Harran Nerede, Tarihi, Yerleri, Önemi, Hakkında Bilgi
Harran. Günümüzde Şanlıurfa iline bağlı bîr ilçe merkezî.
Çivi yazılı kaynaklarda Harana, Harran şekillerinde görülen isim Akkadca “yol, yola çıkma ve kervan” anlamlarını taşıyan harranu kelimesinden gelmektedir; Tevrat’ta Hârân biçiminde geçer. Harran, İslâm tarihçilerinin el-Cezîre adını verdikleri Yukarı Mezopotamya’nın Diyârımudar denilen kısmında, Şanlıurfa’nın 45 km. kadar güneydoğusunda bulunmaktadır. Burası, İlkçağ’da Anadolu-Suriye-Mezo-potamya kervan yollarının, Orta Çağ’da ise İpek yolunun Musul-Sincar-Re’sülayn-Halep uzantısıyla Irak ve Şam’ı Ur-fa’ya ve İç Anadolu’ya bağlayan ana yolların kesiştiği noktada büyük bir ticaret merkezi ve Belih ırmağının kollarından Cüllâb ile Deysan’m suladığı verimli ovanın ortasında önemli bir ziraat merkezi idi. Harran eski devirlerde aynı zamanda Mezopotamya putperestliğinin en önemli merkezlerinden biriydi ve burada ay tanrısı Sin ile güneş tanrısı Şamaş’ın mâ-bedleri bulunuyordu. Bir rivayete göre tufandan sonra yeryüzünde tesis edilen ilk şehir olup Nûh peygamberin torunlarından Kaynan tarafından kurulmuştu. Ur şehrinde doğan İbrahim peygamber Filistin’e gitmeden önce bu şehirde oturmuştu ve burada adını taşıyan bir mes-cidle onun otururken yaslandığı söylenen bir taş vardı. Bazı kaynaklara göre, “Ben rabbime hicret ediyorum” (el-Ankebût 29/ 26) ve, “Biz onu ve Lût’u kurtararak âlemler için mübarek kıldığımız yere ulaştırdık” (el-Enbiyâ 21/71) mealindeki âyetlerle kastedilen yer Harran’dır .
Yeni yapılan arkeolojik kazılarla şehrin tarihinin milâttan önce 6000’lere kadar gittiği anlaşılmaktadır. Harran’dan ilk defa milâttan önce N. binyılın başlanna ait Kültepe, Mâri ve Ebla tabletlerinde bahsedilir. Bu tabletler arasında, Harran’daki Sin Mâbedi’nde bir antlaşma imza edildiğine dair bir belge bulunmaktadır. Yine II. binyılın ortalarında Hititler’le Mitanniler arasında yapılan bir antlaşmaya Harran’daki ay ve güneş tanrıları şahit tutulmuştur. Bundan sonra Bâbil, Hitit, Asur tabletlerinde Harran’dan sık sık bahsedildiği görülmektedir. II. binyılın sonlarına doğru bölgeye Arap yarımadası kökenli Ârâmîler gelerek kendi kültürlerini hâkim kılmış ve bir ara Bit-Adini adıyla bilinen bir krallık kurmuşlardır.
Harran, milâttan önce X. yüzyılın ikinci yarısında Asurlular’ın idaresine geçti ve bu imparatorluk, başşehir Ninova’nın (Nînevâ, Nİnİve) düşmesinden sonra Harran Kalesi’ne sığınan son Asur kralı II. Asur-Uballit tarafından üç yıl daha burada yaşatıldı. Şehri daha sonra sırasıyla Medler, Keldânîler (Yeni Bâbil İmparatorluğu). Persler ve İskender ele geçirdi; İskender devrinden İslâm döneminin başlarına kadar buraya Helenizm kültürü hâkim oldu. İskender İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra Selefkiler’in idaresinde kalan şehir, milâttan önce 137 yılından biraz sonra İran’da kurulan Arsaklı-lar’ın (Partlar, Eşkâniyân) eline geçti. Pom-peius (ö. m.ö. 48} devrinde bölgeyle beraber Harran da Roma hâkimiyetine girdi. Milâttan sonra 217 Nisanında İmparator Caracalla Partlar’a karşı sefere çıktığı sırada Harran’daki Sin Mâbedi’ni ziyaret etmek istedi; fakat Urfa’dan Harran’a giderken kendi subayları tarafından öldürüldü. Şehir 238 yılında Sâsânî hanedanını kuran I. Erdeşîr tarafından Romahlar’dan alındı ve bundan sonra Ro-malılar’la Sâsânîler arasındaki mücadelenin odak noktasını oluşturdu. Bu arada Urfa’nın başlıca hıristiyan merkezlerinden biri haline gelmesine karşılık Harran, putperest Helenizm kültürünün bölgedeki en önemli merkezi olmaya devam etti; bu sebeple kilise babaları şehre He-lenopolis derlerdi. İslâmiyet’in ortaya çıkışı sırasında Harran Sâsânîler’in elindeydi, ancak 627 yılında Herakleios Sâsâ-nîler’i yenerek bölgeyi Bizans’a bağladı; müslüman fâtihler bölgeye geldiklerinde şehir Bizans hâkimiyetinde bulunuyordu.