Tarihi Şahsiyetler

Hatib b. Ebi Beltea Kimdir, Hayatı, Hakkında Bilgi -Sahabi-

Ebû Muhammed (Ebû Abdillâh) Hâtıb b. Ebî Beltea Amr b. Umeyr b. Seleme el-Lahrnî (ö. 30/650) Hz. Peygamber’in Mısır Mukavkısı Cüreyc b. Mînâ’ya elçi olarak gönderdiği sahâbî.

İbn Ebû Beltea diye de anılır. Altmış beş yaşlarında vefat ettiğine dair rivayet­lere bakarak milâdî 586 yılı civarında doğ­duğu söylenebilir. Aslen Yemenli olup ba­bası Ebû Beltea’nın adı Amr b. Râşid b. Muâz el-Lahmî şeklinde de zikredilmiş­tir. Zübeyr b. Avvâm’ın müttefiki (halîf) olan babasının Benî Mezhic’den olduğuna dair rivayetler varsa da kaynakların çoğu onu Lahmî diye zikreder. Ubeydullah b. Humeyd b. Züheyr’in kölesi olduğu ve ken­disini mükâtebe yolu ile azat etmesi için kararlaştırdıkları ücreti Mekke’nin fethi günü ödediği de rivayet edilir.

Câhiliye devrinde ata iyi binmesi ve gü­zel şiir söylemesiyle tanınan ve ilk müslümanlardan olan Hâtıb’ın Habeşistan’a hicret etmeyip Mekke’de kaldığı anlaşıl­makta. Hz. Peygamber’in hicrete izin ver­mesi üzerine kölesi Sa’d’ı da yanına ala­rak Zübeyr b. Avvâm ile birlikte Medine’­ye hicret ettiği bilinmektedir. Resûl-i Ek­rem onu Ruhayle b. Hâlid’le kar­deş ilân etmiştir. Be­dir Gazvesi’nde bulunan Hâtıb Uhud Gaz-vesi’nde Ayneyn tepesine yerleştirilen okçulardan biriydi. Sava­şın seyri müslümanların aleyhine dönün­ce Hz. Peygamber’in yanına geldi. Onun yaralandığını ve dişinin kırıldığını görün­ce hiddetlenerek bunu yapan Utbe b. Ebû Vakkâs’ı öldürüp başını Resûl-i Ekrem’e getirdi. Benî Mustalik Gazvesi’nde müslümanlar susuz kalın­ca Hz. Peygamber ona bir kuyu kazması­nı emretti. Hâtıb Hudeybiye’de yapılan Bey’atürndvân’da bulundu.

6. (628) yılın sonlarında Resûl-i Ekrem Hâtıb’ı bir mektupla Bizans İmparatorluğu’na tâbi Mısır Mukavkısı Cüreyc b. Mînâ’ya elçi olarak gönderdi. Cüreyc’in, “Muhammed Allah’ın elçisi ise niçin dua edip düşmanlarını helak etmiyor?” diye sorması üzerine Hâtıb, tanrılık iddia et­mesine rağmen Fİravun’un hemen helak edilmediğini, Hz. îsâ’nın kendi memleke­tinde ezâ görmesine, yahudiler tarafın­dan çarmıha gerilmek istenmesine rağmen kavmine beddua etmediğini ve ni­hayet Allah’ın onu kendi katına aldığını anlatarak iyi bir diplomat olduğunu gös­terdi. Onun verdiği cevaplardan mem­nun kalan Cüreyc kendisine “hikmetli bir zatın hikmetli elçisi” olduğunu söyledi ve Hz. Peygamber’e sunmak üzere aralarında Mâriye’nin de bulunduğu birkaç câriye, binek hayvanla­rı ve daha başka değerli hediyelerle onu yolcu etti.

Aslen Kureyşli olmayan Hâtıb, Mekke’­nin fethi için yapılan hazırlıkları görünce orada bulunan akrabalarının hayatından endişe duydu ve Kureyş’in bazı İleri ge­lenlerine olayı haber verirse onların bun­dan memnun kalıp yakınlarını himaye edeceklerini düşündü. Hz. Peygamber ise yaptığı hazırlıkları karşı tarafın bilme­sini istemiyor, Hayber’e doğru sefer ya­pacağını söylüyordu. Resûl-i Ekrem’in asıl maksadını kendilerine açtığı birkaç sahâbîden biri olan Hâtıb, Kureyş’in ileri gelenlerine hitaben yazdığı ve o sırada Medine’ye gelen Ebû Leheb’in müşrik ca­riyesi Sâre’ye verdiği mek­tubunda Hz. Peygamber’in gece karanlı­ğı gibi korkunç, sel gibi bir orduyla onla­ra doğru gelmek üzere olduğunu belirti­yor ve Resûlullah tek başına da kalsa Al­lah’ın onu muzaffer kılacağını, zira bu­nun Allah’ın ona bir vaadi olduğunu ye­minle bildiriyordu. Olayı vahiyle öğrenen Resûl-i Ekrem Hz. Ali, Zübeyr b. Avvâm ve Mikdâd b. Amr’ı Sâre’yi yakalayıp getir­mekle görevlendirdi ve onu bulabilecek­leri yeri de haber verdi. Adı geçen sahâbîler Mekke-Me­dine yolunda kadını yakalayıp mektubu ortaya çıkardılar ve Hz. Peygamber’e ge­tirdiler. Resûl-i Ekrem Hâtıb’ı çağırtarak mektubu gösterdi ve niçin böyle davran­dığını sordu. Hâtıb, Hz. Peygamber’den acele karar vermemesini isteyerek arala­rında bir anlaşma bulunan Kureyş’e sa­mimiyetle bağlı olmadığını, muhacirlerin Mekke’deki mallarını ve ailelerini koruya­cak yakınları olduğu halde kendi yakınla­rını himaye edecek kimsesi bulunmadı­ğını, bu sebeple Mekkeliler’i kendisine minnettar bırakmak suretiyle akrabala­rını korumak istediğini belirtti. Resûl-i Ekrem onun savunmasını kabul etti. Hâ­tıb’ın öldürülmesini isteyen Ömer’i yatış­tırmak için de onun Bedir Gazvesi’nde bulunduğunu, Allah Teâlâ’nın Bedir’e ka­tılan müminlerin gayretlerini överek on­lara, “Ey Bedir ehli! Bundan böyle ne iş­lerseniz işleyin, ben sizleri bağışlayacağım” dediğini hatırlattı. Bu olayın, “Ey iman edenler! Benim de sizin de düşmanınız olanları dost edin­meyin” (Mümtehine 60/1) mealindeki âyetin nüzul sebebi olduğu, ayrıca bir kö­lesinin Hâtıb’ı Resûl-i Ekrem’e şikâyet edip onun cehennemlik olduğunu söyle­mesi üzerine Resûlullah’ın Bedir ve Hudeybiye’de bulunan hiç kimsenin cehen­neme girmeyeceğini belirttiği rivayet edilmiş, âyetin hitap şekli de Hâtıb’ın imanına Allah’ın şahadeti olarak yorum­lanmıştır. Da­ha sonra Mekke’nin fethine ve Huneyn Gazvesi’ne katılan Hâtıb’ı Hz. Ebû Bekir hilâfeti sırasında Cüreyc b. Mînâ’ya elçi olarak göndermiş. Hâtıb 20 (641) yılında. Mısır’ın fethine kadar devam eden bir antlaşmayı İslâm devleti adına imzala­mıştır. Mısır’a elçi olarak gönderilmesin­de muhtemelen yaptığı ticarî seferler do­layısıyla bu ülkeyi iyi tanımasının, ayrıca güzel bir görünüme ve kıvrak bir zekâya sahip olmasının rolü vardır. Kendisinden birkaç hadis nakledilen Hâtıb hakkındaki bazı rivayetler oğlu Abdurrahman ve to­runu Yahya vasıtasıyla gelmiştir.

Altmış beş veya yetmiş yaşlarında Medine’­de vefat eden Hâtıb’ın cenaze namazını Hz. Osman kıldırmıştır. Vefatında 4000 di­nardan fazla para, bir ev ve birçok mal bıraktığı rivayet edilir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler