarında hazırlanan listede sadece adı ve yeri belirtilmiştir.

Avlunun. Topkapı tarafındaki ucunda hazîrenin duvardaki pencerelerden çok daha büyük ve yarım yuvarlak kemerli, demir şebekeli penceresi vardı. Bunun yanında çeşme bulunuyordu. Yok edilen mezar taşlarından sadece caddenin kar­şı tarafına taşınanların bir kısmının kim­lere ait olduğu Ünver tarafından kayde­dilmiştir: Şeyhülislâm Çelebizâde İsmail Âsim Efendi, torunu Şeyhülislâm Çele­bizâde Hafîdi diye bilinen Zeynelâbidîn Efendi, onun oğlu Üsküdar Kadısı Seyyid Mehmed Arif Molla. Anadolu muhasebe­cisi Çelebizâde Ali Efendi, dersiam Da-ğıstânî İbrahim Efendi, Çelebizâde Âsim Efendi’nin kız kardeşi. Âsim Efendi’nin kızı Hibetullah Hanım ile oğlu Mehmed Arif Efendi, Âsim Efendi’nin torunu mü­derris Mehmed Efendi. Eğriboz muhafı­zı tezkireci İbrahim Paşa’nın kızı Fatma Hanım, Seyyid Mehmed Emin Ağa. Şey­hülislâm Seyyid Mehmed Zeynelâbidîn Efendi’nin kızı ve Hekimbaşı Ömer Efen­di.

Hekimbaşı Ömer Efendi Külliyesi, şeh­rin kuzey rüzgârlarını aldığı İçin beğeni­len bir bölgesinde kurulmuştu. Çevre­sinde ileri gelenlerin konakları bulunuyor­du. Ancak kuzey rüzgârlarına açık olması yangınların kolayca yayılmasına yol açı­yordu. Derviş Paşa’nın 1918 yangınında yok oian ve daha sonra yerine Çapa Kız Enstitüsü yapılan muazzam konağı da külliyenin az ilerisindeydi.

Külliyeye gelir sağlamak üzere yapılan Şifâ Hamamı’nın izi bile tesbit edileme­miştir. A. Süheyl Ünver, 1942 yılında bu hamamın başka bir ad altında mevcut olabileceğini yazmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi