Edebiyat

Hassan bin Sabit Kimdir, Hayatı, Peygamber Şairi

Hassan b. Sabit b. Munzir b. Neccâr Ensâri (Hazreci, aş.-yk. D.563—Ö.682), Hz.Muhammed’in şâiri olup, onu düşmanlarının hücumlarına karşı şiirleri ile savunması dolayısı ile, bütün müslumanlar arasında fevkalâde bir şöhret ve hürmete mazhardır. Ünlü dilci Ebü Ubeyde’nin sö­züne inanmak lâzım gelirse, Araplar arasındaki genel kanâate göre, bütün yerleşmiş Arapların en büyük şâiridir, Hassan ismi, hsn kö­künden iştikak ettirenlere göre, fa’âl vezninde olup, münsariftir; hsn kökünden çıkaranlara göre ise, fa’lön vezninde olduğundan, gayr-i münsariftir ki, şiirlerinde de bu şekildedir; bk. msl. Divân, s, 204, str. 1).

Doğum tarihi, kendisinden nakledilen bir riva­yete göre, Peygamberin doğumundan 7—8 yıl önce olması gerekir. Çünkü kendisi henüz 7—8 yaşlarında küçük bir çocuk iken, bir gün Yesrib (Medine) ‘de bir yahudinin beklenmekte olan bir peygamberinin doğdu­ğunu haber verdiğini duymuş idi. Peygamberin as,.-yk, 571 yılında doğduğu kabul edilirse, kendisi 561 veya 563’te doğmuş olmalıdır. Ba­bası Sâbit şâir olup, kabilesinin reislerinden biri idi. Dedesi Munzir ise, Yesrib’de otu­ran Evs ve Hazrec kabileleri arasında vukua gelen Sumeyha olayında hakemlik yapmıştı ; yâni baba tarafından Hazreclerin en ileri gelenlerindendi. Hattâ soyu, bu taraftan, bir kaç batın sonra, Suriye’de Gassâniler devletini kur­muş olan Âl Cafna’ye bağlanmaktadır. Anne tarafına gelince, o da baba tarafından daha az asîl değil idî; çünkü annesi Furay’a Hâlîd b. Kays (veya Hubayş) b. Hazrec’in kızı idi.

Hassan’ın câhiliye devrindeki hayâtını, mun­tazam olarak, takip etmek mümkün değildir; bâzı şiirlerinde ve gâlibâ onlara istinat eden hikâyelerden, hayatının ancak bir kaç safha­sını tesbit etmek mümkündür: Yesrib ‘de bulu­nan ve akraba olan Evs ile Hazrec kabile­leri, diğerleri gibi, birbirleri ile sürekli mücâdele hâlinde bulunuyorlardı. Hassan b. Sâbit bu mücâdelelerde, kabilesinin savunmasını şiirleri ile üzerine almış görünüyor. Bu mü­câdeleler arasında Hassan’ın katıldığı en eski olay Yevm ül-Rabil olmalıdır. Meşhur şâir Kays b. Hatim Evs kabilesinden olduğu için, Hassan ile onun arasında bîr takım hic­viyeler teati edilmiş idi. Bu sırada Hassan kendi hicviyeleri ile yetinmemiş, Hansa’yı da onu hicv­etmeğe teşvik etmiş, fakat onu razı edememişti. Hassan’ın bu şiirlerinden birinde, Kays’ın kız kardeşi Leyla’yı zikretmesine mukabil, Kays, onun zevcesi olup, yanında Evs kabilesini medhetmeğe cesaret ettiği için, boşadığı Amra bint Sâmit’i zikrediyordu.

Evs ile Hazrec arasındaki bu küçük çarpışmalar Hz.Muhammed’in hicretine (622) kadar de­vam etti. Bundan az bir zaman önce (as.-yk. 617), Evslerin galibiyetiyle neticelenen Yevm Bu’âş (veya Bugâş)’a dâir de Hassan’in bir şiiri vardır (Divân, s. 278).

Hassan b. Sâbit’in bu devirde bütün hayâtı yalnız Yasrib (Medine) ‘de geçmiyordu ; o bir yıl memleketinde kalır ve ertesi yıl Gassânilerin sarayına giderdi. Ona bütün hayatınca yazdığı şiirlerin en güzellerini ilham eden ve hâtırasını hayâtının sonuna kadar koruyacağı mesût zamanlar yaşatan bu aileye mensup hükümdarlardan Haris b. Ebi Samir (Divan, s. 181 ve belki 29), Amr b. Hâris al-Gassâni (Divân, s. 305) ve Çabala b. Ayham (Divân, s. 414, 387) adlarını saymak lâ­zımdır. Hassan bunlara yaptığı ziyaretlerinden birinde, Amr b. Hârîs’in yanında, Nâbîga ve Abkama ile karşılaşmış idi. Kendi so­yundan olduğu için, onların yanında şiir oku­yup, mahcup olmaktan korkan hükümdara, oku­duğu parlak şiirler ile, bu korkusunun yersiz olduğunu ispat etmiş, ondan bol caizeler almış­tır, Yine bu ziyaretlerinden biri esnasında, A’sl Bekr b. Vâ’il ile birlikte, Şam’da, bir meyhaneye gir­mişti. Bir az içildikten sonra, uykuya daldı; uyanınca, A’sl’nın meyhaneciye, kendisinin he­saptan kaçındığını söylediğini duyması üzerine, yine uyur gibi yaptı; bir süre sonra A’sâ uyuyunca, kalkıp, bütün şarapları satın aldı ve yere döktü; A’şl şarabın ıslaklığı ile uyanınca, sözünü Hassan’in duyduğunu anladı ve özür diledi (Divan, s. 144 v. d.; Ağâni, nşr, a!-Dâr, IV, 167 v. d.). Hassan, Hire’deki Lahmi hükümdarlarından III.Numân Munzir (580—602)’in yanına gitmiş ve Nabiğa’nın Gassânîlerden dönüşüne kadar, orada kalmıştır.

Hassan, aynı zamanlarda, Ukaz panayırına da gider ve oradaki şiir müsabakalarına katılırdı. Bunların bir tanesi meşhur Nâbiğa Zubyâni’nin hakemliğinde yapılmıştır. Bu müsabakada A’sâ birinciliği ve Hansa ikinciliği almıştı. Hassan bunlar­dan sonraya kalınca, hakemlik eden Nâbiğa’ya karşı kendisinden de üstün bir şâir olduğu­nu ifâde etmiştir.

Hassan b. Sâbit’in oldukça hararetli geçen câhiliye devri hayatının ne suretle sona erdiğini bilmiyoruz. Çünkü ondan bahseden hiç bir kaynak, eski müslümanlardan olduğunu söylemesine rağmen, Hassan’ın yeni dini ne şekilde, ne gibi sâikler ile ve ne zaman kabul ettiğini yazmıyor. Her hâlde Hire devletinin hemen tamâmiyle çökmesi (602), Suriye’nin İranlılar tarafından istilâ edilerek (613—615), Gassâniler devletinin ortadan kaldırılması ve görünüşe göre, ancak sıradan kuvvetli bir kabîle hâline düşmesi gibi hâdiseler üzerine, dayanaksız kalmış olan şâir, diğer Medineliler gibi mukadderatını, parlak bir istikbal vaad eden Peygambere bağlamağı düşünmüş ve en geç onun Yesrib (Medine)’e hicretini mütea­kip takriben 60 yaşında, İslâmiyeti kabul etmiş olmalıdır. Müslüman olduktan sonra yazdığı iddia edilen ve hicretten evvel ikinci Akabe’den sonra (622), Mekke’de peygembere bi’at etmiş olan Yesribliler arasından seçilen 12 temsilciden Sâd bin Hayseme’nin müdâfaası için yazılmış olan şiirde (Divan, s. 191) hakikaten bir müslüman mü­dâfaa edilmekte ise de, şâirin müslüman oldu­ğunu gösterecek hiç bîr emmâre yoktur.
Hassan’ın bundan sonraki hayâtı tamâmiyle peygamberin yanında geçti. Onu medhetmek için pek çok şiirler yazdığı gibi (Divân, s. 78, 81, 319), fahriyelerinde Allah’ın elçisini himaye etmekle öğünüyor (Divan, s. 323, 328, 372 v.b.). Fakat fevkalâde korkak olduğu için, Peygamberin veya adamlarının yaptığı hiç bir sefere, hiç bir muharebeye katılmış de­ğildir. Hattâ Hendek Muharebesi’nde kadın ve çocuklar ile beraber, kendi hisarında kalmış idi. Bununla beraber, şâir olarak, Peygam­bere ve İslâmiyete hizmeti, fevkalâde mühimdir.

Kureyşîlerden Abdullâh b. Ziba’ra, Ebu Sufyân b. Haris, Amr b. As gibileri Peygamberi hicvediyorlardı. Ona karşı önce Ali b. Ebu Talib’in cevap vermesi düşünüldü ise de, Pey­gamber ona izin vermedi. Sonra Hassan cevap vermeğe talip oldu. Peygamber yine tereddüt ediyordu. Çünkü hicvedilecek şahıs­ların hepsi kendisinin yakın veya uzak akra­baları idi. Hassan ona, kendisini, yağdan kıl çeker gibi, onlardan ayıracağını söyledi. Pey­gamber, buna rağmen, Ebu Bekr ile konuşup, hicvedeceği kimselerin neseplerini öğrenmesini, kimleri ve ne suretle hicvedeceğini sormasını emretti. Hassan bunları öğrendikten sonra, Kureyşlileri hicv etmeğe başladı. Hassan’ın şiir­leri, belki ümit edildiğinden fazla, tesîr hâsıl etmiştir.

Hicretten sonra hemen başlayan gazalar, Hassan’a, bir çok şiir, hicviye, fahriye, hicviye cevabı olmak üzere, mevzular ilham etti. Msl. Bedir Muharebesi (mart 624) ile ona katılanlar hakkında 7’den fazla şiiri bize kadar gelmiştir (Divân, s. 44, 47, 263, 229, 293, 361, 385 v.b.). Yahudi Ka’b b. Eşref’in Mekke ‘ye gidip, Bedr’de ölen Kureyşliler üzerine söy­lediği şiirin uyandırdığı tesire karşılık olmak üzere, Peygamber Hassan’a bir şiir yazmasını ve onu misafir edenleri hicvetmesini emretti. Hassan’ın şiirleri (Divan, s. 373) kadar tesirli oldu ki, hiç kimse Ka’b’ı evinde misa­fir etmeğe cesaret edemedi. Uhud Muharebe­si’nde (mart 625) pek çok hicviyeler ve hic­viye cevapları (Divân,s. 62, 257, 291, 301, 302, 376; krş. Taberi, I, 1401, 1413 ve bilhassa 1416 v.d.) ile Hamza b. Abdülmuttalib’in öldürülmesi dolayısı île bir mersiye (Divân, s. 329) söyledi. Diğer bütün mühim olaylar için de dîvanında bir veya bir kaç şiire tesadüf olunmaktadır.

Bundan az bir süre sonra Muraysi Seferinden dönülürken (628’de) İslâm tarihinde İfk Olayı adıyla bilinen ve Peygamberin zevcesi Â’işe ile Safvan bin Muattal’ın gayr-i meşru ilişki bu­lunmak ithamından ibaret olan hâdise vukua geldi. Hassan b. Sâbit bu ithamı açıktan-açığa söylemiş olan dört kişiden biriydi (bk. Buhari, Sahih, Bulak, 1313, V, 116 v.dd.; Taberi, I, 1525 v.d. ve bibliyografya: XXIV. Nur sûresi 11. âyet) nazil olup, Â’işe’nin suçsuz olduğu meydana çıkınca, bâzı rivayetlere göre, Has­san’a da hadd-i, şer’î, yâni kırbaç cezası verilmiş idi (Divân, s. 323 v.d. ;Muslim, Sahih, İstanbul, 1332, VII, 165). Hassan, Â’işe’nin medhi için yazdığı bir şiir île onun teveccühünü, hem de hayâtının sonuna kadar, kazandı ise de, hâdise bununla kapanmadı. Safvân b. Muattal—bu husustaki muhtelif rivayetlerin tenkid ve mu­hakemesinden elde edilebilecek kanaate göre — bu hâdiseyi unutmadı; Hassan’ın genel mâ­hiyette yazdığı bir fahriyeyi (Divân, s. 104 v.d.; krş. Ağâni3, IV, 157 v.d. ;Taberi, 1,1528) kendi üzerine alıp, hicvedildiğini iddia ederek, ona taarruz etti ve onu arkasından, kılıç ile, ağır bir şekilde, yaraladı. Bunun üzerine Safvân elleri bağlanıp, Peygambere götürüldü. Hassân Peygamberin isteği üzerine intikam hakkını ona bıraktı; o da, Mısır’dan Mukavkis’in gön­derdiği ve birini kendisinin almış olduğu iki ca­riyeden, Meriye ile Şirin’den, Hassan’ın oğlu Abdurrahmân’ı doğurmuş olan ikincisini Has­san’a verdi; bundan başka Bayrahâ malikâne­sini ona bağışlayarak gönlünü aldı.

Hassan’ın en mühim başarılarından biri de, şüphesiz müslümanların elindeki esir­lerini kurtarmağa gelmiş olan Beni Temimlerin sefaret hey’etine karşı (9=630) İslâmiyetin yüzünü ağartması ve onların islâmiyeti kabul etmelerinde âmil olmasıdır. Çünkü bu hey’et, aynı zamanda Peygamber ile boy ölçüşmek için, hatîp ve şâirleri ile birlikte gelmişler­di ve hatiplerden sonra Zibrikan b. Bedr kalkıp, kabilesinin medhinde bir şiir okuyun­ca, Peygamber Hassan’ı çağırtmış ve onlara cevap vermesini söylemiş idi. Hassan “Fihr — kureyşîler — in, ileri gelenleri ile kardeşleri — medineli ensâr—halka takip edilen bir yol göstermişlerdir.” diye başlayan kasidesini okudu (Divân, s. 248 v.dd.). Sonunda Temimliler mağlûbiyete razı olduktan başka İslâmiyet de kabul ettiler (Ağân’i IV, 146 v.dd.; Ta bari, I, 1713 v.d.).

Peygamberin, ölümünden sonra, artık ihtiyarlamış olan Hassan b. Sâbit hakkındaki kayıtlar da azalmaktadır. Bütün Arabistan’ı kaplayan dinden dönüş (Ridde Savaşları) hareketi ve onun kanlı bir surette bastırılması Hassan’a çok bir şey ifâde etmemiş görünüyor. Ancak bunlar arasında Ebu Bekr’in hilâfetini kabul et­mek istemeyenlere karşı söylenmiş küçük bir kıt’asını biliyoruz (Divân, s. 209  v.d.; Ebu Bekr için medhiye, a.g.e., s. 299,  Peygamberin hayâtında söylenmiştir). Ömer’in halifeliği sırasında (634—644) artık göz­leri kör olmuş olmalıdır. Fakat bundan büyük bir üzüntü duymamış olacak ki, bu münâsebetle söylediği iki beyitte (Divân, s.165), gözlerin­den nurun alınmasına karşın, kalbi ile dilinde nûr bulunduğunu, en küçük bir üzüntü alâmeti göstermeden, anlatıyor. Büyük Arap fütuhatı­nın başladığı o zaman, Arabistan’da edebiyatın hemen tamâmiyle denecek kadar gözden düş­tüğü bir devirdir;  halkın ruhu bu fütuhatın heyecanı ile dolu idi. Dürüst ve sert karak­terli Ömer şâirlerin boş sözlerine o kadar önem vermiyordu. Hassan, bu vaziyette tabiî olarak, eski önemini kaybetmiştir. Ömer, bir gün onu Peygamberin mescidinde şiir okurken görmüş ve oradan kovmak iste­mişti. Hassan, “burada, senden daha hayırlı olan kimse (yâni Peygamber) bulunurken ben şiir okumuştum” cevabını verince, Ömer susup, oradan uzaklaşmıştır(Müslim, Sahih, ayn. nşr., VII, 162 v.d.; Ağâni3, IV, 143 v.d.).

Yine bu sırada Zübeyr b. Avvam, onun eshâb arasında şiir okuduğunu ve kimsenin ona önem vermediğini görmüştür ki, bu da, yukarıda tasvir edilen genel ahvâl ile izah edilmelidir (Ağâni3, IV, 144 v dd.); hattâ bâzı rivayetlere göre, İslâmiyet kalplere iyice yerleşince, onun//& hâdisesine karış­mış olması ve aleyhinde âyet bulunması ( XXIV. 11) yüzünden, bâzıları onu lânetli sayıyorlardı; ancak eski ve mühim eshâbın, bilhassa bizzat Â’işe’nin onun lehindeki şahadetleri ve onun Peygamber’e yaptığı hizmetleri anlatma­ları, bir dereceye kadar itibârını muhafaza ettirebiliyordu (krş. Müslim, Sahih, VII, 163 Ağâni3, IV, 145 v.d., 163 v.dd.). Eski dostlarından olup, müslüman olduğu hâlde bir izzet-i nefis meselesi yüzünden İslâmiyeti terk-ederek, İstanbul’a kaçan Gassâni hükümdar Çabala b. Ayham onu unutmayordu. Bil’aki galiba, Bizans saraylarında, Hassan’ın kendisi ailesi ve memleketi hakkında yazmış olduğu şiirleri okuyarak kendi kendini teselli ediyordu. Ömer’in Bizans’a gönderdiği elçisi konuşurken, Hassan’in bu şiirlerini tekrar etti ve ona 500 dinar ile 5 ipek elbise yolladı. Hassan’ı ölmüş bulduğu takdirde, elbiseleri mezarına örtmesini, para ile deve alıp mezarında kurban etmesini tenbih etti (Ağânf1, XIV, 4 v.dd.; bu hâdisenin Muaviye’nin halifeliği zamanında cereyan ettiği de görülür).

Hassan’in ismi, Osman’ın hilâfeti (644—656) nin son zamanlarında zikredilmektedir, O vakit kendisi, Â’işe ile beraber, Osman’ın tarafını tutup, onun idaresinden memnun olmayanlara karşı cephe almıştı (Taberi, I, 2937, 2971). Osman öldürülünce, yaşının pek çok ilerlemiş olmasına rağmen, ona, di­ğer halifeler için söylediklerinden fazla, mersiye söyledi (Divan, s. 22, 101, 102, 183,409,411; Taberi, I, 3060 v.dd.) Ali halîfe olduğu vakit, ona bi’at etmemiş çok mahdut ensârdan biri Hassan idi ( Taberi, I, 3070 ) ve Medine ‘yi bıra­karak Şam’a Mu’aviye’nin yanına gitti (ayn. esr.,1,3250). Burada çok uzun bir süre kalma­dan tekrar Medine’ye döndü. Çünkü bir riva­yete göre, Sıffin Olayı’nı Medine’de daha önceden haber vermiştir (Ağâni3, IV, 153), Bununla beraber Mu’aviye, galiba sırf onun taraftarlığını maddeten ödüllendirmek için, Bayrahâ kasrı ile bir bahçesini çok yüksek bir fiyata satın aldı (Ağâni3, IV, 156), Artık 120 yaşına yaklaşmış olan şâir, tuttuğu fırkanın galibiyetini görmekten mutmain olarak, son günle­rini geçirdi ve Muâviye’nin halifeliği (661—680) nin son zamanlarında öldü (Ta­beri, III, 2350).

Eseri. Hassan b. Sâbit’in yazdığı şiirler bir divan hâlinde toplanmış bulunmaktadır. Bu divanın ne suretle toplandığı kat’î olarak belli değildir. Ancak eski yazmaların bir çok­larının üzerindeki kayıtlara göre, iik defa ola­rak Basra mektebine mensup büyük arap dilci Ebu Cafer Muhammed b. Habib (ölm.860) tara­fından toplanmış, oradan Ebu Sa’îd Hasan b. Huseyn Sukkari (ölm. 888) tarafından rivayet edil­miştir. Bir çok nüshalarda râvî olarak bâzı büyük arap dilcilerinin adları görülürse de, bunlar hep bu iki şahıstan sonradır ve riva­yetleri, Sukkari vâsıtası ile Muhammed b. Habib’e dayanmaktadır. Muhammed b. Habib’in ise, diğer şâirler için olduğu gibi, Hassan b. Sâbit’in şiirlerini tesbit ederken, bâzı nâdir yazılı rivayetler ile, daha ziyâde şifahî rivayet­lere dayandığı muhakkaktır. Onun böylece top­ladığı şiirlerin hepsinin vusûku bir dereceye kadar şüpheli olabilir. Çünkü Hassan, ekseriya Kureyşlileri hicvetmiş idi. Onların müslüman olup da yeni dîn ve devlette mühim vazifeler alınca, eski kusur ve kabahatlerini unutturmağa çalış­mış, olmaları ve canlı vesikalar olan şiirle­ri tahrif etmeğe veya ortadan kaldırmağa veya Hassan’ın divanına kendisinin söylemediği bir çok parçalar ilâve etmeğe çalışmaları kolayca anlaşılabilir, Hakikaten, Arap şâirlerinin hayatları hakkında en eski eserlerden birini yazmış olan Muhammed b. Sellâm al-Cumahi (ölm. 845) Hassan’ın söylememiş olduğu bir çok şiirlerin ona isnat edildiğini açıkça söyler (bk. Tabakât el-şa’ara). Böyle­ce meydana gelen bu divanın bugünkü hâli ile tam olmaması gerekir. Zîra Hassan’ın ha­yâtının oldukça faal ve verimli devri olan ille 60 yılından pek az şiirleri muhafaza etmek­tedir, Bununla beraber, bugün elimizde bulunan divana hemen tamâmiyle itimat etmek kabildir. Bu divan şimdiye kadar bir çok defalar ba­sılmıştır.

Hassan b. Sâbit’in şiirlerinin edebî değerine gelince, bütün Arap müellifleri onun câhiliye devrinde yazdığı şiirlerin çok güzel olduğunda ittifak etmişlerdir. Hattâ kendisi, bu devrin şehirlerde yaşayan şâirlerinin en büyüğü sayıl­makta idi. İslâmiyet devrindeki şiirlerinin ise, Peygamber tarafından beğenildiği ve takdir edildiği yukarıda hayatı anlatılırken söylenmişti. Peygamber bir sefer esnasında bu şiirleri kendi­sine okutmuş, dikkatle dinledikten sonra, “bu onlar — düşmanlar— için okların saplanma­sından daha tesirlidir.” demiştir. Bir defasın­da da “Sen Allah ve resulünü müdâfaa ettikçe, Ruhul-kudus seni teyit edecektir,” dediği Â’işe tarafından rivayet edilmiştir (Müslim, Sahih, ayn. nşr., VII, 164 v. d.; Ağâni3, IV, 143). Bütün rivayetler Peygamber’in Hassan’ı diğer iki şâiri olan Abdullah bir Revâha ile Ka’b b. Mâlik’e tercih ettiğinde müttefiktirler. Bir sahabe de, onun hicivlerine karşı, Peygam­berin himayesini rica etmişti (Ağâni3, IV, 154). Bununla beraber, iki asır sonra gelen Arap dilcileri ve edipleri, Hassan’ın bu devirde söy­lediği şiirleri kıymetsiz buluyorlardı. Hattâ meşhur Asma’i, “şiir, yolu kötülük olan uğur­suz ve faydasız bîr insana benzer, iyiliğe girdi mi, zayıf düşer, işte Hassan, Câhiliyenin en ileri gelen şâirlerinden biri idi; İslâmiyet ge­lince, şiirinin (kuvveti) düştü” diyordu. (İbn Kuteybe, Kitâb ul-şi’r, ayn. nşr., s. 95; al-Marzu-büni, al-Mizvaşşah, s. 62). Öyle görünüyor ki, Asma’i ve başkaları bu hükümleri verirlerken, daha ziyâde Hassan’a isnat edilen şiirlere bakmışlardır. Çünkü Cumahi bile, böyle zayıf şiirlerin Hassan’ın olamayacağını söylemekte­dir (Tabakât, ayn. nşr., s. 52). Hakikaten onun divanında İslâmiyetten sonra söylenmiş pek çok güzel şiirlere tesadüf olunmaktadır (msl. bk. Divân, s. 248, 383). Bunlarda, şüphesiz diğer câhiliye şâirleri gibi dikkatli, garip, fakat tabiî teşbih ve mecazlar, derin hisler bulamayız. Lakin onun sâde, akıcı ve vazıh bir ifâdesi vardır; fikirlerini açıkça söyler ve kuv­vetini bu açıklıktan alır. Bir de İslâmiyetten sonra yaşının çok ilerilemiş olduğunu, eski kud­retini tabi’î olarak kaybetmiş bulunduğunu dikkate almak lâzımdır. Ne olursa olsun, Hassan’ın şiirleri, zamanında umumi­yetle şiirlerden beklenilen vazifeyi— düşman­ları hicvetmek, düşman hicivlerine karşı kabi­leyi korumak ve kabilenin şan ve şerefini övmek vazifesini — fazlası ile yapmış idi, Onlara üstün bir meziyeti daha vardı: İslâm dinini kuran Peygamber müdâfaa edilmiş ve düşmanları da hicvolunmuş idi.

İlgili Makaleler