Haşim Bey -Bestekar- Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi
Hâşim Bey (1815-1868) Türk mûsikisi bestekârı, hanende ve mûsiki hocası.
İstanbul Fatih’te Sarıgüzel mahallesinde doğdu. Babası Seyyid Mehmed Sâdık Ağa’dır. Sesinin güzelliğiyle dikkati çekerek sekiz yaşında iken Enderûn-ı Hümâ-yun’a alındı ve meşkhânede mûsiki öğrenimine başladı. Mûsikideki ilk bilgilerini burada Dellâlzâde İsmail Efendi’den aldıktan sonra bir süre Şâkir Ağa’dan meşketti. Ardından Hamâmîzâde İsmail Dede Efendi’nin derslerine devam ederek kendini yetiştirdi. Hazine koğuşunda çavuş mülâzımı iken 2 Haziran 182Tde çavuşluğa yükseltildi. Enderun’da bulunduğu yıllarda Beşiktaş Mevlevîhânesi şeyhi Hasan Nazif Dede’ye, daha sonra da Hafız Baba adlı bir Bektaşî şeyhine intisap etti. Abdülmecid döneminde Muzıka-i Hümâyun’un fasl-ı atîk heyetinde serhâ-nende olarak görev yaptı.
1848 yılında hacca giden Hâşim Bey, ertesi yıl yalnız fasıl geceleri sarayda bulunmak şartıyla başladığı musâhiblik görevini Abdülmecid’in saltanatının sonlarına kadar sürdürdü. Abdülaziz’in tahta çıkması üzerine(1861) m üezzinbaşılık göreviyle tekrar saraya döndü. Bir süre sonra saraydan ayrılan Hâşim Bey’in hayatının son yıllarının maddî sıkıntı içinde geçtiği, bunda israfa varan cömertliğinin önemli rolü olduğu söylenir. Kaynaklarda, 186S’te Üsküdar Tunusbağı’nda oturduğu sıralarda evine ekmek getiren Bağda-sar Ağa’ya biriken borcunu kendisine mûsiki meşkederek ödediği, alacaklıların rahatsız edeceği endişesiyle evinin arka odalarından birinde Bolâhenk Nuri Bey’e ve diğer talebelerine alçak sesle mûsiki meş-kettiği rivayet edilir. Tlınusbağfndaki evinde vefat eden Hâşim Bey Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. Sâzendelikle ilgisinin bilinmemesine rağmen mezar taşında “sersâzendegân-ı hâssa” ibaresinin yer alması dikkat çekicidir. Kabri, daha sonraları yapılan yol genişletme çalışmaları sırasında kaybolmuştur. Hâşim Bey on dokuz yaşında iken evlendiği ilk eşi Münîre Hanım’dan 1859’da ayrılmış, aynı yıl evlendiği Hûricinan Hanım’ın üç yıl sonra vefatı üzerine de Zehra Hanım’la hayatını birleştirmiştir.
Hâşim Bey, devrinin önde gelen musikişinasları arasında hanendeliğinin yanı sıra özellikle bestekâr ve mûsiki hocası olarak tanınmıştır. Bestekârlık gücünü âyin, beste, semai, şarkı ve köçekçe formlarında seksenin üzerindeki eseriyle ortaya koyan Hâşim Bey, altmış altısı şarkı formunda olan bu eserlerinden bazılarını zamanın devlet büyüklerine methiye olarak bestelemiştir. “Mihr-i lutfundan edip baht-ı siyahım ahz-ı nûr” mısraı ile başlayan şedd-i araban şarkısı ile, “Ni-met-i vaslın için ey gonca leb” mısraı ile başlayan bayatî-araban şarkısı onun en tanınmış eserlerindendir. Suzinak ve şehnaz makamlarında bestelediği iki Mevlevi âyininden birincisinin notası elde olup bu âyin sadece bir defa Beşiktaş Mevle-vîhânesi’nde okunabilmiş, diğer âyini ise kaybolmuştur. Ahmed Celâleddin Dede’-nin anlattığına göre, Hâşim Bey’in geleneğe aykırı olarak güftesini Beşiktaş Mevlevîhânesi şeyhi Hasan Nazif Dede’nin şiirlerinden seçtiği eserinin mevlevîhâne-lerde okunması Konya Çelebisi Said Hem-dem tarafından yasaklanmış, ayrıca Said Çelebi, böyle bir âyinin okunmasına müsaade ettiği İçin Beşiktaş Mevlevîhânesi şeyhi Nazif Dede’ye bir tekdirnâme göndermiştir. Yine Ahmed Celâleddin Dede’-nin anlattığına göre Hâşim Bey bu iki âyinin bestelerini daha sonra Mevlânâ’nın şiirlerine uyarlamış, ancak eserlerin bu şekilleri zamanımıza ulaşmamıştır. Hâşim Bey’in bazı nefesler bestelediği söylenmekteyse de nefes bestekârları çoğunlukla adlarını gizlediklerinden bu bestelere dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Diğer taraftan Hâşim Bey tarz-ı nevîn adıyla mürekkep bir makam icat etmiş ve bu makamda bir hayli eser bestelemiştir.