Hassan bin Sabit Kimdir, Hayatı, Peygamber Şairi
Hassan b. Sabit b. Munzir b. Neccâr Ensâri (Hazreci, aş.-yk. D.563—Ö.682), Hz. Muhammed’in şâiri olup, onu düşmanlarının hücumlarına karşı şiirleri ile savunması dolayısı ile, bütün müslumanlar arasında fevkalâde bir şöhret ve hürmete mazhardır. Ünlü dilci Ebü Ubeyde’nin sözüne inanmak lâzım gelirse, Araplar arasındaki genel kanâate göre, bütün yerleşmiş Arapların en büyük şâiridir, Hassan ismi, hsn kökünden iştikak ettirenlere göre, fa’âl vezninde olup, münsariftir; hsn kökünden çıkaranlara göre ise, fa’lön vezninde olduğundan, gayr-i münsariftir ki, şiirlerinde de bu şekildedir; bk. msl. Divân, s, 204, str. 1).
Doğum tarihi, kendisinden nakledilen bir rivayete göre, Peygamberin doğumundan 7—8 yıl önce olması gerekir. Çünkü kendisi henüz 7—8 yaşlarında küçük bir çocuk iken, bir gün Yesrib (Medine) ‘de bir yahudinin beklenmekte olan bir peygamberinin doğduğunu haber verdiğini duymuş idi. Peygamberin as,.-yk, 571 yılında doğduğu kabul edilirse, kendisi 561 veya 563’te doğmuş olmalıdır. Babası Sâbit şâir olup, kabilesinin reislerinden biri idi. Dedesi Munzir ise, Yesrib’de oturan Evs ve Hazrec kabileleri arasında vukua gelen Sumeyha olayında hakemlik yapmıştı ; yâni baba tarafından Hazreclerin en ileri gelenlerindendi. Hattâ soyu, bu taraftan, bir kaç batın sonra, Suriye’de Gassâniler devletini kurmuş olan Âl Cafna’ye bağlanmaktadır. Anne tarafına gelince, o da baba tarafından daha az asîl değil idî; çünkü annesi Furay’a Hâlîd b. Kays (veya Hubayş) b. Hazrec’in kızı idi.
Hassan’ın câhiliye devrindeki hayâtını, muntazam olarak, takip etmek mümkün değildir; bâzı şiirlerinde ve gâlibâ onlara istinat eden hikâyelerden, hayatının ancak bir kaç safhasını tesbit etmek mümkündür: Yesrib ‘de bulunan ve akraba olan Evs ile Hazrec kabileleri, diğerleri gibi, birbirleri ile sürekli mücâdele hâlinde bulunuyorlardı. Hassan b. Sâbit bu mücâdelelerde, kabilesinin savunmasını şiirleri ile üzerine almış görünüyor. Bu mücâdeleler arasında Hassan’ın katıldığı en eski olay Yevm ül-Rabil olmalıdır. Meşhur şâir Kays b. Hatim Evs kabilesi’nden olduğu için, Hassan ile onun arasında bîr takım hicviyeler teati edilmiş idi. Bu sırada Hassan kendi hicviyeleri ile yetinmemiş, Hansa’yı da onu hicvetmeğe teşvik etmiş, fakat onu razı edememişti. Hassan’ın bu şiirlerinden birinde, Kays’ın kız kardeşi Leyla’yı zikretmesine mukabil, Kays, onun zevcesi olup, yanında Evs kabilesi’ni medhetmeğe cesaret ettiği için, boşadığı Amra bint Sâmit’i zikrediyordu.
Evs ile Hazrec arasındaki bu küçük çarpışmalar Hz.Muhammed’in hicretine (622) kadar devam etti. Bundan az bir zaman önce (as.-yk. 617), Evslerin galibiyetiyle neticelenen Yevm Bu’âş (veya Bugâş)’a dâir de Hassan’in bir şiiri vardır (Divân, s. 278).
Hassan b. Sâbit’in bu devirde bütün hayâtı yalnız Yasrib (Medine) ‘de geçmiyordu ; o bir yıl memleketinde kalır ve ertesi yıl Gassânilerin sarayına giderdi. Ona bütün hayatınca yazdığı şiirlerin en güzellerini ilham eden ve hâtırasını hayâtının sonuna kadar koruyacağı mesût zamanlar yaşatan bu aileye mensup hükümdarlardan Haris b. Ebi Samir (Divan, s. 181 ve belki 29), Amr b. Hâris al-Gassâni (Divân, s. 305) ve Çabala b. Ayham (Divân, s. 414, 387) adlarını saymak lâzımdır. Hassan bunlara yaptığı ziyaretlerinden birinde, Amr b. Hârîs’in yanında, Nâbîga ve Abkama ile karşılaşmış idi. Kendi soyundan olduğu için, onların yanında şiir okuyup, mahcup olmaktan korkan hükümdara, okuduğu parlak şiirler ile, bu korkusunun yersiz olduğunu ispat etmiş, ondan bol caizeler almıştır, Yine bu ziyaretlerinden biri esnasında, A’sl Bekr b. Vâ’il ile birlikte, Şam’da, bir meyhaneye girmişti. Bir az içildikten sonra, uykuya daldı; uyanınca, A’sl’nın meyhaneciye, kendisinin hesaptan kaçındığını söylediğini duyması üzerine, yine uyur gibi yaptı; bir süre sonra A’sâ uyuyunca, kalkıp, bütün şarapları satın aldı ve yere döktü; A’şl şarabın ıslaklığı ile uyanınca, sözünü Hassan’in duyduğunu anladı ve özür diledi (Divan, s. 144 v. d.; Ağâni, nşr, a!-Dâr, IV, 167 v. d.). Hassan, Hire’deki Lahmi hükümdarlarından III.Numân Munzir (580—602)’in yanına gitmiş ve Nabiğa’nın Gassânîlerden dönüşüne kadar, orada kalmıştır.