Hayriyye Mesnevisi Kime Aittir, Yazarı, Konusu, Hakkında Bilgi
Hayriyye Mesnevisi. Nâbî’nin (ö. 1124/1712) nasihatnâme türündeki mesnevisi.
Asıl adı Hayrîname olduğu halde daha çok Hayriyye diye tanınır. 1113 (1701) yılında Halep’te yazılmıştır. Mesnevinin ilk bölümlerinde müellif, eserini yedi yaşındaki oğlu Ebülhayr Mehmed Çelebi’ye hitaben yazdığını ve ona Hayrînâme adını verdiğini bizzat söyler (beyit 93-98). Aruzun “feilâtün feilâtün feilün” kalıbıyla yazılan Hayriyye yaklaşık 1665 beyit olup bu sayı çeşitli yazma nüshalara göre değişmektedir. Otuz beş bölümden oluşan eserin bölüm başlıkları da aynı vezinle yazılmış birer mısra şeklindedir.
Nâbî eserine benzeri mesnevilerde olduğu gibi Allah’a hamd ile başlar; kâinatın ve eşref-i mahlûkat olan insanın yaratılışına temas ettikten sonra Hz. Peygamber’in methine geçer. Hayriyye’nin baş tarafındaki kısımlar müellifin kendisi, oğlu ve eserin telif sebebiyle ilgilidir: bunları İslâm’ın şartları takip eder. Daha sonra ilmin ve çalışmanın önemine temas edilerek çeşitli ilimler hakkında bilgi verilir, cehaletin sebep olduğu kötülükler anlatılır. “Matlab-ı Ma’rifet-i Rabbânî” başlığını taşıyan bölümde Nâbî, Allah’ı bilmenin gereği üzerinde durarak oğluna irfan sahibi olmasını ve bunun için mutasavvıfların yazdığı eserleri okumasını tavsiye eder. Ayrıca felsefeden uzak durulmasını isteyen şair, oğlu Mehmed Çelebi’nin şahsında bütün gençlere ham sofu değil arif olmalarını öğütler.
Hayriyye’nin en ilgi çekici bölümlerinden biri “Der Beyân-ı Şeref-İ İstanbul” adını taşımaktadır. Bu bölümün başında Nâbî, oğluna ilmin ve marifetin yalnız İstanbul’da geçerli olduğunu söyleyerek şehrin güzelliğini över. Bu övgüde, İstanbul’un tabiat güzelliklerinden ziyade ilim ve irfan sahiplerinin bu beldede yaşaması, buranın mûsiki, şiir ve diğer güzel sanatların merkezi oluşu üzerinde durulur. Ayrıca şehrin zevk ve safa âlemlerine de temas eden şair duygularını, “Her ne şey hâtıra eylerse hutur / Anda a’lâsının a’lâ-sı olur” beytiyle ifade eder. Nâbî mevzun sözün güzelliğine de dikkat çekerek bu hususta birçok şairin adını zikreder. Arap şiirini över, İran şairlerinin divanlarının anlamca güzel ve aynı zamanda kültür kaynağı olduğunu belirtir. Hayriyye’de çeşitli meslekler üzerinde duran şairin sevmediği meslek devlet adamlığıdır. Oğluna kadılık görevini seçmemesini, maliyede çalışmamasını ve vakıf mütevelliliğinde bulunmamasını tavsiye ederek bu mesleklerin güçlüklerini belirtir. “Matlab-ı Mezra-ı Kist ü Htrmen” adlı bölümde, divan edebiyatında ilk defa toprakla uğraşmanın iyi bir meslek olduğunu söyleyerek oğluna bu mesleği öğütler. Eserin “Mebhas-i Lâzıme-i Hikmet ü Tıb” başlıklı bölümünde Nâbî, din ilimlerinin yanında tıbbın da önemli bir ilim olduğuna işaret eder. “Matlab-ı Lâzıme-i Hayr Duâ” adlı son bölümde şair oğluna iyi dileklerde bulunur; eser. “Her şebin Kadr ola her rûzun îd / Göresin devlet ile Ömr-i mezîd” beytiyle sona erer.
Mesnevinin özelliklerinden biri de çocuk eğitimiyle ilgili bilgiler ihtiva etmesidir. Hayriyye, Türk kültür tarihinde çocuk edebiyatı ve eğitimi alanında ilk eserlerden biri olarak kabul edilmektedir. Nâbî devrinin göze batan kusurlarını ve toplumdaki aksaklıkları da eleştirmiştir. Ülkedeki genel çöküş üzerinde durduğu gibi İnsanlardaki ahlâk düşüklüğünü, idarecilerin zayıflığını, mahkemelerin bozulmasını, halkın ezilmişliğini ve ulemânın cahilliğini de anlatmıştır.